Bölüm 16: Buruşturulmuş Parşömen

243 44 9
                                    

Moon Krallığı: saat: 21.40

Yemek çoktan bitmiş, masanın her yeri paklanmıştı. Yemek boyunca konuşan Kral Kun, krallığını ve oğullarından bahsetmişti. Onun dışında pek bir şeyler konuşulmamıştı. Prens Jaehyun Naka Krallığı'nın sözcüsü olarak kralların laflarına katılmış ve sohbet etmişti. Moon Krallığı'nın küçük prensleri oturmuş ve dinlemişlerdi. Kral Kun Jaemin'e farklı farklı sorular yöneltip cevabını almadan da başka konuşmaya başlamamıştı. Ve bu Jaemin'i fazlasıyla germişti.

Buz mavisi salonda yemek bittikten sonra kalkılmış ve içeri geçilmişti. Sarayın en süslü parlak olan odalarından biriydi. Tavandan aşağı kocaman bir kristal avize iniyordu içine yerleştirilmiş mumlar parıl parıl yanıyor ve ışık saçıyordu. Birbirine bakan kanepeler vardı ve büyük camlar vardı. Camlar önünde tekli rahat koltuklar ve bir kaçının arasında masa vardı. Bir masa da satranç taşları duruyordu. Karmaşık duran taşlar oynamaya ara vermiş iki kişinin geride bıraktığı izlerdi.

Salonda geçirilen kısa vakitten sonra herkes ayaklandı. Sarayın içinden geçilip sarayın giriş bahçesine gelindi. At arabaları hazır olan iki krallıktan misafirler ile vedalaşıldı. Prensler eğildi, krallar selam verdi.

Prens Jaehyun at arabasına ilerlediğinde kapısı açıldı. Bu sırada Prens Jeno eğildiği kralın önünde sırtını dikleştirdi. Arabasına ilerlerken önüne geldiği Prens Jaemin'in önünde durunca beyaz saçlı öylece ona baktı.

Prens Jeno yavaşça eğildi ve Prens Jaemin'in elini kaptı. Dudaklarına yaklaştırdı ve yumuşak bir buse kondurdu. Jaemin rolüne kendini çok kaptıran prensi izlerken gülümsemeden edemedi.

Jaemin bu kadar oyunun gerekli olduğunu görmüyordu ama Jeno kralları aşık olduklarına inandırmanın çok efor gerektirdiğini biliyordu. Jaemin her ne kadar şikayet etse de, oyundan eğlenmiyor değildi. Jeno her seferinde beklemediği bir şey yapıyordu.

Öptüğü eli bırakan Jeno yamukça sırıttı ve ağabeyinin ardından at arabasına geçti. Onlara izleyen Qian Krallı ve prensi yumruklarını sıka sıka herkes ile vedalaştı. Prens Xiao, Jaemin'in önüne gelip narince eğildi. Bir şey yapmadı veyahut bir söz etmedi. Onun da bu sahte aşkı istediği yoktu bu yüzden Jeno ile yarışa girişmiyordu. Ama krallığa döndüklerinde babasından neden bu yarışa girmediği hakkında tonlarca laf işitecekti.

İki misafirde at arabasına binince arabalar yolunu tuttu ve birbirinden zıt yönlere doğru yola çıktılar.

Sarayda olan misafirler gittikten sonra Prens Donghyuck at arabasında döndü.
Mark içi şişe dolu kasalardan birini alıp içeri gittiğinde Donghyuck'un beklediğini düşünüyordu. Fakat siyah saçlara sahip yay kaşlı barın arka kapısından içeri adım attığı gibi Donghyuck saklandığı yerden koşar adım çıktı. Korktu koskoca prens. Korkusundan kaçtı. İki kere çarpışarak karşılaştığı bu kişiden korktu. İki kez gördüğü birinden bu denli etkilenmekten korktu.

Saraya geldiği gibi kafasında düşünceler ile kendini odasına attı. Yatağına bıraktı. Kalbinin bu denli hızlı atmasından oldukça korkuyordu. Nefes alamaz gibi hissettiğinde hızla üstündeki kıyafeti çıkardı. Saray duvarlarından gelen soğuk hava ile sımsıcak olmuş göğüsü rahatlamıştı.

Sadece iki kere gördüğü ve kısa süre içinde gördüğü bu kişiye sırılsıklam tutulduğunu fark eder gibiydi. Yay kaşlı bu kişiye kendisini ne çekiyordu hiçbir fikri yoktu. Neden onu deli gibi görmek istiyordu bilmiyordu ve öğreneceğini de sanmıyordu. Bu his, bu andan sonda içinde hep olacaktı. Çünkü halktan olan bu kişiye tutulmuştu. İlk defa vücudunun gösterdiği bu davranışlar, aklından geçen düşünceler ve hissettiği garip duygular ona pek iyi hissettiremiyordu. İlk defa yaşadığı bu şeyden korkması da normaldi.

Three Kingdoms › nomin, markhyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin