Odanın perdesini açınca gördüğü manzara onu adeta büyülemişti. Önünde uçsuz bucaksız, yemyeşil bir orman uzanıyordu. Ufukta, zirvesi siyah bulutlarla kaplanmış devasa bir dağ görünüyordu. Orman, dağın eteğini bile kaplamıştı. Dağın zirvesiyle eteği arasındaki alan dışında Aaron'ın görebildiği hiçbir yer boş değildi, her yer ağaçlarla kaplanmıştı. Bu ağaçların uzunluğu en az 7-8 metreydi.
Başına tuttuğu kutu içeceği yavaşça indirip açtı ve yudum aldı. Tadı güzel olmasa da en azından susuzluğunu gideriyor gibiydi. İçeceğin yarısını içtikten sonra yatağın kenarındaki komodinin üzerine koydu ve oda kartını cebine atıp odasından çıktı.
Koridorda bir hizmetli kapıları dolaşıp içeridekilere bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyordu. Aaron, kadının yanından geçip asansöre kadar yürüdü. Asansörün önünde iki kişi konuşuyordu. Yan yana iki asansör olduğunu fark eden Aaron, gençlerin beklediği asansörün yanındaki asansörün önüne geçip düğmesine bastı ve beklemeye koyuldu. İkisi asansöre binip gittikten sonra içeriye sessizlik çöktü. Aaron, asansöre bindikten sonra zemin katın düğmesine bastı ve beklemeye koyuldu.
Asansörden çıkınca nereye gideceğine karar veremedi. Sekreterin olduğu masaya yanaşıp hastanedekileri ziyaret edip edemeyeceğini sordu. Sekreter, bunu hastanedeki hemşirelerden birine sorması gerektiğini söyleyince Aaron binadan çıkıp doğrudan hastaneye gitti.
Hastane de geriye kalan her yer gibi sakindi. Hemşirelerden birine, saldırıya uğrayan aracın içindeki yaralıların nerede tutulduğunu sordu. Hemşire asansörü işaret edip 7. kattaki odalarda istirahat ettiklerini söyledi.
Aaron asansöre binip 7. kata çıktı. Asansörde insanı sakinleştiren hafif bir müzik çalması Aaron'ın hoşuna gitmiş, sinirlerini gevşetmişti.
Asansörden indikten sonra yan yana duran beyaz kapıların kenarındaki isimleri okuyarak ilerlemeye başladı. Buraya gelmekteki asıl amacı araçta gördüğü siyah saçlı kızla görüşmek olsa da dikkat çekmemek için önce Elena'yı ziyaret etmeye karar verdi. Belki Elena'dan kızın ismini öğrenebilirdi.
Elena'nın isminin yazdığı odayı bulunca yavaşça kapıyı tıklatıp içeri girdi. Elena arkasına bir yastık atmış, yatakta yarı oturur pozisyonda kitap okuyordu. Yavaşça Aaron'a dönüp bir süre boş gözlerle onu izledi. Ardından "Sana 'Gel' dediğimi hatırlamıyorum" dedi soğuk bir ses tonuyla.
"Özür dilerim" dedi Aaron. "Belki uyuyorsundur diye düşündüm." Biraz bekledikten sonra "Takım arkadaşımın durumunu kontrol etmem gerekmiyor mu?" diye sordu. "Yani sonuçta birbirimizden sorumluyuz, öyle değil mi?"
"Haklısın" dedi kız. "Ama şu anda sinirlerim çok bozuk. O isyancılardan nefret ediyorum. Senin arkanı kollamak yerine onlarla savaşmam gerekirdi."
"Ben de öyle" dedi Aaron. "Yalnız, onlarla savaşmak için eğitildiğimizi sanıyordum."
"Öyle zaten" dedi Elena kitabı kapatıp yatağın yanındaki çekmeceye koyarak. "Kapıda dikilme, yanıma gelebilirsin."
Aaron yavaşça kapıyı kapatıp kızın yanına geldi. İçeride sandalye veya koltuk türü bir şey olmadığı için, kızı rahatsız etmemeye özen göstererek yatağın kenarına oturdu.
"İyi misin? Hastaneden çıkmadığına göre durumun benimkinden daha kötü olmalı."
"İyiyim" dedi kız kenardaki pencereden dışarıya bakarak. "Geldiğin için teşekkür ederim. Bazen kendimi çok yalnız hissedebiliyorum." Ardından derin bir iç çekip Aaron'a döndü. "Yarın başlıyoruz" dedi gülümseyerek. "Sana dediklerimi hatırlıyorsun, öyle değil mi?"
"Evet" dedi Aaron. "Hançerler."
"Sana bir şey sormam lazım" diye devam etti kızın gözlerinin içine bakarak. "Bunu öğrenmek için ölüyorum. Sen ve şu diğerleri. Hani sırtında kod yazmayanlar. Siz de bizim gibi mi çıktınız ortaya? Yani nereden geldiğinizi bilmeden öylece sizi alıp eğittiler mi? Yoksa, nasıl desem, buranın yerlisi gibi bir şey misiniz?"
Kız bir süre sessiz kaldı. Yine başını çevirip pencereden dışarıya baktı. Ardından ciddi ve biraz da şefkatli bir yüz ifadesiyle Aaron'a döndü. "Benim de sana bir şey sormam lazım. Sen iyi birisine benziyorsun. Diğerleri gibi değilsin. Gidip de sana güvenen birisini satmazsın, öyle değil mi?"
"Asla" dedi başını yavaşça sağa sola sallayarak. "Bana güvenen birisini asla yarı yolda bırakmam. Yeter ki o kişi benim ona olan güvenimi sarsmasın."
"Peki" dedi kız. "Sana anlatacağım. Ama bunların hiçbirini başkasına anlatmayacaksın. Yoksa bu ikimizin de sonu olabilir. Normalde bizim, yeni gelenlere bunları anlatmamız kesinlikle yasak."
"İçeride kamera veya sesimizi kaydeden bir şey olmadığına emin misin?" diye sordu Aaron endişeli bir şekilde.
"Eminim" dedi kız gülümseyerek.
"Nasıl olabiliyorsun?"
"Orasını bana bırak. Bahsettiğin konuya gelirsek... Biz de sizin gibi nereden geldiğimizi bilmiyoruz. Aslında bana kalırsa kimse bilmiyor. Üstlerimiz ne kadar bunu belli etmemeye çalışsa da buranın işleyişinin bir kısmı dışında hiçbir şey bilmiyorlar." Bir an duraksadı. Söyleyeceklerini toparlamaya çalışıyormuş gibi bir süre duvara boş boş baktı.
"Bak, hepimiz bir şeyin parçasıyız, tamam mı? Büyük bir şeyin... Ama kimse ne olduğunu bilmiyor. Sorun da orda ya zaten. Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi korumaya çalışıyoruz. Başkalarıysa bu yapıya zarar vermeye çalışıyor. Tamamen yıkmaya çalışmadıklarına eminiz. Bir şeyler istiyorlar. Aslına bakarsan bunu neden istediklerini bile bilmediklerine bahse girerim. Onları da bir tür 'Üst akıl' yönlendiriyor olmalı."
"Dur bir saniye" dedi Aaron gülerek. "Üst akıl mı?"
"Evet" dedi kız. "Üst akıl. Yani en azından ben ona öyle diyorum. Bize ne yapmamız gerektiğini söyleyen o. Bizi yönlendiren, onu ve birbirimizi korumamızı sağlayan o. Bunu, üstlerimizin birtakım bilgilerin neden ana bilgisayarda değil de başka özel bir yazılımda saklı olduğunu bilmediklerini söylediklerinde fark ettim."
Kahretsin diye düşündü. Bize lazım olan bilgiler Eva'da değilse işimiz var...
"Bir insandan bahsediyoruz, öyle değil mi?" diye sordu Aaron.
"Sanmıyorum. Bütün bu düzeni koruyan, bir insandan çok daha fazlası olmalı."
"Peki, daha önce hiç yanlış tarafta olduğunu düşündüğün olmadı mı? Yani, ne bileyim, şu 'Üst Akıl' kötü bir şeyse?"
"Bak" dedi kız. "Eğer böyle düşünüyorsan tek yapabileceğim seni ikna etmeye çalışmak. Hatta isyancılara katılmaya çalışırsan bile yapabileceğim bir şey yok. Eğer birinin takım arkadaşı yanlış yola girerse öbürü ona engel olmalı. Eğer ikisinden birinin ihanet ettiği fark edilirse ikisi de ceza alır. Bu altın kuralımız diyebilirim. İspiyonlamak gibi bir şansımız yok kısacası. Kurunun yanında yaş da yanar. O yüzden bir şey yapacak olursan bundan haberim olsa iyi olur."
"Peki" dedi Aaron. "Aklımda bulundururum." Elini kızın bacaklarından birinin üstüne koyup "Ben çıkıyorum" dedi. "Yarın görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Science FictionSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...