1 hafta... Gece ile konuşmadığım, telefonlarını açmadığım ve mesajlarına cevap vermediğim 1 hafta. Çoğu insana göre kısa bana işkence gibi gelen 1 hafta.
Dürüst olmam gerekirse içimde boşluk hissettiğim bir hafta oldu. Nedenini bilemediğim bir boşluk. En yakınım diyeceğim birinin olmayışının verdiği boşluk muydu yoksa başka bir şey miydi çözemiyordum. Kaçmanın işe yaramayacağını bilecek kadar olgun, bunu görmezden gelecek kadar gariptim.
Yavaş adımlarla hareket edip günler önce bıraktığım telefonu elime aldım. Birkaç gündür hiçbir bildirim gelmiyor oluşu şarjının bittiğini gösteriyordu. Telefonu şarja takıp başında beklemeye başladım. Açılınca art arda gelen bildirimler o kadar rahatsız edici noktaya ulaşmıştı ki telefonu öylece bırakıp gitmeyi düşündüm. Ne kadar sürdü bilmiyorum fakat en sonunda sustuğunda mesajları okumaya başladım.
"Simra orada mısın?"
"Simra bak gerçekten özür dilerim."
"Simra saatler oldu yetmedi mi?
"Evine mi gelmeliyim?"
"Simra 5 gün oldu elim kolum bağlı bekliyorum. Dediğin her şeyde haklıydın ama çok uzun sürmedi mi güzelim?"
"Evine gelmek için defalarca yola çıktım ve geri döndüm. Saygı duyacağım sana ve kararına. Ne zaman istersen o zaman gel."
"Özledim. Güzelim... "
Buna benzer onlarca mesaj vardı. Haklıydım ama pişmanlık hissetmeye başlamıştım şu andan itibaren. Bana ulaşmasını engellemek fazla zalimce olmuştu sanırım. Gördüğüm çevrimiçi yazısıyla panikle sohbet ekranından çıktım. Okuduğumu görüp yazacaktı, ne yapmalıydım? Kaçmak en mantıksız olanıydı.
"Simra. Geldin mi?"
Mesajları okuduğumu görür görmez yazmıştı. Bir şeylerle yüzleşmenin vakti gelmişti demek ki.
"Geldim."
"Özür dilerim. Dediğin her şeyde haklıydın. Ben korkaklık edip hiçbir şey bilmeni istemezken senin her şeyini bilmek istedim ama bu sana güvenmediğim için değildi. Bu benimle ilgili bir şeydi. Her zaman güvensiz ve bir şeylerden kaçan birisi oldum. Bunun için üzgünüm düzeltmeye çalışacağım."
"Değişecek misin?"
"İstediğin buysa evet."
"Sana değiş diyemem Gece ama adını bile bilmiyor oluşum çok garip değil mi? Bir buçuk yıl Gece, koskoca bir buçuk yıl. Kimse tahammül edemez buna. Yine söylüyorum sana değiş diyemem. Seni böyle sevdim, seviyorum ama insan sevdiğiyle ilgili her şeyi bilmek isterken hiçbir şey bilmiyor olmak sorun Gece. Telefonla konuşuyoruz sesini duyamıyorum sadece beni dinliyorsun, keyfin isterse sarılıyoruz yüzünü göremiyorum. Ki bu sadece bir kez oldu Gece. Bilmiyorum yaşadığımız şeyleri ben mi büyüttüm kafamda? Bir buçuk yıl bir hiç miydi?"
"Hayır Simra saçmalama. Haklı olduğumu iddia etmiyorum da, salakça bir korku benimki. Ya tanıdıkça sevmezsen beni? Ya büyü bozulursa? Bu soru işaretleri içimde noktaya dönüşmeden adım atamazdım, atamadım. Farkındayım uzun bir süre olduğunun. Aşmaya çalışacağım, gerçekten."
"Pekâlâ."
Söyleyecek başka bir şeyim kalmamıştı. Mesajlaşırken bile kalbim ağzıma gelirken nasıl 1 hafta konuşmadan dayanmıştım? İnsan kırılınca başka birisi oluyordu.
"Sormaya hakkım var mı bilmiyorum ama iyi misin? Tam 1 hafta konuşmadık Simra. Kafayı yiyordum evde, senden haber alamamak gerçekten çok zordu."
"İyiyim, kafamı dinlediğim birkaç gün geçirdim sadece."
"Affettin mi beni?"
Mesaja uzun uzun baktım. Onu affetmiş miydim, affetmeli miydim? Sanırım cevabını biliyordum. Onu çoktan affetmiştim çünkü hayat kin tutamayacağım kadar kısaydı bunu Mira'dan sonra daha iyi anlamıştım. İnsan bazen sevdikleri için gururunu görmezden gelebiliyordu. İnsan bazen yüzünü dahi görmediği birini içten sevebiliyordu ve buna o bile inanamıyordu.
"Affettim."
"Ben... Ben teşekkür ederim."
"Ne için?"
"Her şey için. Beni bana rağmen sevdiğin için ve koşulsuz şartsız sarıp sarmaladığın için."
Geceden
Hayatın ne getireceğini hiçbir zaman kestiremiyordu insan. Bazen yan yana olduğun insanlardan daha güvende hissediyordun biriyle konuşurken. Sevildiğini hisssediyordun.
Ben Gece kapalı kutu olmayan ama birine öyle davranmaya çalışan biriyim en korktuğu şey ise gözlerinde kaybolduğu yıldızın gözünden düşmek olan genç adam. Yaptığım her şeyi onu kaybetmemek için yapmış ama bunlar sonucunda kaybetmekle yüz yüze gelmiş olan ben.
Simra... Birden bire girmişti hayatıma. Onlarca mesaj arasında görmüştüm yazdığı mesajı. Tanınan bir blogger olmama rağmen o zamanlar neredeyse herkese cevap vermeye çalışırdım. Öyle de yaptım, ona da cevap verdim. İşlerin bu kadar ilerleyeceğini ve hayatıma gireceğini bilemezdim. Bir yanıt, bir yanıt daha derken Simra'nın acılarının benimkinden ağır olduğunu fark etmiştim birkaç mesajında, yaşamak istemeyen ama etrafındakiler üzülmesin diye nefes alan biriydi Simra. İşin acısı bunu gizlemiyordu. Elinden tutmak istedim bilmiyorum ne kadar yapabildim ama masumca yanında olmak istedim ona bağlandığımı fark etmeden.
Her gün onu dinlemek, onunla film izlemek, müzik dinlemek benim için birçok şeyden önemli olmuştu. Bazı şeyleri fark ettiğimde her şey için çok geçti. İkimizde birbirimize bağlanmıştık ama ortada büyük bir sorun vardı benimle ilgili hiçbir şeyi bilmiyor ve içten içe merak ediyordu. Yaşım hariç hiçbir şeyi bilmeden bana yeterince tahammül etmişti ama bir şeyleri paylaşmak tedirgin ediyordu. Simra benim için değerliydi ve kaybetmek istemiyordum. Biliyorum oldukça saçma bir düşünce ama böyleyim. Ortak arkadaşlarımız varken adını söyleyemeyecek kadar cesaretsizdim. Tanıştıktan 4 ay sonra tesadüf eseri öğrenmiştim ortak arkadaşımız olduğunu ve o andan sonra her şey daha zor olmuştu. Hele ki karşı karşıya geldiğimiz ama onun bunu bilmediği anlar. Uzaktan izlemek sapıkça gelsede yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Sarıldığımız ilk ve son an. Heyecandan algılarımı kaybettiğim o an.. Abisinin geldiğini bile algılayamamıştım. Bulut o an beni yaklasana her şey berbat olabilirdi.
1 haftanınn suçlusu bendim aslında. Kendime sinirlenmiş ona patlamıştım. Korkmasam, biraz kendime güvensem, sarılıp her şeyin geçeceğini söyleyecek cesarete sahip olsam her şey farklı olacaktı. Kendime sinirlenip onu kırmıştım ve bunun için uzun süre kendimi affetmeyecektim. Bu bir hafta bana duygularımla yüzleşme fırsatı vermişti.
Simra'yı seviyordum, kaybetmekten korkacak kadar.
O da beni seviyordu ama nasıl? Bir arkadaş gibi mi yoksa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Visal
General FictionEksik ve pişmanlık hissini en derinden yaşayan Feza, suçluluk duygusunu iliklerine kadar yaşayan Simra. İkisinin de ortak birçok özelliği varken ikisini buluşturan yer kasvet, soğuk ve hüznün en derinden hissedildiği yer olan mezarlık. Tüm maskeleri...