2

5.4K 205 6
                                    

Hadi be oğlum Bahadır, yetişirsin. Şuralarda bir yerde merkeze çıkan kestirme bir yol olacaktı. Heh evet sağa saptım mı tamamdır. Akşamları böyle karanlık mı oluyor bu yol? Taa sokağın başına koymuşlar lambayı. Hay Allah'ım ya it kopuk olmasa bari. Araba komutanın zaten. Orada noluyor ya? Yok artık! Şerefsizlere bak ya kızın etrafını çevirmişler motorla. Hay Allah'ım girmez olaydım bu boktan sokağa. Şimdi geçip gitsem olmaz. Kızı yer bu hayvanlar. Yardım etsem geç kalıcam. Etmesem... Yok olmaz, bana yakışmaz.

Motorlulara doğru korno çalarak son gaz yaklaşmaya başladığımda sonunda tepkilerini çekebilmiştim. Ara gaz çekmeyi bırakıp motorları da istop ettirmişlerdi. İyice yaklaşarak camı açtım:

-Hayırdır bilader? Ne istiyorsunuz el kadar kızdan?

Yayvan yayvan gülerek ilk önce arkadaşlarına sonra kıza dudaklarını yalayarak baktığında durarak gerçekten iyi yaptığımı anladım. Kız bir an olsun "Beni kurtar." diyen bakışlarını benden çekmiyordu. Kim bilir ben gelmesem neler yapacaklar kıza.

-Sence ne istiyor olabiliriz bilader? Çok canın çektiyse sana da bırakırız.

Bu diyalog iyice mide bulandırmaya ve benim sinir kat sayımı arttırmaya başlamıştı. Arabadan hızla indiğimde çocuk ne olduğunu anlamadan kafa atmamla kendini yerde bulumuştu. Hemen üzerine çöküp yakasından tuttuğumda çocuğun arkadaşları üniformamı görünce tüymüşlerdi bile. Ardı ardına yumruklarımı indirirken yine kontrolümü kaybetmiştim ve beni hayata döndüren kızın sessiz iç çekişleriydi. Onu hemen buradan götürsem iyi olucaktı.

-Bana bak lan it oğlu it bir daha seni ve arkadaşlarını bu kızı ya da başka kızı rahatsız ederken görürsem bu yediklerin o zaman yiyeceklerinin yanında az kalır ve seni içeri attırır çıkmaman içinde elimden geleni yaparım lan. Duydun mu?! Sende atla arabaya. Hadi çabuk be kızım işim var zaten.

Son kez yerde yatan ite bakıp tükürdükten sonra hemen arabaya atlayıp hızlıca karargaha sürmeye başladım. Sessiz iç çekişleri yine duymamla kafamı yan koltuğa çevirdim ve sonra hemen tekrar yola çevirirken:

-Torpidoyu aç bakalım peçete var mı? dedim.

Bana baktığını hissedince ben de ona baktım. Rengini tam çözemediğim ama sarı turuncu arası bir renge benzeyen saçları, yeşil gözleri ve hatta uzun bacaklarıyla çokta küçük değil sanırım diye düşünce geçti birden. O değil de niye böyle garip garip bakıyor bu kız?

-Hiç duymadın mı torpidoyu kızım? Bak şu önündeki kolu aç işte.

Bir bana bir torpidoya bakarken yavaşça elini torpidoya uzattı ve açtı. Birden:

-Aaa! İmdaaatt! Beni kaçırıyorlar!! diye bağırmaya başladı.

-Noluyor lan ne kaçırması? diye bende bağırınca niye böyle bir tepki verdi diye ona sonra da torpidoya baktığımda komutanın silahını gördüm.

-Hay Allah'ım ya... Bak üstüme askerim ben silah tabi ki olucak.

Tekrar dikkatimi yola verdiğimde:

-Nereye götürüyorsun beni o zaman be? Evimi geçtik çoktan.

-Bak çok önemli bir evrağı yerine ulaştırmam lazım ki zaten geç kaldım. Eğer senin yüzünden daha da geç kalırsam o az önce seni kurtardığım çocuklara geri götürürüm o yüzden kapa çeneni. Ağlıyor musun ne yapıyorsan sessiz yap. Ben şu evrağı vereyim sonra bırakırım seni evine. Dediğimde sus pus olmuş ürkek bakışlarla bana bakıyordu. Sonra dediklerimin ciddiyetine varmış olucak ki kafasını pencereden tarafa çevirmişti.

Son gaz yola devam ettiğimde sonunda varabilmiştim. Hemen evrağı alıp koşar adım karargaha yöneldim. Masa başında duran askerden albayın çıktığını öğrenmek ise tam bir şoktu benim için. Şimdi ne diyeceğim ben komutana? Hay ya kestirme diye girdiğim sokak başıma ne işler açtı ya. Aklıma arabada oturan kız gelince daha fazla evine geç kalmasın diye yine koşar adım arabaya geri döndüm.

-Bana çok pis borçlandın bakalım nasıl ödeyeceksin?

-Sen her iyiliğine karşılık mı istersin?

-Sen de seni kurtaranlara böyle davranıyorsun sanırım? Ayrıca bu borç seni kurtardığım için değil. Senin yüzünden evrağı albaya zamanında yetiştiremedim.

-Eğer bu yüzden beni borçlu biliyorsan bende senin yüzünden eve geç kaldım. Ailem şuan meraktan çatlıyorlardır ve benim telefonumun şarjı bitik olduğu için haber dahi veremiyorum. Şimdi borç falan kalmamıştır sanırsam. Diyerek bilgiçlik taslaması sinirimi bozmuştu.

- Lan ben senin yüzünden albayı yakalayamadım. Evrak yerine zamanında ulaşmadı. Komutan belki de üç haftalık çarşı iznimi yakacak. Bana gelmiş ailem diyorsun. İki güne unutur baban benim belki askerliğim yanacak. Bana gelmiş eşitiz diyorsun. Hay Allah'ım kimlerle uğraşıyorum... Ara aileni şurdan ya da mesaj at 10 dkya geliyorum, de.

-Tamam ya niye bağırıyorsun? Altı üstü borcum yok dedim. Elini uzatıp telefonu alacakken birden elimi çektim. Bana bakınca:

-Sana minneti, teşekkürü öğretmediler mi lan? Özür dile!

-Ne?

-Özür dile!

-Ne özrü be? Manyadın iyice. Zaten bana normali gelmez ki. Psikopat çıktı ya.

Birden frene basınca kemerini bağlamadığı için kafasını torpidoya vurmuştu. Ağzını açacakken o konuşmadan ben başladım:

-Ya şimdi özür dilersin ya da seni o çocuklara geri bırakırım. Bu konuda da çok ciddiyim. Bakma öyle patlak gözlerle. Hadi!

-Ben..

-Sen?

-Ben özür dilerim ve kurtardığın için teşekkürler.

-Heh şöyle. Az önceki cadı halini görmeyen şimdi görse seni ne kadar saf kız der. Demek ki anladığın dil bu. Tamam bizde böyle dinletiriz sözümüzü. Al bakalım, diyerek telefonu uzatınca tam tekrardan başlayacaktı ki yine geri çektim telefonu. En sonunda isyan edercesine göz devirdi:

-Tamam sustum bak. Hadi en azından mesaj çekeyim.

-Göz devirişini görmedim sanma. Şimdilik al ama bir daha affetmem. Diyerek telefonu uzattım. Hemen aldı ve mesaj yazmaya başladı. İşi bitip bana uzatınca:

-Numaranı yaz.

-O niyemiş o?

-Komutan bana inanmazsa seninle konuşturmak için.

-Hımm... Sana güvenebilir miyim ki?

-Dediğin kişiyle aynı arabadasın. Üstelik askerim, devletin askeri. Kime güveneceksin?

-Doğru, tamam o zaman.

Numarasını yazdığında bu kadar çok saf olması içten içe beni güldürüyordu ama taviz vermek yok dedim kendime ve yazınca aldım telefonu.

-Zeynep he?

-Evet, senin?

-İlgilendiriyor mu?

-Ama.. devamını getiremeden bakışlarımla karşılaşınca sessizliğe geri döndü.

Dediği sokağa geldiğimde "Hangi ev?" diye sordum.

-Şu dört katlı turuncu sarı apartman.

Evin önüne yanaşırken "Umarım sana bu ders olmuştur. Bu saatte kız başına hem de o sokakta bir daha gezmezsin umarım." İtiraz edicekken hemen sözü ben aldım ve diyeceklerini yutmasını sağladım. "O sokakta ya da bu saatte ne yaptığın beni ilgilendirmez ben sadece son kez abilik görevimi yapayım dedim. Küçüksün belki şuan anlamazsın ama şuan çok farklı durumlarla karşılaşıyor olabilirdin." Evinin önüne yanaştığımda ise "Bahadır." dedim.

-Ne?

-İsmim Bahadır.

-Anladım. Kurtardığın için teşekkürler ve... (arabadan inip kapısını tutarak devam etti) gerçekten ismin beni ilgilendirmiyor abicim. diyerek hızlıca kapıyı çarpıp apartmana koştu.

Son dakika yine yaptı yapacağını diye düşündüm ilk başta sinir olsamda şuan komik geliyordu. Düşüncelerimi bölen şey bir sesti. Telefon sesi. Hemen baktığımda arayanın komutanım olması içimden küfürler yağdırmamın en afilli sebebiydi. Hadi bismillah diyerek açtığım telefondan "Nerdesin lan sen?!" diye bir böğürme gelmişti evet gerçekten bir böğürmeydi bu.

Deli DamarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin