Bir an, içini bir korku dalgası sardı. Bütün bunlar eninde sonunda bitecekti ve uyandıklarında, Aaron dışında hiç kimse olanları hatırlamayacaktı. Belki de çok küçük bir kısmını hatırlayıp "Garip bir rüya" deyip geçeceklerdi. Her insanda, çoğu gece olduğu gibi...
Üstelik Aaron'ın onları bulma olasılığı da yoktu. Buradaki isimlerinin, gerçek isimleri olup olmadığını bile bilmiyordu. Son bir kez kıza bakıp hafifçe gülümsedi.
"Çıkalım mı?" diye sordu kızın gözlerinin içine bakarak.
"Sen nereye, ben oraya" dedi kız tebessüm ederek. Aaron cevap vermeden içinden geleni yaptı: Kızı elinden tutup yavaşça kızla birlikte dağın zirvesine doğru tırmanmaya başladı. Normalde bu kadar çabuk davranmazdı ancak ne zaman ayrılacakları belli olmazdı. Ayrıldıktan sonra da bir daha birbirlerini görüp göremeyecekleri...
Birbirlerinin elini hiç bırakmadan yavaşça zirveye tırmandılar. Aaron, deliğin çekim gücünü hissetmeye başlayınca arkasına dönüp "Herkes gözlüklerini taksın" diye bağırdı. İlerideki toz bulutuna gözlüksüz giren birinin, gözlerini bir saniyeliğine bile açması olanaksızdı.
Kara deliğin çekim gücü gitgide artıyordu. Dağın zirvesine doğru yavaş yavaş çekiliyorlardı. Diğerleri toplanınca, herkese şöyle bir göz gezdirdikten sonra "Herkesin saatindeki ok aynı yönü gösteriyor, öyle değil mi?" dedi.
Oku o sırada görünmeyenler dışındakiler onayladı. "O halde hedefimiz belli" dedi Aaron, tepelerindeki deliğe bakarak. "Bakalım bizi nereye götürecek."
Canlı olarak götürürse tabii...
...
Dağın zirvesine doğru ilerledikçe, ayakları yavaş yavaş yerden kesilmeye başladı. Çekim gücünün ne kadar kuvvetli olduğunu hissedince, kızı yalnızca elinden tutmanın yeterli olmayacağını anladı.
"Uçmaya başlar başlamaz bana sımsıkı sarılmanı istiyorum, tamam mı?" dedi Amira'ya bakarak.
Kız, Aaron'ın elini iyice sıkarak "Beni asla bırakma, olur mu?" dedi masum bir ses tonuyla. Aaron cevap verip vermemekte kararsızdı. Eninde sonunda ikisinden birine bir şey olacaktı ve birbirlerini muhtemelen bir daha asla göremeyeceklerdi. Bunu düşününce içi yandı. Elinden hiçbir şey gelmiyordu bu konuda.
"Tamam" dedi kızın koyu kahverengi gözlerine bakarak. "Sen beni bırakmadığın sürece ben seni bırakmayacağım, söz veriyorum."
Biraz daha ilerleyince, etraflarında uçan yüzlerce cisimle birlikte gökyüzüne yükselmeye başladılar. Kızın tokası açılmış, saçları deli gibi uçuşuyordu. Aaron normalde buna en azından gülümserdi ancak yukarıda karşılaşabileceği durumlarla kafasını bozmuştu. Kendisi ölmezdi, burayı o tasarlamıştı ancak grubun geri kalanının canı tehlikedeydi. Ne pahasına olursa olsun Amira'yı koruyacaktı.
Amira'nın gözlerine bakmayı bir anlığına bile kesmeden ellerini beline dolayıp kızı kendine çekti. Kız yavaşça ona doğru gelirken çok garip bir şey oldu: Aaron, bu anı daha önce de yaşadığını hissetti. Sanki kız ona doğru ilk defa gelmiyordu; bu anı daha önce defalarca yaşamıştı.
Dejavu diye düşündü. Ama çok saçma... Ben burada daha önce bulunmadım, yalnızca burayla ilgili birtakım testlere girdim amaçladığım şeyin olup olmadığını denetlemek için.
Bu öyle basit bir Dejavu değildi. Bir anda, kızın aynı anda onlarca defa kendisine doğru geldiğini hissetmişti. Hatta görmüştü. İçine bir kurt düştü ancak şu anda ilgilenmesi gereken çok daha önemli bir mesele vardı.
Kıza sıkıca sarılıp kızın yüzünü kendi boynuna bastırdı. Kendisi de aynı şekilde burnunu kızın elbisesine gömdü; yoksa nefes alamayabilirdi. Gözleri hâlâ açıktaydı ama bunda bir sorun yoktu, gözlükleri kolay kolay çıkmazdı.
Kara deliğe iyice yaklaşmış, havada daire çiziyorlardı. Aaron, deliğin çapının ne kadar geniş olduğunu yeni yeni idrak ediyordu. En az bir kilometre vardı. Yaklaştıkça çizdikleri daire de genişliyordu. Rüzgâr kulaklarında uğuldarken havada şiddetle dönüyorlardı.
Kız, Aaron'dan ayrılmamak için bacaklarını çocuğa dolayıp onu son gücüyle sıktı. Aaron da hiç tereddüt etmeden kızı iyice sarıp sarmaladı.
Kara deliğin içine girmiş son hız dönüyor ve her dönüşte daha da hızlanıyorlardı. O kadar hızlanmışlardı ki, en az 3 kilometre uzunluğundaki daireyi yaklaşık her 3-4 saniyede bir turluyorlardı. Etraflarındaki kaya ve taş parçalarına ara sıra çarpıp sürtüyor, ama onlarla aynı hızda oldukları için pek zarar görmüyorlardı.
Aaron, Amira'nın daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Kız ne kadar çaba gösterse de kolları gevşemişti. Bir anlığına, etrafına kısa bir bakış atabilmek için kafasını kaldırdı. Bunu yapmakta inanılmaz derecede zorlanmıştı; kafası kopacakmış gibi hissediyordu. Bir an gözünde kafasının koptuğu canlanınca ister istemez gülümsedi.
Saniyede bilmem kaç kilometre hızla havada dönmeme rağmen gülebiliyorum diye düşündü. Bunu düşünmek bile neredeyse kahkaha atmasına sebep olacaktı. Amira'yla düşündüklerini paylaşabilse muhtemelen o da gülerdi.
Kendisini garip bir şekilde mutlu hissetmeye başladı. Havada dönüyordu. Bir an kollarını açıp bağırmak istedi ancak bu düşüncesinden hemen vazgeçti. Az daha, sevdiği kızın hayatını tehlikeye atacaktı. Bir sorun vardı. Beyni uyuşmuş gibiydi, düzgün düşünemiyordu. Bulutların içindeki hava zehirli olmalıydı. Kafasını tekrar kızın boynuna gömüp buradan bir an önce kurtulabilmeyi diledi.
Aradan fazla zaman geçmeden, aşağıdayken gördüğü mavi şimşeklerden biri daha çaktı.
Sonrası tamamen sessizlikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Ciencia FicciónSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...