1. Bölüm: MUHAL MUKADDERAT

647 23 0
                                    


MUHAL MUKADDERAT

    "Belki de bir gün, bir yerde, daha az rezil bir
zamanda yine karşılaşırız."
  -Vladimir Nabakov

  Lord Huran, The Night We Met

İnci&Beylem

🤍

Tanrı insanı hayatında birçok şeyle sınadı. Ona bir yol çizdi, yolu engebeli yaptı. yolu geçmesi gerektiğini söyledi, engeller koydu. Her koşulda her durumda bir şekilde insan sınandı. baştan sona sondan başa. Her şey bir sınamaydı. Sınavdı, soruydu. Kolayı vardı, zoru vardı. Bir şekilde geçmek zorundaydın. Olduğun yerde duramazdın ya da kalkıp bu ne biçim soru arkadaş deyip sitem de edemezdin. Ederdin de bir şeye yaramazdı. Sorular değişmezdi. Okulda sorulan sınavlarda da sınav ortasında kalkıp bu ne biçim soru demek hocanın soruyu değiştirmesi için kullanılan bir ikna yöntemi olmazdı. Hatta daha çok cezalandırılma yöntemi denilirdi buna. Hocaya karşı gelme denilirdi ve öğrenci bir şekilde notundan kesilirdi.  Tanrı'nın sınamasında da durum böyleydi. Kalkıp bu ne biçim bir yol demek olmazdı. Deyince daha zoruyla karşılaşman muhtemel olurdu. Çünkü sınanman gerekiyorsa er ya da geç sınanacaktın. Ya bugün ya yarın ya da yüz yıl sonra o sınava girecek ve ders alarak çıkacaktın. Almama urumun yoktu. İllaki bir şeyler öğrenecektin. Belki kafanın dikine gidecek yine aynı şeyi yapacak, belki de kendini düzeltecektin. Bu da seni doğru bir yola sokacaktı. Doğruya yöneltecekti. En azından durum, kader denilen şey de böyleydi.

Karanlıktaysan ışık vardı. Boğuluyorsan kurtulman için bir ada vardı. Yanıyorsan yangınını söndürecek bir deniz, üzülüyorsan da seni mutlu edecek biri... Bir şekilde vardı. Her zıtlığın da zıtlığı bulunuyordu. Soğuk sıcak olmadan, sıcak soğuk olmadan yapamazdı mesela. Mutluluk üzüntüye muhtaçtı üzüntünün mutluluğa ihtiyaç olduğu kadar. Yani demem o ki bir şekilde, bir yerde, bir durumda her şey tersine dönecekti. Dikilmeyecek sökük kalmayacak, karanlık bir tünelin sonu çıkış olacaktı. Zorluklar geri de kalacak, normal bir yaşam olacaktı. Arada yine zorluklarla karşılaşmayacaksın demiyordum. Sadece o geçirdiğin süreç o son için değecekti. Sınanacak ve ödüllendirilecektin. Çünkü, hayat buydu. Sınan, ödüllen, yaşa, tekrar sınan, tekrar ödüllen... ve öl. Basit bir döngü, ama uzun ve güzel planlanmış. Fakat sanırım planda bir hata vardı. Planı hatalı yapan bendim. Algortimayı, bozuyor bu diziye ve düzene uymuyordum.

"Yani." dedi Çağdaş. "Annen ve baban sen küçükken öldü ve sende yetimhaneye düştün. Yetimhanede senden büyükler tarafından uyuşturucu satmak zorunda bırakıldın. Ardından da bir dönem hapse düştün. Hapiste bilindiği üzere çekmediğin şey, görmediğin işkence kalmadı ve sonrasında istihbarat için çalışmaya başladın, ama ismini vermek istemiyorsun. Çünkü başın derde girer. İstihbarat için çalışırken bir yandan üniversite okudun, ama dünyanın en iyi okullarından birinde eğitim aldın. Sonrasında da istihbarattan atıldın ve bir arkadaşını kayıp ettin. Fakat bu kaybın ölüm mü yoksa normal bir kayıp mı olduğunu bilmiyorsun. Neyse, bu kaybettiğin arkadaşının ismi Pera'ydı. Siyah saçları, simsiyah gözleri ve bembeyaz bir teni vardı. Herkes ona aşıktı, ama sen değildin falan filan. Onu kaybettikten sonra Türkiye'ye döndün. Burada ne paran ne pulun vardı. Denis olan Palavra adlı arkadaşın ile yollarını ayırdıktan bir yıl sonra o sana bir iş teklifiyle geldi. O sırada barda benim gibi barmenlik yapıyor ve adam dövmek için an kolluyordun, ama delikanlıydın. Elin silah tutuyordu, birçok silahı kullanabiliyor ve hepsini yakından tanıyordun." deyip durdu ve bir müddet düşündü. Neyi düşündüğünü sorguladığım sıra "Siktir lan! Hangi kitaptan arakladın bunları?" diye sordu.

İHTİRAS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin