Bölüm 38

141 22 22
                                    

"Saçmalıyorsun." dudaklarından kendine gelir gelmez dökülen tek kelime bu olmuştu. Biiraz olsun toparlandıktan sonra tuvalete gitmişlerdi ve Suga etrafta gergin voltalar atarken Taehyung da üzerini düzeltmekle meşgul oldu. "Soyisim benzerliği olmalı. Min soyismini taşıyan kaç tane insan vardır dünyada, biliyor musun? Hemen en kötüsünü düşünme hem."

Suga derin bir nefes alarak alnını duvara önce yavaş, sonra da duvarda bir delik açmak istiyorcasına sert bir şekilde vurduğunda Taehyung uzun ve seri adımlarla yanına gitti, elini duvarla arasına koyduğunda nazikçe yaslanmış alnı örten parlak ve yumuşak saçlarını okşadı. "Nasıl daha önce bilemem?.. Bana bu konuda şantaj yaptı, her boku biliyor olmalı." telefonunu çıkardı ama titreyen elleri arasında zar zor durabiliyordu. "Seokjin'e mi sormalıyım? Namjoon da oldukça mantıklı fikirler verebilirdi... Tanrım... Kendimi hiç bu kadar çıkmazda hissetmemiştim. Kime derdimi anlatsam herkes doğruyu söylemem gerektiğini söyleyecek." Transa girmiş gibiydi. Daha çok kendine sarf ettiği bu cümleler arasında kaybolmuş, yanındaki adamın varlığını bile hissedemiyordu.

Taehyung yutkundu, sevgilisini gördüğü bu halden oldukça üzgün olduğunu gösteren yıkılmış bir yüz ifadesi vardı. Boş tuvaletin kapısını yavaşça kilitledikten sonra duvarla arasına usulca girmeyi başardı. Bedenleri birbirine değerken, sevgilisinin başı sonunda omzuna ağırlığını verirken sessizce fısıldadı Taehyung. "Eğer biliyor olsaydı gerçekten bu kadar sakin mi davranırdı? Onun burada ne işi var ayrıca? Ne işle uğraşıyordu ki buraya girmiş?"

"Bilmiyorum! Ne biliyorsam yalanmış! Bununla bile başa çıkamıyorum. Onun ne boklar yediğini hayatım boyunca öğrenememişim. Gözüm açık sanıyordum ama tüm hayatım yalanmış!" başını omzuna tamamen bırakmış, zorlukla aldığı nefeslerle hayatını sürdürmeye çalışmakla meşgul oluyordu. "Ben küçükken genelde gelecekteki mesleğimi konuşurdu. İnsanlara kendi işiyle uğraştığını söylerdim ama en ufak fikrim olmazdı." 

Suga'nın telefonu çaldığında Taehyung yavaşça kollarını karşısındaki güçten düşmüş adamın beline sarmış ve büyük hoddiesinin altında kalan pantolonunun cebinden telefonunu yavaşça çıkarmıştı fakat parmakları, açılan o kar kadar beyaz ve yumuşak tenini okşamadan edemedi. "Babanı isimi ve soyisimle mi kaydettin?" diye fısıldadı alaycı bir tavırla. Biraz olsun ortamın yumuşamasını ve sevgilisinin kendisine gelmesini umuyordu.

"O mu arıyor?" yavaşça bedenini karşısındaki adama bıraktıktan sonra elini uzatmış, an itibarıyla sağır edici olduğunu hissettikleri aptal melodiye son vermek istiyordu. 

"Öyle görünüyor." dedi ve telefonu bıraktı ellerine tereddütle. Tutup tutamayacağından emin olamamıştı. Birkaç adım yana çekilip ona ait bir alan açmak ile daha fazla yaklaşıp rahatlatmak arasında gidip geldiği ikilemi, hiç hareket etmeme kararı alarak yok ettiğinde hala meskesi ve dağınık saçlarıyla duran sevgilisine büyük bir dikkatle bakıyordu. 

"Efendim, baba." dedi genç adam. hala titreyen ellerine inat büyük bir sabırla kulağına tutuyordu metal yığınını, elinden geldiğince rahat bir biçimde konuşmaya çalışıyordu.

"Annene bugün geç geleceğimi söyle, Yoongi." dedi yaşlı adam, emir verircesine seet bir ton kullanmıştı. "Benim biraz işim var."

"Neden? Bir galadasın ve çok beklediğin senaristle mi tanışman gerekiyor?" Alaycı bakışların altındaki ciddiyeti hemen tanıdı Taehyung. O ürpertici ve asla neden sadece onda hissettiğine anlam veremediği hissi veren bakışlardı onlar. Şaka yaptığını söylerken takındığı ve mesajlaşmalarda da hissettirdiği o bakış...

Taehyung ağzı on karış açık bir biçimde karşısındaki adamın rahatlıkla dudaklarından dökmüş olduğu gerçeklere karşı gerilirken telefonun öbür ucundaki Min Kwang ise daha çok şaşırmış haldeydi. "Ne?" Diyebildi zira oğlunun bunu nasıl öğrendiğine dair en ufak fikri yoktu.

"Ah, şakadan anlamayan sert bir adam olduğun gerçeğini unutuyorum. Yine de güzel bir film konusu olurdu. Sadece İki Gece, bu türden bir film olacakmış diyorlar." Dudağını gerginlikle ısırdı, olabildiğince sakin kalmaya çalıştı. Eğer bir bilgi alacaksa şu an tam zamanıydı.

"Senaristinin Suga olmasını tanrıdan o kadar çok diledim ki sonunda sesimi duyabilmiş olması beni gerçekten mutlu etti." dedi telefonun öbür ucundaki adam, gerçekten heyecanlı bir ses tonuyla.

"Suga'yı sevdiğini bilmiyordum. Kim daha yüzünü bile bilmediği bir adama hayranlık duyar ki? Saçmalığın daniskası." Tekrar volta atmaya başlamıştı. Adımları gerginliğinin artmasıyla hızlanıyor olsa da başının dönmesine aldırmıyordu.

"Olaylara çok basit bakıyorsun, Yoongi. Eminim onu da tanıyanlar vardır. Az önce onu gördüm. Seninle hemen hemen aynı boylarda ve sana kıyasla oldukça sempatik birisiydi. Sen neden öyle olmadın ki?"

Suga gülümseyerek durdu ve sırtını duvara yaslamış ama oldukça gergin görünen adamla göz temasını kurmuştu. "Haklısın.. işe dönmem gerek. Anneme haber veririm."

"Görüşürüz." Telefonun ardındaki soğuk sesi son kez duyuşu ve kendisinden yine haberi olmayışıyla neredeyse havaya uçacaktı. Telefonunu beceriksizce arka cebine attı ve sevgilisine doğru ilerlemeye başladı.

"Ne oldu? Ne diyor? Sana kızgın mı? Ne hakkında konuştunuz? Neden bir anda öyle yaptın, ya inansaydı? Neden böylesine riskli bir şey yapıyorsun? En azından şehir değiştirmelisin!" Dudaklarına kapanan sıcak dudaklarla gözleri göz kapaklarının arkasına saklanmış ve karşısındaki adamı kucaklayarak duvarla arasına almıştı Taehyung.

Alınları birbirlerine yapışık, dudakları hala birbirlerinin dudaklarına sürtebilecek kadar yakın olan iki adam nefeslenirken Suga konuşmayı başlatan taraf oldu. "Hala beni bilmiyor." Fısıldıyordu ama Taehyung bu fısıltıdan ölesiye etkileniyordu. "Hala Yoongi'nin aslında Suga olduğunu bilmiyor."

"Bunu kutlamalıyız." Dedi Taehyung, köşedeki kabinlerden birine girip onun da kapısını kilitlerken. Kucağındaki adamı yine duvarla arasına sıkıştırmış ve dudaklarını dudaklarına sürterken ılık nefesiyle büyülenmişti. "Kutlamalıyız, değil mi, ağustos böceğim?"

"Bana neden ağustos böceği dediğini söyle, seninle burada sabaha kadar sevişeyim." Saçları arasında gezinen parmaklarının varlığını yeni yeni fark ediyordu.

"Hayır..." soğuk parmakları sıcak teni nazikçe okşarken tüylerinin ayaklandığınu görmek, kendisinden etkilenildiğini bilmek cezbediyordu onu. "...önce nasıl inlediğini anımsamak istiyorum."

Suga başını geriye atmış ve hafifçe gülümseyerek gözlerini kapatmıştı. "Ağustos böceği gibi mi yoksa? Belki de bu yüzden söyleyip duruyorsundur."

Sadece İki Gece [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin