Kadın, beraberindeki muhafızlarla meydandan ayrılırken çaylaklar binanın girişine yöneldi. Aaron da hemen koşarak odasına çıktı ve kartını okuttuğu gibi içeriye dalıp dolabını açtı. Kadının bahsettiği her şey vardı. Hançerleri eline alıp bir tanesini kınından çıkardı. Dümdüzdü ama muhteşem görünüyordu ve üzerinde garip birkaç sembol vardı. Üstelik o kadar ağır da sayılmazdı.
Böyle bir göreve gönderilmeden önce, en azından silahları nasıl kullanacaklarıyla ilgili basit birkaç hareket öğreneceklerini düşünmüştü. "Umarım şu görevi tamamlayınca öğrenmeye başlarız" dedi kendi kendisine. Yoksa eğitimin pek bir anlamı olmayacaktı.
Tam bunları düşünürken biri kapıyı çaldı. Aaron hançerinin tekini dolaba geri bıraktı, öbürünüyse sağ elinde tutarak sol eliyle kapıyı açtı; elinde hançer varken kendisini garip bir şekilde güvende hissediyordu. Kapıyı açınca, bir gün önce ağladığını duyduğu siyah saçlı kızı gördü karşısında: Kızın yüzü bembeyaz kesilmişti. Hemen Aaron'ın boynuna sarıldı. Ardından bir adım geri çekilip özür diledi. Aaron bir şey söyleyemeyecek kadar şaşkındı.
"Korkuyorum" diyebildi yalnızca.
"Gel" dedi Aaron kızı içeri çekip kapıyı kapatarak. "Ben hazırlanıyorum, o arada oturup rahatlamaya çalış. Sonra senin odana geçeriz ve sen hazırlanırsın, tamam mı?"
Kız başıyla onayladıktan sonra Aaron dönüp dolaptaki eşyalara baktı. Önce kıyafetleri giymesi gerekiyordu. Dolabın alt tarafındaki raflardan birinde kıyafetlerini bulup çıkardı. Sıkı bir kumaştan yapılmış siyah bir pantolon ve aynı kumaştan yapılma kapüşonlu bir kıyafet. Kapüşonun dışında, yüzünü burnunun ortasına kadar örtecek siyah bir peçe de vardı.
Bir üst raftaysa siyah bir çift eldiven ve ayakkabı duruyordu. Tam giyinmek için üstünü çıkaracaktı ki kızın hâlâ içeride olduğunu hatırladı.
"Şey" dedi kız utanarak. "Ben yan odada bekleyeyim istersen."
Kız kapıya doğru yürürken "Dur" dedi Aaron. "Ben lavaboda giyinirim. Hem aynaya bakarak daha rahat olur." Kız başıyla onaylayıp tekrar içeri geçti. "Kimseye kapıyı açma" dedi Aaron banyoya girerken.
Önce pantolonla üstünü giydi. Ardından ayakkabılarını. Tabanları sağlamdı ve bağcıkları yoktu. Rahat ayakkabılardı. Ardından kapüşonlu hırkasının altına kemerini taktı. Kemerin, sırtında duran bölümüne hançerlerin kınını taktı. Bu biraz zamanını almıştı. Gözlüğünü takınca, teknolojik bir şey olduğunu fark etti. Bir yere odaklanınca orayı mavi bir yuvarlak veya kare içine alabiliyor, daha yakından görmek isteyince kendi kendisine yakınlaştırıyordu görüntüyü.
Saatini takmadan önce eldivenleri takmaya karar verdi. Yalnızca ellerini değil, dirseğine kadar bütün kolunu kaplayacak şekilde yapılmıştı eldivenler.
Çok ince görünüyorlardı ancak eline aldığı gibi hiç de hafif olmadıklarını fark etti. İçlerinde bir sertlik vardı. Kol kısmında. Eldivenin tekini sıkınca, içinde ince, çubuk gibi bir şey olduğunu fark etti. Eldivenin en altında, çubuğun ucu görünüyordu. Plastiğe benziyordu.
Çekip çıkarınca, bunun, çok ince bir bıçak olduğunu gördü. Keskin kısmı 15 cm kadar vardı. Tutma kısmıysa en fazla 6-7 cm idi. Bıçağın kını siyah bir maddeden üretilmişti. Sert sayılırdı ama metal kısmına kıyasla yumuşak denebilirdi. Bıçak, çok ince ve dengeliydi. Muhtemelen fırlatma bıçağıydı ancak acil durumlarda küçük bir hançer niyetine de kullanılabilecek uzunluktaydı.
İyi ki Elena'yı dinlemişim diye düşündü. Bütün bu kıyafet ve silahlar tam ona göreydi.
Eldivenleri, hırkasının kollarının altına doğru çektikten sonra siyah saati sol koluna taktı. Saat, bıçağı çekmesine engel olmuyordu.
Son olarak, aynada kendisine bakarak kapüşonunu örttü. Örter örtmez, normalde şeffaf olan gözlüğü, tam ortasından başlayıp kenarlara doğru bir anda simsiyah kesildi. Görüşünde en ufak bir değişiklik olmamıştı.
Banyodan çıkıp kızın yanına gitti ve elini uzattı. Kız, Aaron'ın elini tutup ayağa kalktı. Büyülenmiş görünüyordu.
"Yakışmış" dedi hafifçe gülümseyerek.
Aaron da gülümsedi ve teşekkür etti. Birlikte odadan çıkıp kızın odasına girdiler. Bu sırada Aaron, anahtar kartını hırkasının gizli ceplerinden birine koymuştu.
Kızın dolabının sürgülü kapısını birlikte açtılar. İçinde yeşil bir yay, yine yeşil kıyafetler ve çantayla birlikte, yeşil bir sadağın içinde yirmi kadar ok vardı. Kız elbiselerini alırken, alttan bir sadak daha çıktı.
Kız banyoya geçtikten sonra Aaron yatağa uzandı. Bir süre sonra sıkılıp ayağa kalktı ve hançerlerini sağa sola savurmaya başladı. Her savurduğunda, hançerlerden korkutucu bir ıslık sesi geliyordu.
Bu konuda eğitim almadan göreve gönderilmemiz çok saçma diye düşündü. Sanki çoğumuzun ölmesini istiyorlar...
Kız, banyodan elinde yayla çıktı. Tepeden tırnağa yeşile bürünmüştü. Kapüşonu ona gizemli bir görünüm katıyordu. Botları neredeyse dizlerine kadar çıkıyordu. Sadağı sırtındaydı, yedek sadağınıysa sol bacağının üstüne, kemerine asmıştı. Bu haliyle kesinlikle çekici görünüyordu.
"Ben hazırım" dedi kendinden emin bir ses tonuyla.
"Tamam o halde" dedi Aaron. "Hazırsan başlayalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Science FictionSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...