Bölüm 13: Prens ve Asker

226 37 7
                                    

Moon Krallığı: çarşamba, 15.00

Büyük ve şaşalı opera etkinliğinden sonra her krallığa sükunet hakim oldu. Moon Krallığı sarayında normal zamanlara kıyasla bir ciddiyet hakimdi. Buz mavisi krallığı gerçek anlamda buzlar esir almış gibiydi. Koskoca krallıkta tavanlardan sarkan elmas avizelerin birbirine çarpması ile çıkan şıngırdama sesi dışında duyulabilecek bir ses yoktu.

Büyük sarayın içine kıyas ile sarayın bahçesinde adım sesleri yoğunluktaydı. Kendinden emin ve sert çıkan adım sesleri yeni yetişen askerlere aitti.

Birkaç deste olan bu askerler kan ter içinde idman yapıyordu. Tam tepede olmamasına rağmen deliler gibi parlayan ve ısı saçan güneş, onlara pek yardımcı olmuyordu. Çoğunun üstü yarı çıplaktı ve ter içinde parıldıyordu. Nefes alış verişleri hızlıydı ve bitkin görünüyorlardı.

Prens Jungwoo aralarında dolanıyor ve dikkatle hareketlerini inceliyordu. Prens, bir sürenin ardından askerlerin nefessiz kaldıklarını kesinleştirdi aralarda gezinmeyi bıraktı. Önlerine geldiğinde yüzünü askerlere döndü.

"Yeterli!"

Ağzından çıkan yüksek ses ile askerler anında durdu ve bir çırpıda Prens'e karşı eğildiler. Jungwoo onlara karşı hafifçe eğildiğinde askerler sırtlarını dikleştirdi. Sola dönüp bölükler halinde ilerlediler. Dinlenmek için can atıyorlardı.

Prens Jungwoo giden askerleri ardından izledi. Çimler üzerinde duran suyunu alıp kapağını açtı. Arkasını dönüp mermer korkuluklara ilerledi. Havlusunu aldığında alnını sildi narin bir şekilde.

"Onlara fazla yükleniyorsunuz."

Arkasından duyduğu tanıdık ses ile yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Ona gelen sese döndüğünde kalçasını mermere yasladı.

Arkasında gördüğü kişi ona doğru ilerlemeye başladığında onu incelemeye başladı. Onunda yüzünde bir tebessüm vardı. Kalın, dolgun dudakları iki yana doğru kıvrılmıştı. Büyük gözlere sahipti. Açıkçası yüzüne bakmaya doyulmazdı.
Giydiği ince kumaşı idmanı sırasında çıkarmış ve omuzlarına atmıştı. Geniş omuzları ve kalın kaslı kolları vardı. Terlediği için parlayan karın kaslarından gözlerini alamayan Prens Jungwoo, karşısındakinin gülmesi ile kendine gelip suyundan bir yudum aldı.

Aralarındaki uzun mesafe kapanmıştı, karşılıklı duruyorlardı. Prens Jungwoo suyunu yudumladıktan sonra ilk baştaki cümlesine yanıt verdi:

"Sende bu bölüktesin. Sana da mı fazla yükleniyorum?"

Karşısındaki kaslı kişi güldüğünde Prens Jungwoo ciddiyetini korudu.

"Beni biliyorsunuz, hiçbir şey beni zorlayamaz."

İddialı konuşmasına karşı Jungwoo güldüğünde karşısındaki kişi ona eşlik etti.

"Bu kadar egolu olma Lucas."

Prens omzuna astığı işlemeli havlusunu kavrayıp karşısındakine fırlattı. Asker Lucas refleks ile şık havluyu yüzüne çarpmadan kavradı.

"Emredersiniz prensim."

Lucas gülümseyerek prensin yanına geldi ve mermere yaslandı. Havluya yüzünü sildi.

Kraliyet Askeri Lucas ve II. Prens Jungwoo çocukluk arkadaşıydılar. Asker Lucas ve ailesinin büyük büyük soyları, yüzyıllardır Moon Krallığı sarayında Moon kraliyeti için çalışıyorlardır, Moon Krallığı'nın köklü çalışanlarındandırlar. Bu vesilelerle Lucas ilk doğduğundan bu yana Prens Jungwoo'yu tanımaktadır. Lucas'a karşı prens ünvanına sahip olan bu kişi hep yükseklerde ve inanılmaz olarak tanımlanmaktaydı.

Lucas'ın babası bahçıvan iken, annesi ise mutfak bölümünde hizmetliydi. Lucas ilk büyüdüğü zamanlarda babasının yanında bahçıvan olarak eğitilmekteydi. Lakin işleri bittiği gibi bahçedeki mermerlerin arkasına gizlenir ve idman yapan küçük prensleri izlerdi. Bunu fark eden Prens Jungwoo, Lucas'ın asker olmaya isteğini fark etti. Lucas'a özel idmanlar verdi ve büyüğünde saray ordusuna alınmasını sağladı. O zamandan bu zamana iyi anlaşan ikili ayrılmaz en yakın arkadaş oldular. Fakat Lucas, Prens Jungwoo'nun "prens" ünvanına karşı hissettiği ulaşılamazlık sayesinde hep kendini geride tuttu.

İkili kocaman idman alanında yan yana durup eski günleri yad etmeye başladı. Bu sırada sarayın içinde bir hareketlenme oldu.

Prens Taeyong buz mavisi sarayın geniş kapısından süzülerek ile dışarı adımladı. Arkasından gelen Prens Donghyuck somurtmak ile meşguldü. Sarayın ön bahçesine getirilmiş at arabasına doğru ilerlediler. Kapıları açmış görevliler, iki kraliyet soyundan gelen prensin at arabasına binmelerine yardım ettiler. Taeyong hiç beklemeden işaret verdiğinde at arabası tempolu hızda yola çıktı.

━━━━

Asker, Wong Yukhei

• Gerçek adından çok babasının ona koyduğu göbek adını kullanıyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gerçek adından çok babasının ona koyduğu göbek adını kullanıyor. Lucas ismini seviyor.

• Siyah saçları var.

• Yaptığı sıkı idmanlardan dolayı yapılı ve sıkı bir vücuda sahip.

• Kraliyet donanmasında yüksek mertebe de yer alıyor.

• En güçlü askerlerden biri, kolay kolay pes etmiyor.

• Askerliğin getirdiği etki ile herkese karşı sert biri ama en yakın arkadaşı Prens Jungwoo'ya karşı böyle değil.

• Prens Jungwoo'ya her zaman imreniyor.

• Boş zamanlarında arkadaşının barında takılmaktan keyif alıyor.

• Pek fazla hobi sahibi birisi değil. Hobiler için zamanı yok.

━━━━

Kitap hoşunuza gidiyor mu? Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın... <3

Three Kingdoms › nomin, markhyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin