Uzunca bir duşun ardından günler sonra ilk defa kendimi biraz daha iyi hissedebilmiştim. Duş almama izin versin diye, Laverna'ya epey yalvarmam gerekse de buna değmişti.
Sonunda bana acıyıp duş almama izin vermişti. Üstelik benden o kadar nefret etmesine rağmen, kendi odasındaki duşu kullanmama izin vermişti. Bugün Laverna'ya ne olduğunu ve üzerindeki iyiliğin sebebini anlayamasam da, çok umursamamaya karar vermiştim çünkü böyle davranması benim işime geliyordu.
Laverna'nın bana verdiği koyu yeşil, tüllü elbiseyi giydim. Elbisenin kolları tüllerden ve dantellerden oluşuyordu. Uzun süredir güzel bir şeyler giyemediğim için bu elbiseyi giymek, kendimi çok iyi hissettirmişti.
Saçlarımı tararken Laverna odaya girmişti ama yerimden kalkma zahmetine girmemiştim çünkü her ne kadar Donovan beni sevmiyor ve kabul etmiyor olsa da, ben onun karısıydım. Yani herkesten daha üstündüm ve bunu biraz kullanmaktan bir zarar gelmeyeceğini düşünüyordum.
Laverna elime elbisemle aynı renkte olan, etrafı mor işlemelerle süslenmiş bir mendil tutuşturdu. "Elbise giydiğin için, mendil takmak zorundasın." Nedenini açıklamayacağını bildiğim için sorma gereği duymamıştım.
Elime verdiği mendili aldım ve parmağıma doladım. Aslında bir yüzüğüm olsaydı daha iyi olabilirdi ama şu an için yoktu. Mecburen böyle idare edecektim. "Çok naziksin, Lavi." Nedensizce ona bu lakapla seslenmek hoşuma gidiyordu.
"Bana böyle seslenmemeni sana söylediğimi sanıyordum. Bunların hepsi eskide kaldı. Eskiyi hatırlıyor ol veya hatırlıyor olma ama artık gelecekteyiz. Buna göre davransan iyi edersin." Onu umursamadan saçlarımı taramaya devam ettim.
"Masallara inanır mısın?" diye sordum. Aklım hala aynada gördüğüm kadındaydı.
"Bunun bir önemi yok. Ben zihnimde yazılan her masalı, kalbimle öldürdüm. Masalları kendimi gömdüğüm tabuta koydum ve o tabutun içinde terk ettim." Elimden tarağı aldı ve saçlarımı taramaya başladı. O taramaya başlamadan önce saçlarımı yolduğumdan haberim yoktu ama Laverna taramaya başlayınca ne kadar kibar taradığını fark etmiştim.
"Ariel'e benziyorsun," dedim kızıl saçlarını işaret ederken.
"Aynayı bulmuşsun. Kata çıktığını fark ettiğim an, anlamıştım." Gözlerim şokla açılırken, benim nasıl kata girdiğimi öğrendiğini anlamaya çalışıyordum. Kimseye yakalanmadığıma emindim ve cücenin de beni ifşa etmeyeceğini biliyordum.
"Nasıl öğrendin? Aynadaki kadını sende mi biliyorsun? Neden bana anlatmadın? Burada ne dönüyor?!" diye art arda sorular sorarken sinirle bir çığlık attım. Laverna ise bana gözlerini devirmekle yetinmişti.
"Sıradaki masalı benim anlatmamı ister misin?" Bütün sorularımı geçiştirerek bana bunu sorması sinirlerimi daha fazla bozarken merakıma yenilip dediğini kabul etmiştim çünkü masalların gizemlerini de onları dinledikçe çözeceğime inanıyordum.
"Tamam, anlat hadi." Saçlarımı nazikçe taramaya devam ederken anlatmaya başladı.
"Masalın adı Varolmayan. Peter Pan, çok yakışıklı, kızıl saçlı, kahverengi gözlü bir çocuktu. Maceraya, Varolmayan Ülke'de gezmeyi çok seviyordu. Ona bu yolculuğunda eşlik eden birde Tinker Bell adında perisi vardı. Tinker Bell peri tozlarıyla bilinirdi. Peri tozlarını kime serpse, o kişi devasını bulurdu. Bu yüzden Peter onu yanına almıştı. Varolmayan Ülke'nin insanları Tinker Bell'i zorlayarak peri tozunu almaya ve zengin olmaya çalışıyorlardı. İşler öyle çok kontrolden çıktı ki, insanlar periyi öldürürlerse tüm tozlarına sahip olacaklarını düşündüler. Öldürmek istedikleri gece ise, Peter, Tinker Bell'i onların elinden kurtardı ve yanına aldı." Anlatmak zor geldiği için bir süre durdu ve aynadan ikimizin yansımasına baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ YANSIMASI
Mystère / ThrillerOnlar karanlığın yeryüzündeki yansımasıydı. Bir tabutun açılması en fazla ne gibi bir sorun getirebilirdi ki? O gece olayların bu noktaya geleceğini bilmiyordum. Özgürlüğün kafesini açtığımı ve karanlığı yeryüzüne davet ettiğimden haberim yoktu. Gec...