Korku...Şu an hissetiğim en derin yenilgiydi korku. Kendime karşı yenilişimdi, kontrol edemediğim zihnime karşı kaybedişimdi. Duyduğum sesler, gördüğüm huzura erememiş ruhlar, çığlıklar ve daha birçok anlam veremediğim, kulağa çılgınca ve imkânsız gelen paranormal olaylar.
O kaza olduğundan beri hayatım tamamen alt üst olmuştu. O gece, kurtuldum sanmıştım ama ondan sonraki her gece o gün ölmeyi dilemiştim. Böyle bir yaşamdansa ölüp kurtulmak harika bir seçenek gibi gelmişti.
İnsanlar ölümden korkardı bense ölmek için sabırsızlanıyordum.
Gözlerimi açtığımda bir mezarlıkta uyanmıştım. Yeterince ruhlarla haşır neşir olmuyormuşum gibi birde onların evine kadar kendim geldiğime inanamıyordum.
Şu an mezarlık dünyada canlı olarak bulunmak isteyeceğim son yer bile değildi ama cansız olarak bulunmayı çok istediğim bir yerdi.
İnsanlar travma, stres, yorgunluk, düzensiz uyku, gergin olma durumları sebebiyle uyurgezer olurlardı ama ben o kahrolası gece yaptığım lanet olası kazadan sonra bu hâle gelmiştim. Hem ruhları görmeye hem de uykumda zihnimin kontrolünü kaybedip değişik yerlerde uyanmaya başlamıştım. Durum öyle bir hâl almıştı ki bazen kendime zarar veriyordum. Bir kez bileğimi kesmiştim. Eğer uyanmasaydım şu an burada olmayacaktım ama kahrolası bir ruh, aldatan eşinden intikam almak için uykumu bölerek benim kalan tek ölme şansımı elimden almıştı.
İnsanlar bana deli deyip duruyordu çünkü onları gördüğüm zaman istemsizce çığlık atıyordum ve gitmelerini söylüyordum ama onlar benim peşimi bir kez olsun bırakmıyorlardı. Bana isteklerini yaptırana kadar hiç durmuyorlardı. Artık insanların bana olan dehşet verici bakışları, hakkımdaki kötü söylemleri, benden korkup kaçmaları bunların hepsi bana çok normal geliyordu çünkü bu durum ne kadar hoşuma gitmiyor olsa da hayatımın bir parçası olmuştu.
Tamamen kendime geldiğimde ellerimde değişik, kanımı donduran bir dokunun varlığını hissediyordum ve bu his tüyler ürperticiydi.
Tereddütle gözlerimi avuç içlerime çevirdim ve gördüğüm görüntü karşısında dehşet içinde bir çığlık attım. Ellerimde ölü bir bedeninin iskeletinden kalan kemikler vardı.
Bakışlarımı aşağı kaydırdığım an daha çok korktum. Bastığım toprakta bir mezar vardı ve içi boştu. Tabutun içinde sadece kurumuş kan lekeleriyle dolu mide bulandırıcı, ölü bir bedenden kalma kemikler vardı.
Arkamdan bir bebek ağlama sesi duydum. Korkum giderek artarken bebeğin ağlama sesinin çalıların arasından geldiğini fark ettim. Belki de sadece bir bebeğin ruhuydu diye düşündüm çünkü bebeklerin olduğu mezarlığa da çok yakın bir yerde duruyordum.
Derin bir nefes alarak bu kadar kalın bir toprak tabakasını nasıl kazıp bu mezara ulaştığımı düşünmeye başladım. Kemikler hâlâ ellerimin arasındaydı. Kuru kan lekelerinde sanki kendi yansımamı görebiliyordum. Ya da bana öyle geliyordu. O kadar anormal şeylerle karşılaşmıştım ki, artık çok uç şeylerden bile şüphelenebiliyordum.
Sıcak bir nefesin tenimi gıdıkladığını hissettim ama bu mümkün değildi. Ruhları hissedemezdim sadece görebilirdim. Bana dokunsalar bile tenleri bedenime değemezdi. Hem zaten mezarlıkta gecenin bir yarısı bir avuç işe yaramaz, can sıkıncı ruhtan başka ne olabilirdi ki?
Mezarı tekrar bir bakış atınca böyle açık bırakırsam ölü kişinin rahatsız olacağını düşünmüştüm. Bu yüzden geri kapatmaya karar verdim. Elimdeki kemikleri mezarın içine attım ve kemiklerin parçalara ayrılma sesini duymamaya çalıştım. Parçalanan kemiklerden çıkan sesler, bir ruhun acı çığlıklarına benziyordu. Sanki ölen bir insanı tekrar öldürmüşüm gibi huzursuz olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ YANSIMASI
Misterio / SuspensoOnlar karanlığın yeryüzündeki yansımasıydı. Bir tabutun açılması en fazla ne gibi bir sorun getirebilirdi ki? O gece olayların bu noktaya geleceğini bilmiyordum. Özgürlüğün kafesini açtığımı ve karanlığı yeryüzüne davet ettiğimden haberim yoktu. Gec...