Merhabalar,
Duvarıma yeni bölüm hakkında duyurular paylaşmıştım. Takip edenler biliyor ve görüyorlardır. Elimde olmayan sebepler yüzünden bölüm gecikti. Yine de özür dilerim. Medya: Cem Adrian-Yağmur.
İyi okumalar!
♥ ♥ ♥
Günlerdir sokak serserilerinden tek bir kıpırtı yoktu. Sürekli tedirgin ve korkak olmak beni yorgun düşürüyordu artık. Ne ders çalışabiliyor ne doğru dürüst bir şeyler yiyebiliyor ne de uyuyabiliyordum. Bir kaç saatlik uykularımdan da kabuslar görerek uyanıyordum. Yaşayan ölü gibiydim. Gözaltı şişliklerimi kapatmaya çalışsam da gözlerimin kızarık olmasına çözümüm yoktu ve bu tepki çekiyordu.
Düşünmekten kafayı yiyecektim. Sıranın üstüne yüzüstü yattım. Her şeyle tek başıma mücadele etmek çok zormuş. Bahadır varken böyle değildi sanki... Ona güvenmeyi çok özledim. O güzel yüzündeki nadir oluşan tebessümü, bazen bir ağabey gibi nasihatlerini, benim için endişelenmesi, beni kızdırması hatta sürekli emirler yağdırmasını bile özledim. Kafamı sıraya iyice gömerken küçük bir ınıltı fırladı dudaklarımın arasından.
-Nasıl hissediyorsun Zeynep? Sorun ne bilmiyorum ama Bahadırla konuşabilirim istersen?
Günlerdir aynı soru ve cümleler... Ben iyiyim demekten yoruldum. Berna sormaktan yorulmadı. Derin bir nefes aldım ve onu inandırmak istercesine gözlerinin içine bakarak "İyiyim Berna. Bahadırla konuşmanı gerektirecek bir durum da söz konusu değil. Artık sorma lütfen, olur mu?" dedim.
Olumlu anlamda kafasını salladı ama gözlerindeki tedirginlik geçmiyordu, benim gibi.
Biraz nefes almak için sınıftan çıktım ve kantine gideyim bari diyerek merdivenlere doğru yola koyuldum. O sırada arkamdan gelen hızlı ayak seslerini duydum ve ister istemez içimi korku kapladı. Okulda olamazlardı değil mi? Bir anda koluma dokunan eller refleks olarak çığlık atmama sebep oldu. "Zeynep? İyi misin? Benim, Betül." Gözlerimi sımsıkı yummuştum ve bedenimi sıkmaktan kaslarımın ağrısını hissetmiştim. Gözlerimden yaşlar süzülmesi de cabası. Gelen geçen herkes bana bakıyordu ama umrumda değildi. Korkudan deliye dönmüştüm. Avuntuyu Betül'e sarılmakta buldum. "Betül lavaboya gidebilir miyiz?"
Komutu almış gibi hemen bir üst kattaki lavaboya yönlendirdi beni. Bir yandan da "Tabi gideriz. Tabi ki gideriz." diyordu.
Lavabo kapısından içeriye girdiğimiz de daha fazla tutamamıştım kendimi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bugün günlerin korkaklığına akıyordu gözyaşım. Betül sımsıkı sarılmıştı bana. Bir süre o şekilde kaldık. Daha sonra yavaşça çözdü kollarını biraz geri çekildi ve gözlerini gözlerime dikti. "Anlatmayacak mısın?"
Ağzımı açmıştım ki zil sesini duydum. Tenefüs sona ermişti. Neyse ki ders ingilizceydi ve ben o dersi dinlemezdim. Düşünmek için bol vaktim vardı. "Zil çaldı. Sınıfa gitmeliyiz Betül."
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra Betül'e doğru döndüm ve gözlerinin içine bakarak gülümsedim ve "İyiyim." dedim ve devam ettim: "Şuan değil, belki daha sonra konuşuruz"
"Peki." dedi ama o da benim o halimden korkmuştu, anlamıştım.
Günlerin gerginliğinin sonu buydu. Belki deliriyorumdur? Sanki deli değilmiş gibi yine delilik haddini aşıyorumdur? Belki de atmaya başladı deli damarım. Tuttu yine işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Damarı
General FictionBen hiç böylesini görmemiştim. Vurdun... Kanıma girdin... Kabulümsün. Atilla İlhan Dip Not: Bu hikaye 05.05.2015 tarihinde yayınlanmaya başlamıştır.