15. Bölüm.

267 25 5
                                    

Turan'dan yazmaya devam edelim bakalım ucu Azrail'e mi mutlu sona mı dokunacak.
***

2 ay sonra.

5 ay olmuştu sonunda taburcu olmuştum. Benden verem bir çok şey almıştı her şeyden önce ise sevgimi.

Hakan'a yazdığım sayısız mektupların hiç biri cevaplanmamıştı. Son mektubunda Yaren hemşire ile aralarında istemsiz bir bağ oluştuğunu söylemişti.

Mektuplarımdan rahatsız olduğunu okurken kalbim binlerce parçaya bölünmüş, hastane duvarlar üzerime üzerime gelmeye başlamıştı.

İsmet hayatını kaybetmişti... İsmet'in ölümüne bile üzülmüştüm. Haluk'a da verem bulaştığını taburcu olacağım zaman hastane bahçesinde gördüğümde öğrenmiştim.

Kalbim ile aklım bambaşka çalışıyordu. Biri git ve Turan'a küfür et, nefretini, hayal kırıklıklarını kus derken diğeri sus ve git diyordu. Aklımı dinlemiştim.

Ne olursa olsun onu bu bataklığa ben itmiştim en azından haysiyetli bir veda olsun istiyordum.

Hastaneden çıktıktan sonra bir kaç hafta eve, odama adapte olmaya çalışmıştım. Arada ayaklarım kendiliğinden Hakan'ın evine ilerliyordu.

Yine öyle bir gündü sonbahar hazin yüzünü hafiften gösterirken güneş İstanbul'a veda etmeye hazırlanıyordu. Yerini kızıl gökyüzü ve solmuş yaprakları ile çınar ağaçları dolduruyordu.

Kapısının önünde durup iç çektim. Güzel sevgilim... Onu düşünmeden bir saniye geçirince kendime ihanet ediyor gibi hissediyordum. Üniversite'yi dondurmuştum.

Daha doğrusu annemin beni yeniden okula gönderecek cesareti yoktu. Durmadan sık boğaz edecekti ve nevrim erken dönüyordu bu aralar. Onu kırmak istemiyordum.

Ben düşüncelerim arasında kaybolurken arkamdan duyduğum ses ile garip olmuştum.

"Turan?"

Zahideyi bile görmek beni o kadar mutlu etmişti ki.

"Zahide..."

Tebessüm edip aramızda kalan o 2 adımı da kapatmıştım.

"Nerelerdesin sen? Arıyoruz ulaşamıyoruz, evini de bilmiyoruz. Merak ettik"

"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Biliyorsun Verem psikolojik olarak da bedenen de her anlamda çok yıprattı beni"

Kafasını hafif yana eğip merhametli bir şekilde baktı.

"Hakan'a mı geldin?"

Onun adını duyunca avuç içlerim terlemeye başlamıştı, ellerimi sertçe yumruk yapıp sıktım. Yutkunup kafamı iki yana salladım.

"Öyle hava almak için çıkmıştım, sen?"

"Ben Hakan'a bakıyorum. Anne ve babası vefat etmiş... Kimsesi kalmadı garibimin."

"Neden vefat etmişler..?"

Kalbime çöken acı ile bedenim hafif titremişti. Zahide derin bir iç çekti gözünden yaşlar yavaşça akmaya başladı.

"Babası çiftçiydi, bir gün tarlaya giderken traktör çok yüklü diye yan yatıp uçurumdan düşüyor"

Gözlerimi yavaşça yumup derin bir nefes içime alıp bırakmıştım. Gözlerimi yeniden açtığımda Zahide çoktan ağlamaya başlamıştı. Kendi ailesini kaybetmiş gibi ağlıyordu.

Ensesinden tutup kendime çektim, başını göğsüme yaslayıp kollarımı bedenine doladım.

"Dur be kızım hemen sulu göze bağlıyorsun sende"

Onu sakinleştirmek için sırtını okşayıp yürümeye başladım. Hakan'ı görmek istemiyordum. Beni terk etmişti hem de hasta yatağında. Aldatmıştı her şeyden öte.

Sahil yoluna indiğimizde bir banka oturup sahili izledik. Saatlerce konuşmadık. Konuşmaya gücüm yoktu.
Birazdan şoför gelip beni buradan alacaktı bu yüzden burayı seçmiştim. Zahide'yi de eve bırakırdık.

Uzunca bir süre sonra gelen arabayla ilk Zahide'yi bırakmıştık. Hafta sonu yemeği için sözleştiğimizde çok mutlu hissediyordum.

Neredeyse yıllar sonra biri ile konuşmuştum annem, şöförüm, ve hastanedeki hemşire ile doktorlar dışında.

Sosyal hayatım oldum olası hiç yoktu Hakan'ın beni yüz üstü bırakışı ile bu durum daha çok baskınlaşmıştı. Çok heyecanlıydım yarın alışveriş yapmam gerekiyordu ve Zahide'ye de bir hediye almam lazımdı. Çok iyi bir insandı.

Uzun süre sonra mutluluğu tatmıştım. Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluşuyordu.

Atıfet. GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin