Bölüm 27

181 26 36
                                    

Aşk...

Aslında herkes tarafından yanlış algılandığına inandığım oldukça güçlü ama gücü fark edilmeyen bir kavram. Herkes basit bir şekilde birisine aşık olduğunu söyleyebiliyor, bazen sonu iyi bitmiyor ve üzülüyor ama hayatına devam etmesini biliyor.

Aşk, sonsuzlukta bir anda yaratılmış, bir anda yok edilebilecek ve bu kadar kolay ifade edilebilecek basit bir duygu mu gerçekten?

En başta birisini görürüz ve onun ne kadar güzel ya da yakışıklı olduğunu geçiririz aklımızdan. Eğer hikaye doğru ilerlerse bu, aşkın en saf halidir aslında. Hoşlanmaktan da önce gelen bir kıvılcım hissidir. Kimse buna net bir tanım veremez ama ben size 'ilgi çekmek' olarak tanımlayabilirim. O güzel ya da yakışıklı olan kimse aslında ilginizi çekmiştir. Ne bir hoşlantıdır ne de bir sevgi...

Sadece küçük bir başlangıç.

Hikâyenin doğru ilerlediği bu kısımda, artık onunla konuşmaya başlarsınuz. İçinin de, kullandığı kelimelerin de, yaptığı jest ve mimiklerin de tıpkı kendisi kadar güzel olduğunu düşünmeye başladığınız bu evreye "hoşlanmak" denir işte. Onu benliği ve görünüşüyle sevmektir hoşlanmak. Aşk değildir, bir bağ bildirmez ama ilginin de çok çok üzerindedir artık.

Sonrasında yakınlaşırsınız ona, kendinizi açmaya başlarsınız yavaş yavaş. İçinizde sakladığınız çocukluk acılarını sarışını hayranlıkla izler, siz de onunkileri sarmak için sabırsızlanırsınız. O an; her şeyin üstesinden onunla gelebileceğinizi, her deliliği beraber sırtlanabileceğinizi sanarsınız. İşte bu aşk denen o koca kavramın en tehlikeli zamanlarıdır zannımca. Eğer bu tatlı ve huzurlu hisse kendinizi gereğinden fazla kaptırırsanız olacaklar oldukça basittir.

Aşk okyanusu sizi acımasızca içine çeker, büyük bir acıya boğar ve nefes alamayana kadar sizi sıkıştırmaya devam eder ve en nihayetinde olacak olan şey acınası bir ölümdür.

Ben, bu huzurlu hisse kendini kaptıran bir zavallıdan başka bir şey değildim aslında. Bir ay, taş çatlasın 3 aydan daha az tanıdığım adamın sunduğu aşkın derin sularına korkusuzca dalarken geri dönmeyi ya da beni yüz üstü bırakacağını asla geçirmemiştim aklımdan. Kalbim bu soğuk suyun sıkıştırdığı bedenimi kurtarmak için deli gibi atarken beynim, çoktan öleceğini kabullenerek çaresiz göz yaşları döktürüyordu gözlerimden.

"Suga..." diye fısıldadı Kim Taehyung. Dudaklarındaki sigaradan çektiği son nefes eşliğinde kaldırdı başını gökyüzüne, çaresiz bir hisle. Adeta ciğerlerini sıkıştıran bu acıya nasıl karşı koyması gerektiğini deneyimlememişti daha önce. "...Sana ne zaman bu kadar kaptırdım ben kendimi, orospu çocuğu?"

Aşk... dizginleri elinizden bıraktığınız an sizi uçurumdan atabilecek, kendinizi adadığınız zaman içten içe yakabilecek ve partnerinizin size sahip olduğunu hissettirdiğiniz ilk saniyede onun şeytani yüzünü rahatlıkla görebileceğiniz türden tehlikeli ve güçlü bir duygudur.

"Boştayım!" Bağıran çocuk ve gençlerin kulak tırmalayıcı sesiyle derin bir iç geçirdi ve dağılan düşüncelerini tekrar toparlamaktansa başını eğerek seslerin geldiği yere bakmayı seçti. Elleri otomatik olarak yanaklarından süzülmüş göz yaşlarına gitti ve kibarca kuruladı.

Ne de olsa Suga, kenardan bir yerden çıkıp kurulamayacaktı.

Hemen hemen her büyük mahallenin sahip olduğu basketbol sahasında koşturan irili ufaklı bir grup erkek, aralarında bağıraşarak seslerini duyurmaya ve başlattıkları bu basit maç için ellerinden geleni yaparak kendilerince eğleniyorlardı.

Sadece İki Gece [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin