jisung kafasında her şeyi yerli yerine oturtmuş, ne zaman ya da nasıl açılacağıyla ilgili detaylı bir plan bile oluşturmuştu kendine. bu kadar detaycı biri olmak onu çoğu zaman zorluyor olsa da elinde olan bir şey yoktu. en ufak şeyleri bile nasıl yapacağını çoğu kez düşünmesi gerekiyordu. şu an bunları düşünme sırası değil, diye kendine hatırlattıktan sonra dershaneye gitmek için otobüsüne bindi. otobüste gözleri yine o kişiyi aramıştı elbette. kafasını iki yana sallayarak kendine gelmesi gerektiğini hatırlattı ve bulduğu ilk boşluğa sıkışarak o sıkıcı dershane yoluna başlamış oldu. gerçekten otobüs şoförlerinin sürekli yolcu almaya çalışmasından nefret ediyor, her gün onlara söylene söylene biniyordu.
yol bu sefer hızlıca geçmiş dershaneye varmıştı. kafasındaki düşüncelerden miydi yoksa alıştığından mıydı emin olamamıştı. içinden son kez bugün minho'ya nasıl açılacağına dair yaptığı planı geçirdi ve birkaç yerde kendine alternatifler de bıraktıktan sonra her şeyi tamamlamıştı. sırasına geçti, herkes yine ondan önce gelmişti tabii ki. son gelen kişilerden biri olduğundan kimse bunu yadırgamaz olmuştu artık. hocalarının ilk dersi anlatışına odaklanmaya çalıştı ama heyecanla atan bu kalbi ile ne kadar dinlemeyi başarabileceğinden pek de emin değildi.
—•★•—
dershanenin bitmesinin ardından derin hir oh çekmişti. çıkışta yine minho'yla birlikte otobüse bineceklerdi. oraya yürüyene kadar aklında toparladığı cümleleri kurup artık itiraf edecekti. ancak tabii ki her şey düşündüğü gibi olmamış, karina'nın da onlarla geleceği tutmuştu. şu an karina ve minho önde konuşa konuşa yürüyor jisung da onları takip ediyordu. normalde karina onun daha yakın arkadaşıydı ama son zamanlarda araları açıldığından eskisi gibi samimi olamıyorlardı. kendini o an oraya ait hissetmedi jisung, sanki önünde yürüyen kişiler arasından biri değil gibiydi. kafasındaki binbir düşünce ile boğuşurken bir yandan da yolda ilerliyordu. onu gerçekliğe döndüren şey karina'nın minho'ya sorduğu o soru oldu.
"ne yani bir aydır biriyle çıkıyorsun ve bunu bize söylemiyor musun?"
duyduğu şey doğru muydu? hislerini itiraf edeceği çocuğun sevdiği ve çıktığı başka biri mi vardı? belki de sadece yanlış duymuşumdur diye düşündü ve pür dikkat minho'nun sözlerini bekledi. ağzından çıkacak en ufak bir umut parçasına bile tamamdı şu an. bütün hayal ettiklerinin, bu güne kadar kafasında tekrar tekrar oynattığı o sevgi dolu sahnelerinin ya da birbirlerinin kaderi olduğunu düşündüğü o anların bir yanlış anlaşılmadan ibaret olmasını istemiyordu.
"gerek duymadım söylemeye. benim özel hayatım sonuçta."
mutsuzluğuna mutsuzluk katan, kurduğu bütün senaryoları bitiren o cümlelerle birlikte jisung ne diyeceğini bilememişti. belki de sadece dalga geçiyordu, minho böyle biriydi sonuçta değil mi?
"o zaman sana inanmıyorum. kızla olan fotoğrafını göstermediğin sürece senin yalancı olduğunu düşeneceğim."
"karina, sana bunu açıklamak gibi bir zorunluluğum yok bence?"
"ya kaç senedir arkadaşız şurada. göstersen öleceksin sanki minho!"
"of tamam bekle."
yolun kenarında durmuşlardı ve minho'nun telefonundan fotoğraf seçmesini bekliyorlardı. minho'nun bir anda hepsi bir şakaydı demesini o kadar çok isterdi ki anlatamazdı bile. ama hayır, bunun yerine minho sonunda fotoğrafı bulmuş ve onlara doğru uzatmıştı telefonunu.
"al bak. başın göğe ermiştir herhalde."
jisung fotoğrafa bakmış sonrasında kendisini toparlamaya çalışarak yol boyunca ilk defa konuşmaya başlamıştı.
"ben şey... şey şu taraftan gideceğim. size iyi günler."
diğer ikisinin arkasından seslenmelerine rağmen onlara dönüp bir kez daha bakmamıştı. çünkü biliyordu, eğer arkasını dönmüş ve bakmış olsaydı göz yaşlarını gizleyemeyecekti. şimdi ise doya doya akıtabiliyordu gözlerindeki yaşları. ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmiyordu. kalbindeki bu ağırlık tekrar onu ele geçirmişti, eskisinden bile daha güçlü bir şekilde. bu zamana kadar çok kez reddedilmiş ya da birilerinden ayrılmıştı ama hiçbir zaman bu kadar ağır hissetmemişti duygularını. şu an nasıl hissettiğini anlatabilmenin bir yolu bile yoktu. gözlerini biraz sildi -her ne kadar sildiği anda hemen yeniden dolmaya başlasalar da- telefonundan hyuck'a mesaj attı.
jisung :
hyuck
her şey benim kafamdaymış
ben kendi kendime kurmuşum
o aslında beni hiç sevmemiş
başka biri varmış hayatında
çok da güzel bir kız
mutlu onunla
fotoğrafta nasıl gülümsediğini sana da gösterebilmek isterdim
benimleyken hiç böyle değildi
gerçekten hoşlandığı kişinin yanında öyle oluyormuş galiba
ben şimdi
eve gidiyorum
kendine iyi bak hyuckkafasını dışarıdan gelen seslerle birlikte kaldırdığında ne olduğunu anlayamamıştı. ayakları ondan habersiz gibi hareket etmişti yol boyunca, şu anda da görebildiği tek şey ona doğru gelen beyaz ışıklardı.
