13. Bölüm

260 21 0
                                    

Turan'ın ağzından okumayı özlediniz eminim. Bu bölüm Turan yazıyor.
***
3 ay geçmişti ilkbahar'a girmiştik. Evde daha fazla böyle olmayacağı için hastaneye kaldırmışlardı. 87 gündür Hakan'ı bir kere bile görmedim.

Öldü mü kaldı hiç bir şey bilmiyordum. 86 kilodan 71 kiloya düşmüştüm. Kendimi bile bilmiyordum boşlukta sallanıyor gibi hissediyordum.

Ölümden değil de Hakan'ı bulmuşken kaybetmekten çok korkuyordum. Kimseyi öpmemiştim bu zamana kadar, kimseye dokunmamıştım.

Şimdi hayatımın baharında ilk aşkımı doya doya yaşamadan ölmek istemiyordum.

Bütün bedenim yanarken kapı yavaşça aralandı. Annem içeri girdiğinde gözlerimi yeniden kapatmıştım.

Buraya geldiğimden beri gözünde yaşlar dinmemişti.

"Sarı civcivim... Kınalı kuzum."

Beni hayvanlara benzetmeyi seviyor olmalıydı. Bu hâlimle bile buna gülmüştüm. Tâbi verem bunu bana fazla görmüştü ki öksürük tutmuştu.

Annem hızla bir bardak su doldurup uzatmıştı. Onu içerken yanımda duran sandalyeye oturup sırtımı sıvazladı. Yeniden yerime uzandığımda işlemeli beyaz mendili ile dudak kenarlarımı özenle silmişti.

"Hakan'ı gördüm demin. Yavrucak... Durumu çok vahim gözüküyordu"

Gözlerimi kocaman açılmıştı. Yutkunum oturduğum yerde doğruldum.

"Nasıldı?"

Annemin kederlenen gözleri doldu bir anda.

"Bir deri bir kemik kalmış... Dünyadan çok uzak bir yere bakıyor gibiydi. Dudakları kurumuştu*

Kulak memesini tutup daha sonra duvara vurarak dudaklarını büzüp ses çıkarttı.

"Allah korumuş yavrum yine de seni. Böyle giderse 2 aya taburcu bile olurmuşsun dedi doktor."

Gözlerimden süzülen yaş, yanağımı yakmıştı. Onu bu bataklığa ben sürüklemiştim, habersiz de olsa.

"Anne... Hakan'ı bir kere göreyim mi? Sen yaparsın getirirsin buraya biliyorum seni."

"Olmaz evladım. Daha yeni yeni toparlanıyorsun. Yine hasta olursun sonra allah korusun."

"Ben de zorla kaçar giderim yolda başına bir şey gelir sonra Turan'sız kalırsın bak"

Kendim ile vurmayana kadar annemi asla kabul etmezdi. Kaşlarını çattı, başıma hafifçe vurdu.

"Ne biçim söz o öyle? İyi hemşire hanımlara söylerim mektup yaz iletsinler Hakan'a. Konuşmak istiyorsan şimdilik böyle. Hele bir toparlansın o zaman bol bol konuşursunuz yüz yüze."

Ben Hakan'ı özlemiştim. Hakan'ın dudaklarını özlemiştim. Derin bir iç çekip verilen seçeneğe boyun eğdim.

Annem gittikten kısa bir süre sonra hemşire elinde bur kağıt ile kalemle geldi. Sehpayı bana yanştırıp yazmak için doğruldu.

"Hasta özeli olamaz mı? Ben yazarım hemşire hanım lütfen çekilin."

Hemşire gülerek ayağa kalktı. Cam kenarına yaslanıp bahçeyi seyretmeye başladı.

Mektuba nasıl gireceğimi bilmiyordum ama ilişkimizi ve ona olan sevgimi gizlemeyi de düşünmüyordum gizlemek için zamanımız kalmış mıydı ki?

"-Biriciğim'e
Günleri saydım senden ayrı kaldığım her günü. Senden özür dilerim sevgilim. Sana da bu illeti tattırdığım için. Beni merak ediyor olmalısın. Ben çok iyiyim Hakan sen de çok iyi ol bu yüzden. Buradan bir an önce kurtulup seninle yeni sonbahar yaşamak istiyorum. Mavi gözlerinde hem okyanusu, hem gökyüzünü görmek isriyorum, bazen o okyanusta kaybolmak, bazen gökyüzünde uçmak. Dudaklarında huzura ermek.  İsteklerimi kursağımda bırakma Hakan. Yaşa. Yaşamak için çabala. Sensiz bir hayat düşünmek istemiyorum. En sevdiğin şiiri bırakıyorum şimdi buraya. Okudukça bizi hatırla.

Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben…
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.

Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben…
Bir yere gidiyorum,
Delice…
aklımda sen.

Ben seni seviyorum,
Gizlice…
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.

Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda…
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda…
Güzelce.

Kehribar Gözlün."-

Kağıdı iki kere katladım. Şiir sığmayınca arka tarafa da yazmıştım. Hemşireye uzattım muhtemelen okuyacaktı ama umrumda değildi. Yeniden yatağıma uzanıp gözlerimi yumdum. Hiç sabrım kalmamıştı. Özgür olmak istiyordum artık.

Atıfet. GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin