4. Bölüm 》 SONLU SONSUZ.

227 17 56
                                    


Gözlerimi yavaşça aralamaya çalıştım ama sanki kirpiklerim birbirine tutkalla yapışmış gibiydi, bir türlü ayrılmıyorlardı.

Güçlükle gözlerimi aralayabildiğim an yavaşça doğrulmaya çalıştım ama başımdaki ağrı yüzünden doğrulurken biraz zorlanmıştım.

Etrafa bakarken bu odanın daha önce geldiğim odaya benzemediğini fark ettim. Sanırım beni başka bir yere getirmişti ve sözünde durup dediği gibi parkeye yatırmıştı.

Tahminime göre her yerimin ağrımasının sebebi de parkenin sert zemini yüzündendi.

Boynumu sağa sola çevirip biraz olsun kaslarımı gevşetmeye çalıştım ama tüm çabalarıma rağmen üzerimdeki ağırlığı bir türlü atamamıştım. Sanki binlerce kilo yükü sırtıma koymuşlar gibi hissediyordum.

Odada tek bir tane eşya yoktu. Yalnızca duvarların üzerinde lacivert, kırmızı ve yeşil ışıklı taşlar vardı ama en çok ilgimi çeken odanın ortasında ne işi olduğunu anlayamadığım küçük süs havuzuydu.

Yatak yerine havuzun içinde uyuyup suyun soğukluğundan donarak ölmemi falan mı istiyordu acaba?

Havuzun küçüklüğüne bakılırsa burada yanlışlıkla boğulmam bile pek olası değildi ve Donovan'ın da zeki olduğunu hesaba katarsak böyle saçma bir düşüncesinin olmadığına son derece emindim.

Odada başka kayda değer hiçbir şey olmadığı için daha fazla etrafı incelemenin anlamsız olacağına karar vermiştim. Şimdi kendime ve içinde bulunduğum tuhaf duruma odaklanmam gerekiyordu.

Ben sıkıntıyla yanaklarımı şişirirken eş zamanlı olarak odanın kapısı açılmıştı. Kapının kilitli olduğunu önceden tahmin ettiğim için hiç kapıya kadar gidip kendimi yormamıştım çünkü Donovan'ın bana güvenmediğini çok iyi biliyordum. Bu şatoda ondan habersiz elimi kolumu sallayarak gezmeme asla izin vermezdi.

İçeri bir kadın girdi. Saçlarında iki yandan örülmüş örgüler vardı. Üzerindeki elbise tamamen yeşil ve beyaz renklerinden oluşuyordu. Yani bu şatonun karanlık konseptine göre fazla renkli görünüyordu.

"Linin Hanım, Vali bunları giymenizi emretti." Yere bir elbise bırakıp geri çekildi. İsmim konusunda biri Lin, diyordu biri Linin, diyordu. İsmimin hangisi olduğunu anlayabilmiş değildim. Sanırım buradakiler benden daha fazla çatlaktı ya da ben onlardan daha deliydim.

"Benim gerçek ismim ne? Ayrıca Vali derken? Donovan'dan mı bahsediyorsun?" diye art arda sorularımı sıraladım. Madem burada yaşayacaktım. O zaman sorularıma da cevap vermek zorundalardı. Ben meraklı bir insandım ve birlikte yaşayacağım insanlar hakkında tam bilgi sahibi olmadan rahat edemezdim.

"İsminiz Linin ama Vali size Lin, diyor. Bizim size lakap takmamız ise katiyen yasak efendim. Diğer sorunuza gelince liderimiz aynı zamanda bu kasabanın hem sahibi, hem de valisidir. Şimdilik bu kadar bilgi sizin için yeterli. Zaten daha fazlasını anlatma yetkisine sahip değilim. Size getirdiğim elbiseyi giyin ve lideri bekleyin," dedi ve ben daha tek bir kelime söyleyemeden tekrar kapıyı üzerime kilitleyip gitti.

Sinirden delirmek üzereydim ama üzerimdeki kıyafetler çok kirlendiği için istemeye istemeye de olsa bana getirdiği toz pembe elbiseyi üzerime giydim. Elbise tam bir prenses elbisesine benziyordu. Sol göğüs kısmında mavi, mor, pembe, gül kurusu renginde minik çiçekler vardı. Bunların hepsi kumaşla elbisenin üzerine işlenmiş gibi duruyordu. Bu elbiseyi dikenin her kimse çok ince bir işçilik kullanarak diktiğini düşünmüştüm.

Elbise bileklerime kadar geliyordu ve tülleri uçuş uçuştu. Ayağıma giydiğim beyaz spor ayakkabılarla mükemmel bir ikili olduklarını söyleyemezdim ama şimdilik idare edebilirdim.

KARANLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ YANSIMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin