12

2.5K 125 4
                                    

Medya Ahmet Kaya'dan. İyi okumalar! Sevgiler, saygılar. :)

♥ ♥ ♥

Bahadır'ın ağzından:

Bir derdi vardı, belliydi ama anlatmıyordu. Kesin o şerefsizler bir şey yapmıştı ama ne? Saat 12'ye yaklaşıyordu. Yatakhanedekilerin çoğu uyumuştu, tek tük vardı uyumayan. Ben de onlardan biriydim. Şuan çoktan uyumuş olabilirdim bir yeşil gözlü kız uykumun içine etmeseydi tabi. İçimi kemiren bir fareyle beni yalnız bırakmıştı. Belki de çoktan uyumuştu? Belki de... Belki de sesi duyulmasın diye yorganın altına girip ağlıyordu? Şimdi ben onun ne halde olduğunu nereden öğrenirim, nasıl bilebilirim? Ah be güzelim be! Neden susuyorsun; neden anlatmıyorsun bana, neden?

Elimde telefon hâlâ arayıp, mesajlar atıyordum ama nafile. Kapatmıştı telefonunu. Bir süre durup telefona bakarken aklıma Zeynep'in bahsettiği ve numarasını verdiği arkadaşı geldi. Neydi kızın adı? Beyza? Yok başka bir şeydi... Büşra? Yok o da değil. Berna? Heh Berna! Nerede bunun numarası? Mesajları açıp Zeynep'in gönderdiklerine girdim ve evet buldum! Arayalım bakalım...

-Alo!

-Berna sen misin?

-Evet de sen kimsin? Adımı nereden biliyorsun?

-Bahadır ben. Zeynep'in şeyi... Arkadaşı! Evet arkadaşı. Bahsetmiştir belki. Yani bahsedeceğini söylemişti.

-Tamam biliyorum seni. Evet bahsetti. Ne oldu? Zeynep'e bir şey mi oldu yoksa?

-Hayır! Ya da evet. Yani ben de bilmiyorum. Sana soracaktım işte.

-Benim bir şeyden haberim yok ki. Bugün dershanede konuştuk sadece o kadar. O zamana kadar bir sorun yoktu.

-O zaman eve giderken bir şey olmuş olmalı.

-Sen nereden biliyorsun? Sana ne dedi ki Zeynep?

-Beni koruyamıyorsun, koruyamayacaksın da. Her şey bitti falan dedi ben de anlamadım pek ama bir şey olduğu kesin.

-Belki de tamamen seninle alakalıdır bu durum? Sen mi bir şey yaptın yoksa?!

-Ne? Saçmalama kızım. Ben onu korumaktan başka bir şey yapmadım, yapmam da.

-Bilmiyorum artık. Hem öyle bile olsa sen onu asker ocağında nasıl korumayı düşünüyorsun?

-Zeynep ne ki, arkadaşı ne olsun? Tamam kapa, Berna kapa!

Hay Allah'ım ya! Kızı merak edip arkadaşını arıyoruz yine suçlu biz oluyoruz ama yok bu iş böyle olmayacak. Berna haklı galiba. Madem bir söz verdik Zeynep hanıma. O hâlde tam anlamıyla sözümde de durmalıyım. Belki de uzun bir zaman sonra olsa da onu aramanın vakti gelmiştir kim bilir? Asla ondan bir şey istemem diyordum. Şimdi bir çift yeşil göz için sözümü yutuyorum. Telefonu elime alıp numarayı buldum ve aramaya bastım. Bir süre sonra tütünden boğuklaşan ve nefes nefese kalmış olan o sesi duydum.

-Alo... Oğlum!

★ ★ ★

Zeynep'in ağzından:

Okuldan çıkmıştım. Eve yakın bir yer de otobüsten indim ve tedirgin bir şekilde yürümeye başladım. Hava ayazdı. Sert rüzgarlar göğsüme çarpıyordu ve ne hikmetse üzerimde sadece üniformam ve ince bir hırka vardı. Tam anlamıyla donuyordum. Soğuk iliklerime kadar işlemişti. Hava rüzgardan dolayı uğulduyordu ve sokaklardan tek bir insan bile yoktu. Tedirginliğime korku eklenmişti. Bugün buralarda bir terslik vardı. Böylesine boşluğa ilk defa rastlıyordum. Eteğim açılmasın diye iki elimle de eteğimi tutuyordum bu yüzden üzerimdeki hırkaya sarınamıyordum ve bu daha çok titrememe neden oluyordu. Etrafıma korkuyla bakınırken bir ses duydum "Oraya gitme kızım, gitme!" sesin sahibini bulmak için etrafa bakınırken beyaz renkli bir apartmanın ikinci katının balkonundaki yaşlı teyzeyi gördüm ve ardından tek el silah sesi... Yaşlı teyze artık yoktu arkasındaki duvarda kan vardı ve koku... Kan kokusu... Ölüm kokusu nefesimi titretti ve delirmiş gibi çığlık atarak eve giden yolun zıddına doğru koşmaya başladım. Nefesim kesiliyordu. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Her yer tehlikeliydi, her yer ölüm korkuyordu. Kan kokusu bir kez daha genzimi yaktı. Daha hızlı koşmaya başladım ve istemsiz göz yaşlarım süzüldü yanaklarımdan. Soğuk yetmezmiş gibi korku titretti bedenimi. Hıçkırarak ağlıyor ve koşuyordum. Daha hızlı koşmak isterdim...

Sırt çantamdan çekildiğimde kendimi sert bir gövdede buldum. Bir ses, bir nefes her şey anlıktı. Bıçak boynumda, nefes ensemdeydi. Titriyordum, çırpınıyordum. "Bırak beni bıraak!" diye çığlıklar atıyordum ama başarısızdım. Sonra Bahadır'ın sesini duydum. "Zeyneep! Neredesin? Zeynep!" Beni arıyordu. Bahadır gelmişti ve beni arıyordu. Beni kurtaracaktı. Arkamdaki şerefsiz tarafından acı gerçek yüzüme bir kez daha vuruldu: "Seni kurtaramayacak." O ses gitgide büyüdü ardına kahkahalar eklendi ve yankılandı kulaklarımda. Bahadır'ın sesi yaklaştıkça beni uzaklaştırmaya başladılar. Bahadır gözüktü ardından bana doğru bağırarak koşmaya başladı. O bana yaklaştıkça ben ona uzaklaşıyordum ve bütün sesler birbirine girmişti. Bahadır'ın "Zeyneep" deyişi, benim"Bahadır beni kurtar!" deyişim ve arkamdaki pisliğin "Seni kurtaramayacak!" deyişi. Kahkahalar gitgide büyüyordu ve Bahadır'ı artık göremiyordum, sesi de iyice derinden geliyordu. Yalnız başımaydım, çaresizdim.

"Zeynep!" sesi yakınlaştı ve sürekli tekrarlanıyordu ama bu ses duygudan yoksundu. Ardına alarm zil sesi de eklendi. Gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim. Nerede olduğumu anlamak için gözlerimi gezdirdim ve başucumda dikilen annemi gördüm. İlk başta tanıyamayarak ürkmüş ve refleks olarak dirseklerimin üstüne dayanarak kalkınmıştım daha sonra annem olduğunu anlayınca derin bir oh çekerek kafamı yastığa geri gömdüm. Üstümdeki korkuyu hâlâ atamamamıştım. Annem ne olduğunu anlamak istercesine yüzüme bakıyordu. Daha sonra sormak aklına gelmiş olacak ki "İyi misin kızım sen? Nefes nefese kalmışsın." dedi. Ben de "İyiyim, kabus gördüm. Şuan sakinledim." diyerek geçiştirdim. İlk önce detay arar gibi yüzüme baktı ama daha sonra saat aklına düştü herhalde "Neyse hadi kalk, geç kalacaksın." dedi ve mutfağa doğru yola koyuldu.

O günün üstünden 8 gün geçmişti ama atlamamıştım. Günlerdir aynı rüyanın farklı şekillerini görüyordum ve her seferinde korkum, çaresizliğim, yalnızlığım aynıydı. Her okul çıkışlarım, dershaneye gidip gelişlerim korku ve tedirginlikle geçiyordu. İlk başlarda hastayım yalanına sığınarak bir kaç gün okula gitmeyip evde kaldım ama daha sonra şüphe çekmemek için mecburen gittim. Artık adımlarım çok daha hızlıydı ve tedirginlikte zirveye koşuyordum. Bu şekilde günler nasıl geçerdi bilmiyorum.

Geçen gün birinin beni takip ettiği hissettim ve soğukkanlılığımı korumaya çalışarak çaktırtmadan önümdeki arabanın aynasından arkaya doğru baktım. Eli yüzü düzgün takım elbiseli bir adam gördüm. Sıradan biri gibiydi ama bu adam yabancıydı. Daha önce bizim mahallede gördüğümü hatırlamıyordum. Bu beni biraz ürkütmüştü ama daha sonra iyice paranoyaya bağladığıma karar verdim. Sonuçta bir arkadaşına ya da akrabasına gelmiş de olabilirdi. Kendimi sakinleştirerek evime doğru seri adımlar atmaya devam ettim.

Bahadır benim konuşmamdan sonra Berna'yı aramış o gece. Çok telaşlıymış sesi, merak etmiş beni. Anlattı Berna. O geceden sonra bir kaç gün daha aradı ama açmadım, mesaj attı cevaplamadım. Geçen gün yine mesaj yollamış. "Korkma. Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim." diye. Hâlâ daha ne yapabileceğini sanıyordu ki? Anlıyorum belki benim ona güvenmemi istiyordu ancak güven benim için çok zor bir histi artık.

İçimde bir ukte kaldı. Evet, bunun farkındayım. Üzülmüyor da değilim. Yokluğunu hisseder miyim, demiştim. Hissettim. Hem de her gece sesim duyulmasın diye yorgan altında ağlayarak acımı yaşadım ama bunu ben istemiştim ve böylesi çok daha zordu. Suçlayacak biri yoktu önümde ve tüm pençelerimi kendime geçirmiştim.

Deli DamarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin