Bölüm 1: Dostluk Birleşmesi

414 49 35
                                    

Moon Krallığı: pazartesi, 16.30

Buz mavisi renkli büyük, geniş ve şaşalı sarayın bahçesinde geziniyordu beyaz saçlı. Etrafa bakışlar atıyordu. Koşuşturan kahyalar ve hizmetliler etrafı düzenliyordu. Bahçeye yüksek ışıklar takılmış, mermer zemin öyle temizlenmişti ki parıldıryordu, batmak üzere olan bal rengi güneş bahçeye hafifçe vuruyordu. Prens Jaemin etrafta hakim olan telaş arasından sıyrılıp çiçek bahçesine yöneldi. Bin bir türlü çiçek vardı burada, oldukça görkemli çiçekler bile bulabilirdiniz. Adeta bir labirenti andırıyordu bu çiçek bahçesi. Orta genişlikte yolların arasında taşlarda yürüyordu, çiçek kokuları etrafını sarıyordu. Yüzünde ki tebessüm ile mor menekşelere ilerledi. Seviyordu mor menekşeleri, onu rahatlatıyordu görüntüleri.

Sesler hafifçe artmaya başlayınca kulaklarını tıkamak istedi. Uçup gitmek ve bilinmezliğe karışmak istedi. Kimse onu bulamasın istedi. Sessiz ve sakin bir yaşantı yaşamak istedi. Sık sık aklına gelen bir istekti bu. Ve hiç gerçekleşemeyecek olması gerçeği her yüzüne vurduğunda hüzün çöküyordu içine.

"Efendim!"

Duyduğu tanıdık ses ile yanlarına çömeldiği mor menekşelerin yanından kalktı. Kafasını çevirdi yavaşça sola. Yüzünden düşen gülümsemesi ile nefes nefes olan orta yaşlı kadına baktı. Yanına yaklaştı ve beş adım uzakta durdu, hafifçe eğildi.

"Efendim, her yerde sizi aradım. Büyük birleşme için hazırlanmanız lazım."

Dışarı nefes verdi hafifçe ardından başını salladı. Ayakları haraketlendi ve orta yaşlı kadının yanından geçti. Hizmetli kadın arkasından gelirken adımları hızlıydı. Hızlıca saraya girdi. Saray buz mavisi renkleri ile yoğundu. Büyük kolonlar, geniş merdivenler, göterişli aydınlatmalar ile doluydu. Geniş ve bitmek bilmeyen merdivenlerden adımladı. Hızlı hareket eden saray çalışanlarının arasından geçti ve büyük koridorlardan birine çıktı. Şaşalı tablolar, çiçekler ve mermerler ile döşeliydi. Metrelerce genişlikte olan koridordan odasına ilerledi. Odası da aynıydı, saray gibiydi. Renkleri, döşemesi, yapısı aynıydı. Sarayın bir parçasıydı. Büyük odada ilerledi ve çalışanların yardımıyla giyindi, hızla hazırlandı. Yaklaşık yarım saatın ardından odasından çıktı. Buz mavisi pelerini kalçasının altına kadar uzanıyordu, parlak beyaz bir kristal ile boynundan sabitliydi.
Pelerinlerin boyu yaş büyüklüğü sıralamasına göre olurdu, en uzunu kral ve en kısayı en küçük prens giyerdi. Bütün kıyafetler, uyum içindeydi krallıkta.

Merdivenlerden indi ve diğer kardeşlerinin yanına ilerledi. Yan yana bir şekilde tek sıraydılar, yaş sırası. Prens Donghyuck ve Chenle'nun arasına geçti.

"Heyecanlı mısın?"

Kulağına doğru fısıldayan kahve saçlı Donghyuck'a bakış attı hızla ve fısıldadı. "Pek değil."

Heyecanlı olması gerektiğini düşünmüyordu, çok da umursadığı bir etkinlik değildi. Tabii, üç krallığın yeniden bir araya gelmesi bu diyar için oldukça büyük bir bomba derecesinde büyüktü. Fakat Prens Jaemin kenarına çekilecek ve olanlara izleyecekti. Çalışanlar dışında kimse ile muhatap olmaya niyeti yoktu. Gece bitince odasına çekilecek ve her zaman ki klasik uykusunu uyuyacaktı büyük yatağında. Sabah yine kalkacak ve krallık da olan prenslik derslerine ve işlerine devam edecekti. Ölene kadar devam ettireceği bir düzendi.

Büyük girişin sağında bulunan geniş kapılar açıldı ve Kral Taeil yere hafifçe sürten pelerini ile tek sıra olan prenslerin önüne geldi. Sağ ellerini karınlarına koyup hafifçe eğildi prensler kralın karşısında. Kral başı ile selam verdiğinde sırtlarını tekrar dikleştirdiler. Krala karşı dikildiler.

Three Kingdoms › nomin, markhyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin