okul sınavlarının her birinin berbat geçtiği bir dönemdeydi. sınavlara ilk matematik ile başlamışlardı. bu zaten stresliyken onu iki kat daha fazla germiş ve sınavda ellerinin titreyip durmasından, bir türlü kendini sakinleştirememiş oluşundan dolayı sınavı halletmeye fırsatı olamamıştı bile. iki haftalık bu yazılı haftası sürecinde de çoğu sınavı bu şekilde geçmişti. sınavlarda nedenini bilmediği bir titreme geliyor, bazen gerçeklikten uzaklaşıyor ve kendisini sanki başka birinin gözünden bakıyormuş gibi görmeye başlıyordu. gayet garip bulduğu bu olayı ailesine anlatmaya çalışsa da 'çok stres yapıyorsun ondandır' cevabını alarak susmak zorunda kalmıştı. jisung psikolojik olarak iyi bir dönemde olmadığının zaten farkındaydı. sınavlardan önce de şarkılar dinlerken sürekli dalıp gider, olur olmadık yerlerde anlamsızca gözleri dolardı. dışarıdakilere bu durumu fazla yansıtmamaya çalışıyordu elbette. okuldaki arkadaşlarının yanında sınavlardan çıktıktan sonra aşırı rahat ve mutluymuş gibi davranmaya devam ediyor, bolca gülüyordu.
eskiden en ufak duygularının bile yüzünden kolaylıkla okunabileceği bir kişiyken bir anda nasıl duygularını kolaylıkla saklamayı başarabilen birine dönüşmüştü anlayamıyordu. zamanın herkesi bir şekilde değiştireceğini, değiştirdiğini biliyordu ama bazı şeylerin kendisini bu kadar etkileyerek iyice içine kapanmasını anlamakta zorlanıyordu ister istemez. ofladı bir kez daha, her zaman yaptığı gibi. telefonunu eline aldı ve her şeyini anlatabildiği biri olan çocukluk arkadaşı donghyuck'a yazdı. donghyuck ile parkta oynarken tanışmışlar, ilkokulu aynı yerde okumuş olsalar bile donghyuck ailesinin işi dolayısıyla taşınmak zorunda kalmıştı. sanki bir daha hiç görüşemeyeceklermiş gibi düşünmüşlerdi çocukluk aklıyla ve gitmelerinden iki gün önce donghyuck jisung'un evine kalmaya geldiğinde oturup ağlamaktan başka bir şey yapamamışlardı. jisung pek hatırlamasa da annesinin söylediğine göre en son ağlarken başları ağrımaya başlamış ve birbirlerine sıkıca sarılıp uyuyakalmışlardı. anlatınca tatlı gelen bir sahne olsa da içindeyken pek de öyle hissettirmiyordu elbette.
donghyuck'un taşınmasından sonra ilk başta kendi telefonları olmadığından dolayı ancak birlikte oynadıkları oyundan konuşabiliyorlardı ya da annelerine yalvararak onların telefonlarını kullanarak iletişim kurabiliyorlardı. çok uzun konuşamasalar da günlük hayatlarında olan biteni anlatıp birlikte eğlenebilecekleri kadar vakitleri oluyordu. arkadaşlıklarının en zor dönemlerinden biri de lisenin başındaki dönemdi. donghyuck dersleri pek umursamayan biri olup jisung'u sürekli rahatlatmaya çalışsa da jisung her düşük notunda eve gelip kendini yemekten başka bir şey yapamıyordu. donghyuck'un kendisine iyilik yapmak istediğini biliyor olsa da elinde olmayan bazı şeyler vardı işte. anlaşmazlıklar yaşadıkları bu dönemde birçok kez küsmüş olsalar da en sonunda yine birbirlerine geri dönmüşlerdi. mıknatısın zıt kutupları gibi olduklarını düşünüyorlardı arkadaşlıkları hakkında. her zaman birbirlerine dönmeyi başaracaklardı.
yaşadıkları olaylar saymakla bitmeyeceğinden bu kadar şey atlatılmış bir arkadaşlıkta da artık ikisi de kendini çok rahat hissediyorlardı. akıllarına gelen en ufak şeyi bile telefonlarını alıp birbirlerine anlatıyorlardı. arkadaşlıklarının en sevdiği yanlarından biri de buydu zaten, rahat olabilmek. donghyuck olmasa şu an sınavlar yüzünden olan stresini kime daha iyi dökebileceğini bilmiyordu. gerçi hepsinin sadece sınavlar yüzünden olmadığının da farkındaydı. ama o kişiyi aklına getirirse dedikleri aklında tekrardan canlanmaya başlayacağından bunu yapmak istemiyordu. çoğu zaman olabildiğince uzak duruyordu onu ve dediklerini düşünmekten. belki de okulda ya da dershanedeyken kendini maskelerin arkasına rahatça gizleyebilmesinin sebeplerinden biri de bir şeylerden kaçmaya çalışmasıydı, kim bilir?
dershanesi yarın yine vardı. normalde gitmeyi seviyor olsa da hocalar sınav notlarını soracaktı. sınavlardan kaç aldığını değil hocalara söylemek, kendi bile hatırlamak istemiyordu. daha sınavları okumadıklarını söyleyerek en azından bir süreliğine geçiştirebilme ihtimali vardı. ki bunun tamamı yalan olmazdı, fizik yazılısı henüz okunmamıştı mesela. matematik de hâlâ okunmayanlar arasındaydı. matematikten 30 bile alamayacağına emindi hatta bu konuda okuldaki en yakın arkadaşlarından biri olan jaemin ile iddiaya bile girmişti. eğer 60 ve üzerinde alırsa jaemin'e en pahalı çikolatalardan birini alması gerecekti. almayacağına çok emin olduğu için kabul etmişi tabii ki bu iddiayı. bu yüzden de bir yanı sonuçları çok merak ediyor olsa da bir yanı daha 30 almaya hazırlıklı olmadığını söylüyordu. kafasında sınavlarda verdiği cevapları düşündükçe notlarının daha düştüğünü fark ettiği anda kendisini farklı şeyler düşünmeye zorladı.
