Bölüm 2

963 33 192
                                        


Simra

Her vuslat sevinçli mi olur? Ayaklarımız geriye  doğru giderken, kalbimiz endişeden hızlı hızlı çarparken kavuştuğuna sevinebilir mi insan? İnsan zihninde yer alan bu kadar karışıklık içinde sevinci hissedebilir mi?
Gözlerin buluşmadığı, ellerin kavuşmadığı, bedenlerin sıcaklığının hissedilmediği bir kavuşma gerçek kavuşma sayılır mı? 

Elimi yavaşça uzatmaya çalıştım, olmadı. Ben yine bir şeyleri yapamadım ama sertçe esen rüzgâr, buz gibi mermerin soğukluğunu tüm bedenime hissedecek şekilde işledi. Öyle ki ben o  soğukluğu ruhumda bile ince ince hissettim. Aylardır beklediğim yüzleşmenin soğukluğunu tüm bedenimde hissetmemle gözlerimin doluşu aynı saniyede gerçekleşti ama ne yapıyorduk? Ağlamıyorduk, insanlar varken tek damla gözyaşı dökmüyorduk.
Arkadan annemin yorgun sesi duyuldu ve içinden seçebildiğim cümle şu oldu: "Bak bu Simra, mutlu..." Duymadığını, görmediğini bilerek söylediği bir cümle insanın içine işliyormuş o anda anladım. Ben o anlarda birçok şeyi anladım. Güçsüzlüğümün içinde yatan gücü o anda fark ettim, özlemimim boyutunu ve her şeye rağmen orada ayakta dimdik kalışımın ne kadar yorduğunu anladım.
O anlarda mermerin üstünde oturup öylece etrafa bakan ve içindeki yangına avuç avuç su dökmeye çalışan kızdım ben. Aylardır söylemek istediğim şeyleri burada söylemeyi beklerken sıra bana gelince ağzımı bıçak açmadı.

Yalnızdık...

Hep istediğim şey olmuştu sadece o ve ben kalmıştık. Her şeyi söyleyebilirdim, içimdeki her şeyi. Engelleyen neydi? Söylemeyi düşündüğüm her şey bir anda neden gitti hafızamdan? Tek şey kaldı geriye, iki kelime bir cümle. Aramızdaki imkansızlığa rağmen umursamadan söylediğim tek cümle kaldı sadece. Evet aramızda büyük bir imkansızlık vardı neden mi? Geri geri giden ayaklarıma direnip bedenimi yanına kadar götüremedim. 

Ah güçlü ben, ah insanların güçlü bulduğu ben...

İçimden tekrar ettim yapmam gerekenleri ama olmadı. Bir metre uzakta soğuk mermerde otururken, titreyen ellerimi görmezden gelip söyledim o cümleyi.

"Özür dilerim."

Duymayacağını bile bile söyledim defalarca.

"Özür dilerim."

Değişen sesime, ağrıyan boğazıma,  hızlı çarpan kalbime inat defalarca söyledim, kesik kesik ve fısıltıyla.

"Özür dilerim..."

Çok geçmeden arkamdan annemin seslenmesi ile olduğum andan koptum. Gözyaşlarımı tek hamlede silip kendimi toplamaya çalışarak oturduğum mermerden kalktım. Her zaman içine kapanık birisi olduğum için tek kelime etmeden arabaya binip kontağı çevirdim. Ben Simra aylardır kaçtığım vedayı yine yapamamış ama güçlü durmaya çalışan kişi ve ben artık tam anlamıyla yorgunum.

Yol boyunca annemin beni konuşturmak için sorduğu sorulara maruz kaldım. Hepsine kısa cevaplar verdiğim için konuşmalar kısa sürüyordu. En sonunda annemin bana seslenmesi ile göz ucuyla ona baktım.

"Simra. Sonsuza kadar kaçamazsın."

"Biliyorum ama sen de bazı şeylerin kolay olmadığını biliyorsun."

"Evet, kolay olmuyor ama her mezarlığa geldiğimizde uzaktan bakıyorsun sadece. Hâlâ suçlu mu hissediyorsun?"

"Evet."

"Neden?"

"Çünkü öyleyim."

"Bugünlük daha fazla üstüne gelmeyeceğim. Tek şey soracağım."

"Sor."

"İyi misin? Gerçekten soruyorum bunu ve gerçek bir cevap istiyorum."

"İyiyim diyemem ama kötüyüm de diyemem. Yorgun hissediyorum anne ve uzun süre geçecek gibi de gözükmüyor."
Cümlenin yarısında gözlerimin doluşu görüşümü bulanıklaştırdı ve karşıdan gelen arabanın bir hatasını zamanında fark edemedim. Annemin direksiyona atılması ile olduğum ana döndüm. Kalbimin atışı kulaklarımda yankılanırken toparlanmaya çalıştım. Yavaşça sağa çekip camı sonuna kadar açtım.

VisalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin