HİLÂF BİR MUKAMERE"Her şey bir kumardır, en çok da aşk."
-Tess GerritsenAsaf Avidan, Lost Horse
Hayri Topal
Aqa a🤍
Kartlar dağıtıldı. Her bir kişiye yedi kart verildi. Önlerine desteler dolusu para koyuldu. Hepsinin dikkatini çekecek büyüklükte paralardı bunlar. Oyuna odaklanmamaları için kurgulanmış binlerce plan ve yöntem. Masa yuvarlaktı. Uzunlamasına bir yer şeklindeydi. Garsonlar geldi, her bir oyuncuya en sevdikleri içkiyi dağıtmaya başladı. Hepsi daha da göz boyuyordu. En sevilen viskiler, paralar, eşyalar. Her biri tek tek oyun bitimine kadar geçen sürede oyuncuların önüne koyuluyordu. Amaçlar farklıydı. Tek biri kazanacaktı. Kazandığında bu masada olan her şeyi alacak binlerce parası olacaktı, ama oyunun kurucularının hedefleri farklıydı. Zaten onlara verdikleri ve oyun süreci içerisinde sahip oldukları her şeyi sonrasında kendi kazandıkları parayla alamayacaklardı. Bu adilsizlikti, bir o kadar adillik. Bir taraftan bakılacak olursa paraları onlara kalacaktı, diğer bir taraftan ise bu para onlara mutluluk getirmeyecekti. İstedikleri ve onları küçük bir hediyeyle bile mutlu edebilecek şeylere zaten oyun sırasında sahip olmuşlardı. Sorun neydi? Oyuna neden devam ediliyordu? Neden çekilmiyorlardı ki bir adam ona verilen şeyleri aldı ve kartları bırakıp oyunu terk etti. Zaten sahip olduğu şeylere tekrar sahip olamazdı değil mi? Amacı belli olan biri amacından vazgeçemezdi. Bu yüzen bir çok kişi düşündü. Kalkıp ona verilen eşyalarla buradan ayrılmayı düşündü. Mantıklı olacağını düşündü, uyguladı da. Adamın ardın iki kadın ve bir adam daha kalktı masadan. Masa hâla doluydu. Kalkmayan binlerce insan vardı.
Saat ortaya koyuldu. Görevli sayacı ayarladı. Oyunun bitmesi için tam iki saatleri vardı. Görevli kuralları bir bir söylemeye başladı. Kurallar şu şekildeydi. Herkesin elinde bulunan yedi kart ortaya atılacaktı. Kartları ilk kim ortaya atarsa o kazanacaktı. Basitti. Normal bir kağıt oyunu gibiyidi, ama onu önemli kılan şey kartlar değildi. Zamandı. Herhangi bir oyuncu iki saattan önce oyunu bitiremezdi. İki saatin tamamen dolması gerekiyordu. Oyun oyuncular arasında devamlı dönmesi gerekiyordu. Oyun uzasın diye gereksiz yere oyalanan oyuncu diskalifiye olacaktı. Gereksiz olan hiçbir eylem kabul edilmeyecekti. Bu şekilde bakıldığında da basit duruyordu. Ortadan kart çeker oyunun dönmesi sağlanırdı,ama bu basitliği karmaşıklaştıran bir kural vardı. Geçen iki saat sonrasında bir saniye bile geçer ve oyun bitmemiş olursa masa da oturan oyuncuların hepsi hiçbir şey kazanamadan masadan kalkardı. Saat belliydi. Tam iki saatti ne eksikti ne fazla. Tam ikinci saatte birinin ortaya son kartını koyması gerekiyordu. Bunun iş birliği mi yapmak daha mantıklıydı yoksa şu an masayı terk etmek-
Bir kaç kişi daha onlara verilen hediyeleri alıp masadan kalktı. Hiç biri risk almak istemiyordu. Kendileri kalkıyor ve ardında bırakanları daha çok riske sokuyorlardı. Çünkü her kalkan kişinin kartları alınıyor ve ortaya koyulmuyordu. Deste azalıyor, para artıyordu.
Masada sadece altı kişi kalmıştı. Biri kadın diğerleri adamdı. Görevli son uyarıları yaptı ve bir saat içinde masadan kalkılabileceğini söyledi. Herkes onaylar nitelikte olduğu yerde oturduğu sırada sayaç başlatılmıştı. Oyun başladı.
Adam elinde bulunan kartları açtı ve bir müddet baktı. İki kırmızı sinek, iki kırmızı kupa, bir kırmızı kupa Jack, bir siyah maça papaz ve bir tane de kırmızı karo as.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHTİRAS (+18)
RomanceKahve kahveye karıştı. Birinin yoğunluğu diğerini arttırdı. Ardından içine sarı girdi, renk açıldı. Siyah girdi, koyulaştı. Başka renkler girdi, renk karmaşıklaştı. Kahveden uzak oldu, kahveye benzemedi. Hiç kahveye ait olmadı. Bir olmadı, çokluk ol...