minho geldikten sonra yeji ve karina onu filme de gitmeye ikna etmeye çalışıyordu. fakat minho kararından dönecek gibi durmuyordu. bu ikna çalışmaları karina'nın telefonunun çalmasına kadar sürdü. telefonu açtıktan sonra sinirli sinirli konuşan yeji'den anlaşıldığı üzere bir sorun çıkmıştı. binbir zorluklarla ayarladıkları bu buluşmanın baltalanması kötü olmuştu. ama jisung'un bir yanının da erkenden eve dönebileceği için sevindiğini es geçmemek gerekliydi. bu her ne kadar kötü bir durum olsa da insanlarla iç içe olmaktan kaçan biri için bazı kötü olaylar iyi olaylara dönüşebiliyordu ne yazık ki.
karina'yı otobüse bindirip sonrasında da üçlü olarak ne yapacaklarını konuşmaya karar verdiler. şanslıydılar, karina'nın otobüsü bir an önce gelmişti. ancak otobüs gelmeden birkaç dakika önce karina'nın tekrar dershaneye dönebilme ihtimali olduğunu duymaları onları sevindirmişti. jisung sevinip sevinmediğinden pek emin değildi. evet karina'yı sevip ona değer veriyordu ve bundan birkaç ay öncesine kadar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen ikiliydiler. ama geri gelirse sınav senelerinde az çok neler yaşayabileceklerini, karina'nın bazı sözleriyle kendisini ne kadar kötü hissettirebileceğini tahmin edebiliyordu. stres altına girdiğinde daha farklı biri olduğunu da gayet iyi bildiğinden karina'nın geri gelmesinin pek de güzel olduğunu düşünmüyordu. arkadaşının geri gelmesini istemiyor oluşundan ötürü kendini suçlu ve kötü biriymiş gibi hissetti. bu konuyu eve döndüğünde donghyuck'a danışması gerektiğini aklının bir köşesine not ederek şimdilik düşünmeyi ertelemiş oldu.
karina'nın otobüse binip gitmesinden sonra hep birlikte sahile doğru yürümeye başladılar. bir yandan muhabbet ederken bir yandan da ilerlemeye devam ediyorlardı. bir araya geldiklerinde yaptıkları şeylerin birçoğu minho ile dalga geçmeye yönelik oluyordu. normalde minho dışarıdan sessiz sakin ama bir yandan da sert birine benziyorken arkadaşlarının yanındayken gıcıklık yapmadığı zamanlarda kendisiyle dalga geçilmesine karşılık veriyordu. minho'yu neden sevdiğini bilmiyordu ama jisung'u minho'ya doğru çeken görünmez bir güç var gibiydi. bu onu mutlu mu etmeliydi yoksa üzmeli miydi emin değildi.
jisung her ne kadar arkadaşlarına cevap vererek ilerlemeye devam etse de kendi içinde de binbir türlü düşünce ile uğraşıyordu. en son arkadaşlarının bir anda durmasıyla birlikte o da durdu.
"niye durduk, ne oldu?"
"ya acaba buradan han nehri'ne değil de merkeze geri gidip kahve falan mı içsek?"
"buradan tekrar geri mi döneceğiz?"
"evet zaten çok uzakta değiliz ki."
"ben gitmek istemiyorum ama.."
"ben de merkeze gitmek istiyorum ama."
"ya sen minho?"
"ben çekimserim. taş, kağıt, makas oynayın kim kazanırsa onun istediğini yapalım."
"tamam kabul."
yeji ve jisung taş kağıt makas oynadılar. minho kimin kazanacağını heyecanlı heyecanlı bekliyordu kenarda. kazanan kişi yeji olduğunda, jisung bu sonuca hiç şaşırmamıştı. çünkü şans oyunlarında hiçbir zaman iyi olan biri değildi. hayatı şanssızlıklarla doluydu genel olarak. bu yüzden yenilgisini kabullendi ve merkeze gitmek üzere yolunu değiştirdi. birkaç dakika yürümelerinin ardından yeji ortamdaki sessizliği bozdu.
"acaba o kadar yürümesek mi ya? çok fazla yol var sanki."
"yeji, şikayet etmeyi bırak da gidelim. ben size nehire doğru gitmeye devam edelim demiş olsam da merkeze gitmeyi siz istediniz. şimdi de ilerlerken vazgeçemezsin. yürüyün hadi."
"jisung sen sinirliyken gerçekten korkunç oluyorsun."
"korkunç olmadığı zaman var mı ki?"
"şu an sinirliyim ve seni her şekilde dövebilirim minho, bence uzatmasan daha iyi olur tamam mı?"
"ne yapayım? tamam jisung, en iyisini sen bilirsin jisung mu diyeyim sürekli?"
"evet bir güncük de böyle yapsan ölecek misin?"
"evet."
"of minho, bıktım senden."
"ben de senden."
birbirleriyle uğraşmaları yol boyunca devam etmiş olsa da merkezin girişine geldiklerinde minho etrafa bakınmaya başlamıştı. neden bakındığını anlamamış olsalar da minho "hiçç" diyerek geçiştiriyordu. yeji'nin ısrarları sonucunda minho ağzındaki baklayı çıkarmayı başarabilmişti.
"belki de birini görmeyi bekliyorumdur."
yeji de jisung da şaşkınlıktan ağızları açık kalmış bir biçimde minho'ya baktılar. jisung minho'nun dalga geçtiğini düşünmüştü. çünkü karşılarında onları kandırmayı çok seven, sürekli bir şeylerle dalga geçen biri vardı çoğu zaman.
"hadi ya atma. ciddi misin?"
"yalan söyleyecek hâlim yok."
"nasıl biri peki? kanki çabuk anlat bütün detaylarla."
"hayır. size hiçbir şey söyleyemem."
"öyle biri olmadığı için söyleyemezsin tabii. yeji inanma şuna ya yine bizi kandırıyor işte her zamanki gibi."
"inanmazsan inanma, boş yapıyorsun sen de her zamanki gibi jisung."
"aşko madem kız var birazcık detay ver de jisung da inansın."
"off tamam. ama sadece bir şey söyleyeceğim."
"tamam hadi söyle."
"bu kişiniin çok güzel bir tonda sarı saçları var."
"minho... seul'de böyle bir kızı arasak da bulamayız merak etme, çoğu kişi sarışın zaten."
"yarım saattir bunu söylemek için mi kıvranıyordun?"
"daha fazla detay verirsem kızı gördüğünüzde bana imalı imalı konuşup kıza da ondan hoşlandığımı belli edersiniz siz."
"neden böyle bir şey yapalım 5 yaşındaki çocuklar gibi mi duruyoruz sence?"
"yaparsınız siz güvenemiyorum."
"güvenmiyorsan hiç ortaya atmasaydın o zaman. bana güvenmeyen birinin bir şeyler anlatmasını dinlemeye ihtiyacım yok."
jisung sinirli bir şekilde diğerlerinden daha hızlı yürümeye başlamıştı. sinirlendiğinde herkesten uzaklaşmaya çalışan bir kişiliği vardı çünkü yan yana kalırlarsa kırıcı şeyler söyleyebilme ihtimali oluşuyordu.
"jisung bekle!"
"jisung, sorun seninle alâkalı değil ben genel olarak kimseye güvenmiyorum zaten. kişisel algılama."
minho ve yeji'nin biraz uğraşmasının ardından jisung yumuşamış, hep birlikte bir banka oturup sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi. yeji'nin sıkıştırmalarına dayanamayan minho, hoşlandığı kız hakkında birkaç şey daha anlatmıştı. yeji minho'ya tavsiyelerde bulunan taraf olurken jisung ise genelde sessizce dinlemeyi tercih eden ve birkaç tavsiyede bulunmaya çalıştığında da minho tarafından terslenen kişi olmuştu.
bugüne her ne kadar çok mutlu başlamış olsa da sonu pek de mutlu bitmemişti. hoşlandığı çocuğun başka birinden hoşlandığını duymak jisung'un kalbine çok ağır gelmişti. hâlâ yeji ve minho ile birlikteyken bunu belli etmemek için büyük çabalar sarf etmiş olsa da eve gidince direkt donghyuck'u aramış, olanları tek tek anlatıp bir de ağlamıştı. duygusal bir boşluk yaşadıktan sonra ilk hoşlandığı kişi olduğu için mi minho'nun onu dolaylı yoldan reddetmesine bu kadar üzülmüştü yoksa onun sadece gelip geçici bir hoşlantı diye düşündüğü duyguları aslında jisung'un kalbini ele mi geçirmişti?
