Bölüm 18

192 29 3
                                    

Kim Taehyung telefonunu kenara fırlatıp elini gerginlik ve öfkeyle saçlarında gezdirirken derin bir nefes aldı. "Yüzünü bile görmediğim birine trip mi attım ben az önce?" Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaya çalıştı, ayağa kalktı, Yoongi'nin bıraktığı kıyafetleri hızlıca üzerine geçirdi ve yine evi kaplayan nefis yemek kokusuyla hafifçe gülümsedi.

Min Yoongi hala yaşadıklarına anlam verebiliyor değildi. Kiliseye gitmek, günah çıkartmak ya da sadece kendi günahının acısını çekerek tanrıdan bağışlanmayı dilemeyi düşünüyordu ama garip bir şekilde şu an yatak odasında yatan adamla bir ilişkiye girmiş olmak onu sonuna kadar memnun da ediyordu.

Telefonunu kenara bıraktı ve hazırladığı kahvaltıyı yine tezgaha sererken hızlanan kalp atışlarını görmezden gelmeye çalıştı fakat kendisine verilmek istenen mesaj, adamın yanına yaklaşmakta olduğuyla ilgiliydi, bunu birkaç dakika sonra anlayacak ve hislerinden içten içe özür dileyecekti.

"Günaydın." Dedi neşeli ses. O sırada Yoongi ocağın üzerinde kaynayan çayıyla ilgileniyor, kendisine dikkat etmiyordu. Arkasına geçti ve beline sarılıp yüzünü omzuna gömdü, dün geceye benzer bir şekilde. "İyi uyudun mu?"

"Bunu benim sormam gerekmez mi? Ev sahibi benim ne de olsa." Hafifçe gülümsemiş, çaydanlığın altını kapatmıştı ama bacakları arasında hissettiği sıcak parmaklar yüzünden aniden kaskatı kesilmişti.

Taehyung sessizce siyah eşofmanının içinde ellerini edepsizce gezdirirken yumuşak tenin avuçlarındaki hissiyle yaramaz bir gülüş takınmıştı. Kulağına yanaşmış ve ufak bir buse bırakarak "Ama seni dün gece yoran bendim." Diye fısıldamıştı.

"Bu konuda suçlu hissettiğini sanmıyorum." Başını ona çevirmiş, kendi şampuanının kokusuyla süslenmiş nemli saçlarının parlaklığıyla büyülenmişti. Gözleri göz kapaklarının arkasına yavaşça sığınmak üzereyken geri çekilen adamla hızlıca toparlandı.

"Sana dokunmak hoşuma gitti. Hep dokunmak istiyor olmam suç mu?" Omuzlarını düşürdü, sessize alınmış televizyona şöyle bir göz attıktan sonda tezgahın önünde dizili taburelerden birine oturdu. "Eğer izlemeyeceksen neden sessize aldın?"

Taehyung'ın flörtöz havasınsan henüz kurtulamamış olan Yoongi "Anlayamadım?" Diye mırıldanarak birkaç saniyeliğine de olsa zaman kazanmaya çalışmıştı. Fincanları çıkarırken hala bacaklarındaki atardamarların büyük bir hızla kan taşıyışına odaklanmış haldeydi. Kalp ritmi hızlanmış, bedeni alev almıştı. Sadece birkaç saniyeliğine hissetmişti dokunuşunu ama bedeni çoktan fazlası için hazırdı.

"Televizyonu diyorum. Sessize almışsın. İzlemeyeceksen kapatsan daha iyi olmaz mı?" Dirseklerini masaya yerleştirmiş ve tezgahın en ucunda duran kumandaya kısa bir bakış atmıştı. "Ya da izleyeceksen senin için sesini açabilirim."

"İkincisi daha iyi olur. Telefonla konuşmam gerektiğinden sessize almıştım, açmayı unutmuş olmalıyım." Her şeyini paylaştığı tek insanla mesajlaşırken dikkatini hiçbir şeyin dağıtmasını istemeyerek yaptığı bir hamleydi aslında. Amacı kavga etmek ya da onunla arasına mesafe koymak değildi. Sadece en başından beri yaptığını yapmak, dürüst olmak istemişti.

"...Solo kariyerinde hızlı bir yükseliş sergileyen Park Jimin, yeni albümü "Seninle" ile rekordan rekora koşuyor. Aldığı tüm işbirliği tekliflerini bu albüm için reddeden Park Jimin, içten bir özür eşliğinde sunduğu performansıyla hayranlarını yarı yolda bırakmadığını sonuna kadar belli etmişti. Tek başına da güzel işler çıkarabildiğini tüm dünyaya gösteren Park Jimin, şimdi de dünya turu için hazırlıklara başlamış durumda..."

"Bu adam gerçekten çok iyi." diye mırıldandı Taehyung sessizce. Ekrana kilitlenmiş, arka planda gösterilen çıkış gösterisine ve Jimin'in fotoğraflarına odaklanmıştı. Gerçekten son gördüğüne kıyasla kilo vermişti ve bu, ilk defa ölümcül görünmediği için içi rahattı.

"Yine de hayranları onun çok üstüne gidiyor. Eğer serbest bıraksalar daha iyi işler çıkaracağına adım kadar eminim. Meleksi ve kulağı dinlendiren bir sesi var, kaydedilmiş fakat yayımlanmamış tonla şarkı, bu sese yapılmış en büyük hakaret gibi geliyor." Fincanları önüne koydu, gülümseyerek ekrana baktı. En az Taehyung'ın bakışları kadar büyük bir özen, büyük bir hayranlık taşıyordu.

"Onu tanıyor gibi konuşuyorsun! Hiç hayran buluşmalarına katıldın mı?" Her ne kadar söylediklerine alaycı bir tavır katmış olsa da aslında olabilecek en ciddi halindeydi. Bu adamın kendinden bu kadar emin konuşması onu rahatsız etmişti.

Yemeklere yönelip sıcak çayından yükselen dumanı izlerken Jimin'e tebrik ve özür mesajı atması gerektiğini hatırlattı kendine. Çıkışının bugün olacağını tamamen unutmuştu, tam bir utanç kaynağıydı.

"Hayır. Gerek duymadım, bana her zamam albümlerinden birini imzalayarak yolluyor zaten." Sonunda taburesine oturmuş, o da yemeğine başlamıştı ama Taehyung, yaşadığı büyük şok neticesinde kaskatı kesilmişti. Konu Jimin'se kalbinin ritmine kadar her şeyini ezbere söyleyebileceğine adından daha emindi ve Min Yoongi diye bir arkadaşının olmadığını da pekala biliyordu zira hiç bahsi geçmemişti, hiç konusu açılmamıştı ve hiçbir baskında da rastlamamıştı.

O halde bu lanet olası şey de neyin nesi oluyordu?

"Öyle mi? Siz arkadaş mısınız? Çok şanslı olmalısın!" Her ne kadar ağzından laf alabilmek için böyle söylemiş olsa da ciddi ve soğuk bakışlı adam normal bir biçimde de sorsa söyleyecek kadar dürüst biriydi, bazen boşa rol kestiğini hissettirecek türden davranışları oluyordu ve bu da onlardan sadece biriydi.

"Öyleyiz. Bu duruma neden bu kadar şaşırdın ki?" Çayından bir yudum aldı ve tekrar ekrana odaklandı. Gözleri adeta gece ortaya çıkan yıldızlar gibi parlarken "Onunla gurur duyuyorum." Diye mırıldandı.

"Sadece..." yutkundu, gerçeği söylemeye karar verdi. Ne kadar kaçarsa kaçsın gerçeğin ortaya çıkmasının en kolay olduğu yerde olduğunu biliyordu ve bir model olarak bunları dile getirmek kimse için şaşırtıcı olmazdı. "Ben Jimin'le uzun zamandır arkadaşım ama daha önce hiç senden bahsetmemişti."

"Öyle mi?'" Kaşları kalktı, yüzüne meraklı bir ifade yerleşti. "Ben de öyleyim. Onunla lisenin ilk senesinde tanışmıştık ama sonra ikimizin de yolları birbirinden ayrıldı. Benimle iletişimini hiç kesmedi ve bugünlere kadar beraber geldik. Çıkışından birkaç gün önce beraber içmeye gitmiştik, sanırım o gün son yüz yüze görüştüğümüz gündü. Genelde canı sıkıldığında yazardı ama her albümünü de ben söylemeden imzalayıp gönderirdi. Onun için özel bir alan bile yapmıştım. Gerçekten çok kibar ve onu hak etmeyeceğim kadar düşünceli birisi."

"İnanamıyorum." Dedi Taehyung sessizce. Jimin'in Taehyung'ı ekmeleri de tam olarak çıkışından sonrasına dayanıyordu. Onun dışında haftanın birkaç günü kesinlikle görüşemediği çok an vardı ve belli ki o anlarda hep Yoongi'yle beraberdi. "Belki de çok öncesinde tanışmıştık bile. Nasıl olur da seni hatırlayamam!"

"Öyle olduğunu sanmıyorum. Gördüğüm yüzleri unutmam. Seni sadece ekran ya da dergilerde gördüm. Bilirsin ya." Oldukça normal bir şeyden bahsediyormuş gibi yemeğine dönmüş ve bu konuyu kendince geçiştirmişti.

"Ah... anlıyorum." Taehyung şakaklarını ovarak derin bir nefes aldı. "Bu bana neden normal davrandığını açıklıyor. Bir ünlünün de insan olabileceğine uzun zamandır aşinasın."

"Jimin çıkış yapmadan önce de aşinaydım. Bana asla robot ya da başka bir şey gibi görünmemiştiniz."

Sadece İki Gece [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin