6. Oyun

233 15 1
                                    

Gözlerimi bu sabah dinlenmiş bir şekilde açmıştım. Bedenimin tamamen iyileştiğini hissediyordum, tabi ayaklarım hariç. Dün işe gitmemiştim. Bugün de gidemeyecektim. Halihazırda bir dava dosyam olmadığı için şimdilik ofisime gitmeme gerek yoktu. En azından bir süre kendime mola verebilirdim.

Ayağa kalkabilmem için birine ihtiyacım vardı. Sağ tarafımdaki küçük iç çamaşırı dolabımın üzerinden cep telefonumu aldım. Jimin'i buldum. İki kere çaldıktan sonra açtı.

" Günaydın Jimin-shi. Beni kaldırıp lavaboya götürebilir misin?" sesimin tatlı çıktığını varsayarak konuşuyordum.

"Günaydın güzelim. Ben evde değilim. Jungkook'la işimiz vardı biraz. Akşam da hep birlikte oturur bir şeyler içeriz diye alışveriş yapacaktık. Jackson evdeydi. Onu arayabilir misin?" sesinden arabada olduğunu anlayabiliyordum.

"Tamam, dikkat et görüşürüz."

"Görüşürüz sen kendine dikkat et benim ayaklarım tutuyor." gülerek söylemişti. Kırıcı şey.

"Ayaklarım tutmuyorsa da yanımda taş gibi korumam var." Jackson'ın güçlü bedeni gözümde canlanmıştı bunu söylerken.

"Kapat şunu." Jungkook'un öfkeli sesini duymamla telefonun suratıma kapanması bir olmuştu. Ne kadar da ayıp bir hareketti.

Jackson'ın telefonunu tuşlayıp onu yukarı çağırdım. Hemen gelmişti. Elinde koltuk değnekleri tutuyordu.

"Bugün de yürümeyeceksin. Yarın bunları kullanmaya başlayacaksın. En azından dikişlerinin alınana kadar."

"Bu ne zaman bitecek?"

"Bugün bandajlarını değiştirmeye gidelim. Konuşalım doktorla bakalım ne diyecek..." Kucağına alıp beni lavabonun önüne götürdü. Koltuk değneklerinden birini odadan getirdi.

"Kapının önünde bekliyorum. İşin bittiğinde seslensen yeter."

Bu çocuklar niye bu kadar iyiydi bana karşı? Jimin'in emaneti olduğum için mi yıllardır arkadaşlarıymışım gibi davranıyorlardı? Kafamı olumlu anlamda sallayıp, değnekten destek alarak işimi hallettim. Elimi yüzümü de yıkadıktan sonra Jackson'a seslendim. İçeri girip beni tek hamlede kucağına alıp merdivenlerden inmeye başladı.

Bahçedeki koltuğuma beni uzandırdığında fark ettim ki mükemmel bir sofra hazırlamıştı. "Ne kadar iştah açıcı duruyor." masadaki bütün yemekleri aynı anda yiyip bitirmek istiyordum. Yanımdaki koltuğa oturup, " Hadi ye bakalım küçük hanım." dedi.

Yemeğimi yerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Eğlenceliydi Jackson'ın sohbeti. Sürekli gülüyorduk. Daha çok yemek istiyordum. Niye sanki yıllardır yemek yememişim gibi hissettiğimi anlamamıştım. Her şey çok lezizdi.

" Yemek yerken yoruldum." kolumu yana doğru koymuştum. Yanıma kadar gelip yanımdaki ufacık boşluğa oturup elimdekileri aldı. Yemekten biraz alıp ağzıma doğru götürdü. Ne kadar da tatlı bir hareketti o öyle?

Bu sırada dibimize kadar girmiş olan ancak fark etmediğim Jungkook'un sesiyle kendime geldim.

" Yalnızca ayaklarını hareket ettirmemen gerektiğini zannediyordum."

Jimin de bir Jackson'a bir bana bakıyordu. Niye her şeyi bu kadar abartıyorlardı?

" Biz Jackson'la sevgili olma kararı aldık." İkisinin de vereceği cevabı merakla bekleyerek yüzlerine baktım.

" Ne yaptınız ne yaptınız? " Jimin inanmayan bir şekilde bana bakarak sordu. Jackson'a öfkeli bakıyordu. Niye bu kadar öfkelenmişti?

" Ben Vien'den çok hoşlandığımı fark ettim. Dayanamayıp sabah odasına gittiğimde söyledim. O da bana karşı boş değilmiş."

"Vien kimseye karşı boş değil Jackson." Jimin hala inanmıyordu. Beni tanıyordu. Jackson'la sadece takılabileceğimi ve sevgililiğe herkes gibi bir anlam yüklemediğimi biliyordu. Ama normalden farklı bir öfkesi vardı. Acaba bu kişinin Jackson olması mı onu sinirlendirmişti?

"Öpüşün o zaman." Tae'nin sesini duyduğumda , Yoongi, Namjoon, Hae'nin de geldiğini fark etmiştim. Ne ara gelmişlerdi?

Benim için öpüşmenin sarılmaktan farkı olmadığı bilmiyorlardı. Basit bir şeydi. Jackson bana doğru hareketlenmişti. Sırf bu şaka yüzünden Jackson'ı şu an öpmeli miydim?

"Öpüşmekte ne var? Herkes herkesi öpebilir." Hae hızlı bir şekilde, dikkati tamamen bizim üzerimizde olan Jungkook'a yaklaşıp dudaklarına yapışmıştı. Jungkook öfkeli bir şekilde Hae'yi itti. Hatta o kadar fazla itmişti ki, masaya çarpıp masadaki kahve bardaklarının dökülmesine sebep olmuştu.

"Bana bir daha, ben izin vermeden dokunmayacaksın." Jungkook öfke saçan gözleriyle Hae'ye bakıyordu.

Hae ne yapmaya çalışıyordu? Onu istemeyen birini öpmeye çalışmak da ne demek oluyordu? Yoongi, Jungkook'un omzuna dokunup kulağına bir şeyler fısıldadı. Jungkook'un öfkeli gözleri benimle buluştu. Gözlerinde çok fazla anlam vardı. Ama hepsini anlamam mümkün değildi. Jungkook hızlı bir şekilde arabasına doğru yönelip, aynı hızla arabasına binip gitti.

Ne olmuştu az önce?

"Yaptığınız şakanın sonuçlarına bak Vien." Jimin bana sitem ediyordu. Ne vardı yani? İki gülecektik. Biz şaka yaptık diye olmadı ki... Hae'nin gereksiz hareketlerinden olmuştu.

Herkes masaya oturduğunda yine sohbet muhabbet ediyorduk.

Aradan uzun bir süre geçtikten sonra Jungkook'un arabasının geldiğini duyduk. Hepimiz kafamızı çevirip ona baktık. Kıyafetlerini değiştirmişti. Nasıl oluyordu da ne giyse yakışabiliyordu? Güneşin son demleri bu defa da Jungkook'un bedenini okşuyordu. Nasıl bu kadar güzel gözükebiliyordu?

 Kafasını yerden kaldırıp bana baktığında neden bu kadar heyecanlandığımı anlayamamıştım. Boğazımı temizleyerek bakışlarımı başka bir yöne çevirmiştim. Bu çevirme çok sürmemişti. Ona geri baktığımda sırıttığını fark ettim. Çok mu belli etmiştim heyecanlandığımı?

"Nihayet geldi beyimiz. Seni bekliyorduk oyun oynamak için." Bu arada içkileri mutfaktan getiriyordu Jimin.

Jungkook tam karşıma oturup, öfkesinden eser kalmamış gözlerini tek tek suratımızda gezdirip bende durdu yeniden. Benimle oyun mu oynuyordu? Bana dünü mü hatırlatmaya çalışıyordu. "Hadi doldur artık şunları." Namjoon da sabırsızlanmıştı.

Tae bardaklara içkileri doldurdu ve bir tanesinin şişesini masanın ortasına koydu. Ne yani ilkokulda mıydık? Doğruluk ve cesaretlilik mi oynayacaktık?

"Cidden?" Yoongi hoşnut olmadığını belirtecek şeyler söylüyordu sürekli. Ben de çok hoşnut değildim ama ne olabilirdi ki? Eğlenirdik biraz.

" İlk ben çeviriyorum o zaman" şişeye uzanıp çevirmiştim. Soru sorma kısmı Hae'ye cevaplama kısmı ise Tae'ye dönmüştü.

" Doğruluk mu cesaretlilik mi? "

" Doğruluk."

"Korkak seni." Jungkook kısılan gözleriyle Tae'ye bakıyordu.

"Masanın en çekici insanı kim?"

Tae gözlerini masada gezdirip, " Jungkook." dedi.

"Kızlardan hoşlandığını zannediyordum." Yoongi gülerek Tae'yle dalga geçmeye başlamıştı.

"Bana çekici geleni sormadı ki. Çekici insan kim dedi."

"Tamam ben sana çekici geleni soruyorum." Hae sanırım Tae'nin kendisini söylemesini bekliyordu. Tae gözlerini bana çevirdi.

"Vien."

Hae cevabı alınca sanırım biraz sinirlenmişti. Niye bu kadar yüksek bir egoya sahipti? Kendisini aşırı çekici buluyor olabilirdi ama bu herkesin onu çekici bulacağı anlamına gelmiyordu. Tae şişeye uzanıp şişeyi çevirdi. Soru sorma kısmı Jungkook'a, cevap kısmı ise Jackson'a döndü.

" Doğruluk mu cesaretlilik mi?"

" Cesaretlilik. "

" Benimle bir iddiaya gir." Jungkook Jackson'a açık açık meydan okuyordu. Acaba ne diyecekti? Jackson kafasını yana doğru eğip Jungkook'un ne diyeceğini bekliyordu.

"Herkesten gizli bir iddia olacak. Sadece ikimiz bileceğiz. Sonucunda da kaybeden iki hafta beslenmeyecek."

Bu çocuğun bu iddia merakı neydi acaba? Ayrıca iki hafta beslenmemek de neyin nesiydi? Masada kimsenin sesi çıkmıyordu. İki hafta beslenmeyen bir insanın ölebileceğini düşünen tek kişi ben miydim?

" Yani kaybeden açlık grevi mi yapacak Jungkook? Saçmalama. Ölmeyi mi beklesin kaybeden iki hafta boyunca?" Sesini tek çıkaran ben olmuştum. Herkes sırıtıyordu. Jungkook dahil.

"Tamam, iddiayı söyle." ayağa kalkıp Jungkook'un yanına gitti. Jungkook Jackson'ın kolundan tutup biraz uzağa götürdü.

"Kaybeden kişinin kendine gelmesi iki hafta sürer." Namjoon gülerek konuşuyordu.

"Arkadaşlar alooo?? Farkında değilsiniz herhalde? Kaybeden kişi ölüyor." daha sitemli bir şekilde söylemiştim. Gerçekten herkes aynı anda gerizekalı olabilir miydi?

İkisi de sırıtarak geliyorlardı. Sonuçta ikisinden birisi kaybedecekti. Farkında değiller miydi? Herkes bir yandan keyifli keyifli içkilerini yudumluyordu. Jackson şişeyi çevirmek için uzandı. Soru sorma kısmı Jimin'e, cevap kısmı ise bana gelmişti.

" Söyle bakalım küçük kurbağaaa, doğruluk mu cesaretlilik mi?" sevimli bir şekilde yüzüme bakarak sormuştu.

"Cesaret, cesaaaret." dedim suratına baktığı şekilde bakarak.

"Hepimizin bardağındaki içkileri kafana dik bakalım o zaman." böyle bir piçlik yapacağını tahmin ediyordum.
Herkes tek tek bardağını benim önüme koymuştu. Hae içkisini hiç içmediği için önüme dopdolu bir bardak koydu. İçimden ufak bir küfür savurmuştum. Bardakları tek tek kafama dikerken midemi bulandırmaya başladığını hissettim. Sonuncuyu da bitirdiğimde koltukta geriye yaslanıp ellerimi suratıma kapattım. Ah başım felaket dönmüştü. Şişeyi çevirmek için tekrar uzanmaya çalıştığımda Jungkook'un bana bakıp sırıtarak şişeyi çevirdiğini gördüm. Yüzümü buruşturup dil çıkardım.

Soru kısmı bana cevap kısmı ise Jungkook'a gelmişti. Şişe durduğu an göz göze gelmiştik. Ben sarhoşken her şey olduğundan çok güzeldi, Jungkook dahil.

"Doğruluk mu cesaretlilik mi?" başıma hala dönüyordu.

"Cesaretlilik." dedi kendinden emin bir şekilde gözlerini benden kaçırmadan.

"Öp beni." masadaki tüm bakışların bana dönmesinden hiç çekinmeden gözlerinin içine bakmaya devam etmiştim.

Sevgili Vampir Sevgilim | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin