Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim dostlar. Aranızda kaçınız takipçim, heyecanla kimler hikayeyi bekliyor; bilmiyorum. Eğer yorumlarla ya da voteyle kendinizi gösterirseniz ben de elimden geldiğince hızlı olacağıma söz veriyorum. Medyada bir gifimiz bir de harika bir sesten müziğimiz var. Bölüme uygun olduğunu düşünüyorum. Sizlerin fikirleri neler?
Hepinize iyi okumalar sevgili dostlar!
Saat gece yarısını geçmişti. Ben de yatağım uzanmış kitabımı okurken telefonumdan gelen mesaj sesiyle dünyaya geri döndüm. Uzun zamandır kendimi kitap sayesinde böylesine soyutlamamıştım. Bahadırla geçen mesajlı tartışmamızdan sonra öfkemi sindirmek için böyle bir yol seçmiştim Ah belki de Bahadır'a bu yüzden teşekkür etmeliyim? Hayır. Bu zevki bana doyasıya yaşatmadığı için belki de onun o güzel yüzünü tırmalamalıyım. Tamam sakin oluyoruz. Bıkkınlıkla ve söylenerek telefonu elime aldım. Ancak gönderen kişi Bahadır değildi. Arkadaşım Elif: "Yarın dershane çıkışında bir şeyler yapalım." yazmış. İşte bu gerçekten güzel bir haberdi. Son zamanlarda gerilen sinirlerim ve hâlâ daha o sokak serserilerinin stresi bedenimde hürriyetine devam ederken bu gerçekten inanılmaz güzel bir haberdi. "Tamam canım, yarın görüşürüz." diyerek cevapladım. Telefonun köşesinde saate baktığımda neredeyse 2'ye vardığını gördüm ve yarın dershane yüzünden erken kalkacağım için uyumaya karar verdim.
Karar verdim vermesine de ben bu şekilde nasıl uyuyacaktım ki?
* * * *
-Ya kızım bunun burada ne işi var? Bana bir de hele?
-Ben ne yapayım Batuhanın peşine takılmış gelmiş herhalde. Hem bir şey de diyemeyiz şimdi Betül üzülücek. Zaten Batuhanla öyle pek dışarıda görüşemiyorlar biliyorsun.
-Yahu tamam da Damla rahatsız oluyorum ben bu çocuktan. Öküz gibi bakıyor. Bir de geviş getiriyor sürekli. Tipe bak, tövbe ya.
-Sakin ol Zeynep. Benim de çok hoşlandığım söylenemez. Sen görme boşver birazdan giderler zaten.
Kafa sallayarak geçiştirdim ama yüzümün asıldığına eminim hatta sirke satma yolunda hızla ilerliyor. Çok fazla takılmamaya çalışarak yani Atakan'ı görmezden gelerek muhabbet döndürmeye başladık hatta bir ara o kadar kaptırmışım ki kendimi Atakan'ın esprisine gülerken buldum. Atakan hakkındaki düşüncelerim olumluya dönüyor gibiydi. Hâlâ daha sevmesem de tahammül edemeyecek kadar kötü değildi işte.
Aradan yaklaşık yarım saat geçmişti. Atakanla neredeyse hepimizin oynadığı bir telefon oyunuyla alakalı muhabbete dalmıştık. Ben oyunda yeni olduğum için bana bir kaç güzellik öğretiyordu ve bu yüzden Damlayla yer değiştirerek yanıma gelmişti. Telefondan oyunu açmış ve kendine ait stratejiler anlatıyordu. Ben de can kulağıyla dinliyor, sorular soruyordum. Bir ara önceden oyunda başına gelen komik bir anısını anlatırken kendimi baya kaptırıp kahkalar boğulmuştum ki kolumdan tutulup ayağa kaldırılışım, sandalyenin yere düşüşü, çıkan ses, benim çığırışım, çantamın bir el tarafından alınışı, Atakan yumruk, ayağa kalkışı, sürüklenişim, savruluşum, arkadaşlarım... Bir dakika sıralama nasıldı? En son duyduğum şey: "Sakın arkamızdan gelmek gibi bir hata yapmayın." sanırım.
Feleğimi şaşırmıştım resmen. Beni sürükleyen ve acımasızca ara sokaktaki bir evin duvarına savuran kişiye baktım. Yeşilimsi elalar tanıdık hatta bu yakışıklı yüz, sert hatlar ve uzun boy hiç ama hiç yabancı değil. İlk başta ne diyeceğimi bilemeyerek ağzımdan istemsiz bir "Sen!" kelimesi döküldü. Sonra ne diyeceğimi toparlamak için gözlerimi ondan ayırıp sağa doğru bakındım. Kaşlarımı çatarak ona döndüm ve bağırmaya başladım: "Sen ne arıyorsun burada? Allah aşkına rahat yok mu senden? Hem benim kolumu tutma, beni sürükleme hakkını kim veriyor sana? Beni mi takip ediyorsun sen? Bana bak..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Damarı
General FictionBen hiç böylesini görmemiştim. Vurdun... Kanıma girdin... Kabulümsün. Atilla İlhan Dip Not: Bu hikaye 05.05.2015 tarihinde yayınlanmaya başlamıştır.