Kıskanmak

27 7 9
                                    

Alarmın sesiyle irkilerek yataktan kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım ve kendime dedim ki "Sen çok güçlüsün Lâl" Gerçekten kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissediyordum. Lavabodan çıkıp aşağıya indim. Teyzemin hazırladığı şeylerden bir iki lokma yedikten sonra teyzeme bir öpücük verip evden çıktım. Kulaklığımı kulağıma takıp telefonumdan müzik açmaya koyuldum. Eski bir şarkı olan fakat anlamı çok şey taşıyan "Kanatlarım Var Ruhumda" şarkısını açtım. Şarkının sözleri tam beni anlatıyordu. "Geçmişe gitmem, küsüm gözyaşlarıyla. Daha güçlüyüm ben hatalarımla" içimden şarkıyı mırıldanmaya devam ederken okulun kapısına geldiğimi fark edip kulaklığımı çıkardım.

Okula girdiğimde her zaman ki gibi gözüme ilk ilişen Doruk oldu. Ona karşı o kadar öfkeliydim ki... Ama ona karşı duyduğum sevgi, bu öfkenin önüne geçiyordu. Derken omzumda bir el hissettim. Arkamı döndüğümde bana gülümseyen Rüzgar'ı gördüm. "Günaydın prenses" diyerek bana gülümsemeye devam etti. "Günaydın" diyerek yanıtladım onu. Beraber yürüdüğümüz sırada Doruk'un gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissettim ve tam tahmin ettiğim gibi gerçekten de bana bakıyordu. Ama bu sefer tek değildi. Yanında Defne vardı.

Rüzgar ile beraber kafeteryaya doğru yürürken Rüzgar "Lâl, senden bir şey rica edeceğim, yani eğer sende istersen" diyerek bana doğru döndü. "Tabi yapabileceğim bir şeyse neden olmasın?" diyerek cevap verdim. "Ben arada müzik derslerine gitarımı getiririm, ama çalacağım şarkı için birinin de söylemesi gerekli. Rica etsem sen bana eşlik eder misin?" Bu fikir hoşuma gitmişti. Zaten müziği çok seven biri olarak bu teklifi kabul edecektim. "Çok güzel olur, ederim tabi ki." diyerek Rüzgar'a gülümsedim. "Seni çok iyi gördüm. Toparlanmışsın baya" diyerek konuşmasına devam etti. "Evet, biraz öyle oldu. Bir şekilde toparlanmam gerekiyordu"

 Biz konuşmamızı sürdürürken kafeteryaya Doruk ve Defne geldi. Doruk öfkeli gözüküyordu, Defne ise her zaman ki sinsi bakışlarıyla etrafındakileri süzüyordu. İnadıma yapıyormuş gibi Doruk özellikle yan masamıza oturmalarını söyledi Defne'ye. Defne beni görünce biraz bozulsa da kabul etti. Doruk'u incelediğimde her zaman ki gibi çok havalı duruyordu. Öfkelenmesi onun havasını bozamamıştı. Sarı saçları güneş gibi parlarken mavi gözleri denizi andırıyordu. Üstüne giydiği kot ceketle çok yakışıklı gözüküyordu. Derken Doruk'un gözleri bana çevrildi ve on saniyeliğine gözlerimiz birbiriyle buluştu. Bana öyle bir bakışı vardı ki. Sanki "Neden?" diyordu. "Neden yaptın bunu bana?" "Hayır" diyordum ona. "Ben yapmadım." On saniye süren bakışmamızın ardından gözlerini kaçıran Doruk oldu. Bana karşı öfkeliydi biliyordum ama gerçeklerin hiç birini bilmiyordu.

Zilin çalmasıyla beraber Rüzgar ile sınıfa doğru yürümeye başladık. Defne ve Doruk da arkamızdan geliyorlardı. Sınıfa girmemizle Defne'nin bana çarpması bir oldu. Bunu bilerek yapmıştı biliyordum ama görmemezlikten geldim. "Kusura bakma yanlışlıkla oldu tatlım" diyordu bir de pişkin pişkin. Defne'yi düşünmeyi bırakarak sırama doğru geçtim. Ders müzikti ve Rüzgar ile beraber şarkı söyleyecektik. Daha doğrusu o çalacaktı ben söyleyecektim. 

Hocanın sınıfa girmesiyle ve kısa süren bir selamlaşmayla hoca Rüzgar'a gitarıyla beraber tahtaya çıkmasını söyledi. Hoca iki tane sandalyeyi sınıfın ortasına doğru koyarken Rüzgar'a "Sana kim eşlik edecek Rüzgarcığım?" diye sordu. Rüzgar ise bana bakıp gülümseyerek "Lâl eşlik edecek hocam" dedi. Rüzgar gitarını masaya koyduktan sonra bana doğru yaklaştı ve elini bana doğru uzattı. Elini tutmamla birlikte, beraber sandalyelere doğru oturduk. Heyecandan kalbim küt küt atarken gözlerim yine Doruk'un gözleriyle buluştu. Ama o bana değil Rüzgar'a bakıyordu. Hem de öfkeli bir şekilde.

Rüzgar'a doğru bakıp "Ne söyleyeceğim?" diye sordum. "Seni dert etmeler" diyerek yanıtladı. Dediği şeyle beraber biraz da olsa neşem yerine gelmişti. Çünkü çok güzel bir şarkıydı. Hocanın başlayabilirsiniz demesiyle Rüzgar çalmaya başladı ve bende söylemeye. "Bazen bana gelir gider seni dert etmeler, seni rüyalarımda hapsetmeler. Yıldızların hırsızları mı var? Tutamam, tutamam hep yeni bir gün doğar." Biraz duraksadıktan sonra devam ettim söylemeye. "Başka bir evrende, en güzel halinle. Sen hayata karış ben daha da biteceğim."  Bu sözleri söylerken gözlerim Doruk ile buluştu tekrar ve tekrar. Ama o yine bana bakmıyordu. "Kırgınım kendime, üşüyorum gölgende. Henüz bilmesen de belki bir gün gideceğim." Bu sefer gerçekten Doruk'un bana baktığını hissediyordum ki gerçekten doğruydu. Doruk mest olmuş bir şekilde bana bakıp gülümsemişti. Ona baktığımı anlayınca gülüşü hemen sönmüştü ama, o bir saniyelik gülüşü bile bana yetmişti...

Şarkı bittikten sonra sınıftaki herkesin alkışlamasıyla beraber yerlerimize geçtik ve Rüzgar kulağıma "Çok güzel söyledin Lâl, hep olduğu gibi" diyerek fısıldadı. Zilin çalmasıyla Rüzgar ile beraber okulun bahçesinde yürümeye başladık. Önümde duran çıkıntılı yeri görmememle beraber dengemi kaybettim. Tam yere düşecekken Rüzgar beni belimden tuttu ve kendine doğru çekti. Yan tarafıma doğru baktığımda Doruk bizi izliyordu. Bana sinirli bir bakış attı ve içeri doğru yürümeye başladı. Bende kendime gelmek için lavaboya doğru yürüdüm. 

Tam lavaboya doğru girecekken beni kendine doğru çeken bir elle irkildim. İki saniye korkudan gözümü açamadıktan sonra gözümü açtığımda karşımda duran Doruk'tu. Ne diyeceğimi bilemez bir haldeydim. Dilim tutulmuştu açıkçası.

 Ben duvara doğru yaslanmış bir şekilde dururken Doruk iyice bana doğru yaklaştı. Yüzüm kızarmaya ve yanmaya başlamıştı iyice. "Doruk ne yapıyorsun?" diyerek konuşmaya başladım. Küçümser gibi bir bakış atarak "Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Seninle konuşmuyor olabilirim ama sınırlarını çok zorluyorsun Lâl Arsal." 

Konuşmasından sinirli olduğu belliydi. "Pardon ama ben ne yapmışım?" diyerek konuşmamı sürdürdüm. "O Rüzgar denen şerefsizin dibinden ayrılmıyorsun sabahtan beri. Yok şarkı söylemeler, seni belinden tutması, beraber gülmeniz... Daha sayayım mı? diyerek cevap verdi. Beni kıskanması hoşuma gitmişti açıkçası. Onu daha da sinirlendirmek için "Kusura bakma ama bunların hiç biri seni ilgilendirmiyor. Sen benim annem, babam ya da sevgilim değilsin. Bu yüzden bana karışabileceğini düşünmüyorum." Bunları söylerken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Lâl sen beni deli etmeye falan mı çalışıyorsun? "derken o kadar komikti ki. Gülmekten ölecektim az kalsın.

Ciddiliğimi korumaya devam ederek "Doruk gerçekten seni anlayamıyorum. Bir bakıyorum bana kızgınsın, bir bakıyorum beni kıskanıyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun sen?" Bunda sonuna kadar haklı olduğumu düşünüyordum. Gerçekten öyleydi çünkü. "Çünkü" dedi. " Çünkü sana aşık oldum Lâl. Sana sinirlenmeye çalışıyorum ama bu imkansız. Sana olan sevgim bu öfkeyi bastırıyor. Sana istesem de kızamıyorum ben."

Aklımda tek bir cümle tekrar ediyordu. "Çünkü sana aşık oldum Lâl." Hala bu cümlenin şokundaydım. Yani Doruk bana aşık mı olmuştu? "Yani" dedim sesim titreyerek. "Sen beni seviyo-" demeye kalmadan Doruk gözlerimin içinde bakıp "Evet" dedi. "Seni seviyorum Lâl." 

Ben hâlâ anın şokunu yaşarken Doruk devam etti. "Sana inanmadığım için çok özür dilerim Lâl. Defne'nin böyle bir şey yapacağı nasıl aklıma gelmez? Seni çok üzdüm biliyorum ama bana izin ver tekrardan başlayalım. Eskisinden çok daha mutlu olalım. Olur mu Lâl?" diyerek yanağıma bir öpücük kondurdu ve konuşmasını bitirdi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ona güvenmeli miydim? Kalbimin sesini dinlemeli miydim?

 Tekrardan ve tekrardan bir bilinmezliğin içindeydim. Hayır deyip yola devam mı etmeli yoksa kalbimin sesine inanıp evet mi demeliydim? Yine bir çıkmazın içindeydim...


DUYGULARIN RENGİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin