Göz kapakları ağır ağır açılırken, bir bardak su burnunun dibinden yukarıya doğru uçarak geçti. İçindeki su da tıpkı bardak gibi yerçekiminin etkisinden kurtulmuş, kafasına göre takılıyordu. En son ne zaman su içtiğini düşünürken gözleri, uçan sıvıyı bir süre takip ettikten sonra karşısındaki kızıl saçlı kıza takıldı.
Kızın dalgalı saçları darmadağın olmuştu. Yerçekiminin olduğu yöne doğru çekilmek dışında her şeyi yapıyorlardı. Kızın ağzı yarı açık, gözleriyse sımsıkı kapalıydı. Aaron'ın görüşü hiç olmadığı kadar keskinleşmişti. Kızın kapalı gözlerinin arasından sızan bir damla gözyaşının ağır çekimde döne döne uçuşunu büyülenmiş bir halde izledi.
Hemen ardından gözleri pencereye kaydı. Gökyüzü çok karanlık olmasına rağmen içerisi aydınlıktı. Bir an duraksadıktan sonra, pencerede gördüğü şeyin gökyüzü olmadığını fark etti. Görüntü yavaş yavaş hareket ediyordu.
Biraz düşündükten sonra kafasını Elena'ya doğru çevirmeye çalıştı. Ancak kafası o kadar yavaş dönüyordu ki daha Elena'ya bakamadan içerinin halini görüp Elena'ya bakmaktan vazgeçti.
Aracın içerisinde ne varsa havadaydı. Silahlar, şişeler, bardaklar, cam parçaları, hatta araçtan kopan metal parçaları... Aaron'ın o anda görebildiği herkes berbat durumdaydı. Bazıları ağlamaklı bir yüz ifadesiyle ağızlarını açmış -artık, bunun bağırdıkları anlamına geldiğini biliyordu-, bazıları bariyerlere sıkı sıkı tutunup gözlerini kapatmış, bir kişiyse bayılmıştı. Bayılan kızın kolları öylece havada asılı duruyordu.
Tam Pencereden görünen o şey asfalt mı? diye düşündüğü sırada her şey hızlanmaya başladı. Ancak bir anda değil, yavaş yavaş düzeliyordu zamanın akışı.
Aaron, aracın yavaş yavaş dönmeye başladığını hissetti. Az önce havada asılı gibi görünen eşyalar şimdi sağa sola saçılıyordu. Bir an gözü kamaştı. Gözlerini açtığında sol taraftan üzerine doğru gelen yüzlerce cam parçası gördü. Cam parçalarını görür görmez kafasını sağa doğru çevirmeye başladı.
Etrafındaki her şey hızlanırken, cam parçaları yanağını çiziyordu. Parçalar gözünün önünden birkaç damla kanla beraber geçerken Aaron'ın başı dönmeye başladı. Artık, etrafındakilere odaklanmak yerine gözlerini sımsıkı kapatıp her şeyin bitmesini beklemekten başka yapabileceği hiçbir şey olmadığının farkına varmıştı.
Aracın attığı taklaları saymaya başladı.
Bir. Aracın yavaşlaması gerektiği yerde, Aaron'a hızlanıyormuş gibi gelmesi sinirlerini bozmaya başlamıştı.
İki. Koluna, su olduğunu umduğu bir sıvı döküldü ancak yine de gözlerini açmadı.
Üç. Her şey gitgide hızlanıyordu. Bariyerlerden gıcırtı sesleri duyar gibi oldu.
Dört. Araç o kadar hızlı dönüyordu ki artık taklaları sayamayacağını anladı. En az beş-altı takla daha attıktan sonra yerden gelen sürtünme ve çarpma sesleri, yerini çimen hışırtısına bıraktı.
Araç biraz daha yuvarlandıktan sonra durdu. Sonunda diye düşündü Aaron. Gözlerini açmamakta kararlıydı. Bariyerleri nasıl açacağını bilmiyordu. Tek çaresi, birilerinin gelip onları buradan çıkarmasını beklemekti.
Aaron'ın tam da içeridekilerin inlemelerine daha fazla dayanamayacağını düşündüğü sırada dışarıdan birkaç motor sesi gelmeye başladı. Sesler iyice yaklaşıp bir anda kesildi ve hemen ardından, hararetli bir şekilde tartışan birkaç kişinin konuşmaları duyulmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Science FictionSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...