Sevgili 14;
Yine ve yeniden buradayım. Zaten gidecek, saklanacak, kaçacak başka yerim yok. Bu sefer 28'de değil de 29'un ilk saatlerinde yazıyorum sana. Çünkü ben asıl acıyı bu saatlerde hissetmiştim. Etraf dağılınca, tam bu saatlerde yıldızlara bakıp düşünüyordum, tam bu saatlerde ağlamamak için tırnakları etime geçiriyordum. Çoğu kişi anlamıyor beni bunu biliyorum. Bu kadar uzun sürmez deniliyor, bu kadar uzun süre üzülmezsin diyorlar. Belki hakkım yoktur, sana aşırı yakın o kadar kişi varken seni hep uzaktan izlemiş benim, senin için üzülmeye hakkım yoktur. Fakat bu dünyada kimse hak ettiğini yaşayıp, hak ettiğini yaşatmıyor. Ben yine yıldızlara bakıp düşünüyorum tıpkı o gün yaptığım gibi.
Hafiften rüzgar esiyor böyle içini ürperten türden. Belki de içimi ürperten o rüzgar değil de, içimdeki fırtınadır. Gökyüzü simsiyah, ufak beyaz noktalar var. Belki de ufak noktalar gökyüzünde değildir de içimdeki yıldızlardır. Yıldızlar bir insanı aydınlığa çıkartabilir mi? Peki yıldızları yıldız yapan da karanlık değil midir? Acaba yıldızlar seni o karanlıktan kurtarabilir mi? Belki de sen karanlıkta değil de yıldızlardasındır.
Son aylarda kâbuslardan kaçıyorum, yazamıyorum, okuyamıyorum, gerginim, sinirliyim. Bunun nedenini çok iyi bilip kimseye söylemiyorum. Nedeni çok açık aslında: yüzleşemiyorum, gerçeklerle yüzleşmek zorunda olup aynı zamanda kaçan bir hâldeyim. Biliyorum bir gün, elbet bir gün yüzleşeceğim. Bu aylarda kendimden çok etrafımdan korkuyorum. Kırmak istemiyorum, kızmak istemiyorum, hata yapmak istemiyorum. Uzak durmaya çalışıyorum ama olmuyor. Etrafım bu aralar kırık dökük, kırılmış dökülmüş. Onlara yardım etmeyi o kadar isterdim ki, iyi olmalarını sağlamak isterdim. Bir şeyleri düzeltmek ve düzende tutmak isterdim. Bazen bazı şeyler ciddi anlamda imkansız oluyor. Yazdığım, yazacağım hiçbir şeyin iyi gelmeyeceğini bilmek daha çok zorluyor insanı. Etrafım iyi olsun istiyorum, mutlu olsunlar istiyorum, gülüşleri gözlerine kadar ulaşsın istiyorum. Çok mu şey istiyorum? Biliyorum çok zor şeyler istiyorum. Ama yine de bir yanım hep umut ediyor bir şeylerin düzeleceğini. Eskisi gibi değilim ama artık ileri gitmiyorum yerimde sayıyorum. Yakında, çok yakında yerinde saymak yerine ileriye gideceğim işte o zaman tam olarak iyi olacağım. Aslında çokta kötü değilim, yıldızlar doğsun diye kendini söndüren güneş var, yıldızları koruyan ay var, Ay ve yıldızları koruyan karanlık var. Yıldızlara, gökyüzüne bakarak gülümseyerek bakan ben varım. İyiyim, iyiyiz ve biz yıldızlar doğdukça iyi olacağız.
Birkaç gün önce yazdığım bir mektubu bile okumak çok etkilemişti. Birkaç aydır Mira için mektup yazıyordum. Bu beni biraz da olsa iyi hissettiriyordu.
Kendime yeni bir sayfa açmaya karar verdiğimden beri geçen yaklaşık 4 ay. Gerçekten eskiye göre daha iyi hissettiğim ve kendimi bulduğum aylardı benim için. Çokça okudum, çokça yazdım ve birçok şeyle yüzleştim. Hepsini yapmak çok sancılıydı ama başardıktan sonra oluşan his birçok şeye bedeldi.
Gece ile sarılalı ve onu hissedeli tam 4 ay olmuştu. Bu 4 ayda değişen o kadar şeye rağmen değişmeyen tek şey Gece olan samimiyetimizdi. Birbirimize daha da çok bağlanmış bile olabilirdik.
Bu 4 aylık süreçte karar verilen şeylerden birisi de psikolojik destek almamdı. Aylarca ötelemeye çalışsam ya artık hem Bulut'un hem Alaz'ın sabrı tükenmişti. Tıbbi bir seans olmayacaktı. Alaz'ın psikoloji okuyan arkadaşıyla birkaç kez buluşup konuşmaya zorla ikna edildim. Tıbbi bir yardım almak beni fazlasıyla geriyor, gerildikçe kalbim beni inanılmaz zorluyordu. Kalbim konusuna gelirsek Alaz'ın ısrarları sonucunda onda muayene olmuş ve aritmi olduğu ortaya çıkmıştı. Çok sevdiğim çay ve kahveyi azaltmam söylenmişti artı olarak da nadir de olsa içtiğim sigarayı bırakmam. Hepsini yapmaya çalışıyordum. Bunların yanında ilaç tedavisine de başlanmıştı. Belirli aralıklar ile de kontrol edilecekti. Tüm bunların sonucunda üstüme inanılmaz düşen aile bireylerim ve Bulut ile Alaz ikilisi oluşmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Visal
General FictionEksik ve pişmanlık hissini en derinden yaşayan Feza, suçluluk duygusunu iliklerine kadar yaşayan Simra. İkisinin de ortak birçok özelliği varken ikisini buluşturan yer kasvet, soğuk ve hüznün en derinden hissedildiği yer olan mezarlık. Tüm maskeleri...