Etrafa biraz daha dikkatle baktığında, mükemmel bir düzen olduğunu fark etti. Birbirinden habersizmiş gibi görünseler de insanlar birbirine ne çarpıyor, ne sürtüyor, ne de bunlara engel olabilmek için en ufak bir gayret içinde bulunuyordu. Üstelik öyle arka arkaya sıralar halinde falan da yürümüyorlardı, caddeye gelişigüzel dağılmışlardı.
Aaron, ilk bakışta sıradan ve düzensiz gibi görünen bu caddedeki muntazam düzeni fark ettiği andan itibaren sanki ilk defa bir toplulukla karşılaşmış gibi bakınıyordu. Şaşkınlığı az bir şey geçince etrafındakilerle iletişime geçmeye karar verdi.
Kalabalığa doğru yürürken, Sera'nın yanında olmadığını fark etti. Dönüp bakınca, kızın, kollarını önünde birleştirmiş, öylece kendisine baktığını gördü. Ardından derin bir iç çekip kızın yanına gitti ve hiçbir şey söyleme gereksinimi duymadan kızı kolundan tutup yavaşça çekti. Kız itiraz etmeden Aaron'la birlikte yürümeye başladı.
Kalabalığa vardığında, orta boylu, siyah saçlı bir adamı gözüne kestirdi. Adam tam önünden geçerken Aaron adama doğru bir adım atıp adamın omzuna dokundu. Bu sırada adamın yanından geçen bir kadın, Aaron'a sertçe çarpıp yürümeye devam etti.
Bu, şans eseri gerçekleşmiş olamazdı çünkü Aaron kalabalığın içine doğru ikinci adımını attığı anda başka biri yine yönünü değiştirme zahmetinde bulunmayıp Aaron'a çarpmıştı. İkinci çarpışmanın etkisiyle kalabalığın içine doğru sürüklenirken Sera'yı bırakmamaya çalışıyordu ancak aralarına başkaları girince kızın kolunu bırakmak zorunda kaldı.
İnsanlar Aaron'a sağdan soldan çarparken, kısa bir anlığına Sera'yla göz göze geldi. Kız gayet iyi durumdaydı, etrafındaki insanlar ona çarpmak yerine yanından geçiyor olmalıydı. Ancak Aaron'ın dikkatini çeken asıl şey, kızın yüz ifadesiydi. Dudaklarındaki belli belirsiz gülümseme, Aaron'ın hiç hoşuna gitmemişti; kötü bir şeylerin habercisi gibiydi.
Çarpışmalar iyice artınca, en yakındaki binaya doğru ilerlemeye başladı. Gidebileceği en güvenli yer orasıydı. Derin bir nefes alıp ileriye atıldı.
Bu insanlar normal değil diye düşündü ilerlemeye çalışırken. Dengesini kaybedip düşmesi durumunda hayatta kalma şansı yoktu. Buradaki "insanlar" onu saniyesinde ezip geçerdi.
Binaya ulaşamayacağını anlayınca kalabalığa uyum sağlamaya karar verdi ve kendisine çarpmak üzere olan bir kadının önünden yürümeye başladı. Bir-iki ufak çarpışmadan sonra kadının hızına uyum sağlamıştı. Kadından yavaş yürümediği sürece güvendeydi.
Sızlayan omzunu ovalayarak etrafı incelemeye başladı. Caddenin sağ ve sol kenarlarında yer alan görkemli yapıların, geldiği yerdeki tuğla döküntüleriyle uzaktan yakından alakası yoktu. Bunlar, dışları tamamen mavi filmli camdan yapılma, yaklaşık 100-150 katlı binalardı. Etrafta yer alan yapıların hepsi aynıydı. Ayrıca, caddenin karşısındaki binalarla aynı hizadaydılar.
Karanlıkta camlarından yaydıkları mavi ışık muhteşem görünüyordu. Kafasını iyice kaldırıp gökyüzüne baktı. Binalar, koyu mor-pembe arka planda daha da göz alıcı duruyordu. Burayı yukarıdan görmek vardı diye düşündü. Yüzlerce safir mavisi gökdelenin, mor bir gökyüzü altında nasıl görüneceğini az çok tahmin edebiliyordu.
Bu sırada, bazı binaların en üst katının camlarının kapalı mavi olduğunu fark etti. Bunun sebebini merak etse de fazla üstüne gitmemeye karar verdi. Şu anda üzerinde düşünmesi gereken çok daha önemli şeyler vardı.
Aklına kardaki "Başlıyor" yazısı gelince kaşlarını çatıp yere baktı. Siyah ve pürüzsüz asfaltın üzerinde en ufak bir kar belirtisi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Science FictionSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...