"Şimdilik fazla soru sormasan iyi olur. Ben yalnızca emirleri uyguluyorum, hepsi bu..."
Kadın bunları söylerken Aaron yavaşça ayağa kalktı. Tam kadına başka sorular soracakken içeriye iki muhafız girdi. Yine o gri tiplerdendiler. İçlerinden biri "Hazır mı?" dedi kadına bakarak. Kadın başıyla onay verdikten sonra Aaron'ın yanına gelip koluna girdi. "Gitmemiz lazım, zorluk çıkarma lütfen" dedi usulca. Sesi yumuşamıştı.
Kapıdan geçip geniş bir koridorda yürümeye başladılar. Muhafızlar peşlerinden geliyordu. Aaron, başta kadının ona öylesine eşlik etmek için koluna girdiğini sanmıştı ancak sonradan göğsündeki ağrı yüzünden ona yardımcı olmaya çalıştığını düşündü. Kolunu yavaşça çekip "Gerek yok" der gibi kafasını salladı kadına. Bunu yapar yapmaz arkasındaki muhafızların aradaki mesafeyi kapatmaya başladıklarını fark etti.
"Zorluk çıkarmamanı istemiştim senden" dedi kadın fazlasıyla katı bir ses tonuyla. Sonra tekrar koluna girip hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek yürümeye devam etti. Sanki birileri ikisini izliyormuş gibi özenle hareket ediyor, abartılı ve kesintisiz bir biçimde gülümsüyordu.
Ancak kimse ne kadına ne de Aaron'a bakmıyordu. Herkes kendi işiyle meşgul gibiydi- tabii öylece ayakta durup karşıdaki duvara bakmak bir meşguliyet sayılıyorsa. Koridordaki bir adam durmuş öylece duvarı seyrediyordu...
Yanındaki kadını sağ eliyle dürttü. Kadın gülümseyerek ona döndü. Aaron, kadının garip gülümsemesinin kaybolmasını beklemeye koyuldu.
Kadın bir süre Aaron'a baktıktan sonra, "Beni yüzümü görmek için dürtmedin herhalde?" dedi gülerek.
"Çok komiksin." dedi Aaron gözlerini devirerek. "Nerede olduğumuzu soracaktım."
"Etrafına bak, tatlım. Sence nereye benziyor?"
"Hastanede olduğumu biliyorum. Ama neredeki hastanede? Ve bayılmadan önce bulunduğum yer neresiydi? Ayrıca, o muhafızlar neden..."
"Sakin ol." dedi Aaron'ın sözünü kesip. "Sorularını teker teker sor. Ayrıca her sorunun cevabını da alamayacaksın, bilmiş ol." dedi anlamlı anlamlı bakarak. "Nerede olduğuna gelince, bunu bilmemen daha iyi. Önemli olan, buraya nasıl geldiğin."
"Madem nerede olduğumu söylemiyorsun, en azından Sorgu Odası'na götürülmemin sebebini söyle." dedi Aaron.
"Öncelikle buraya nasıl girmeyi başardığını soracaklar. Ardından başka birtakım sorular gelecek. Diğerlerinin hepsi soruları eninde sonunda cevapladı. O yüzden baştan konuşsan iyi edersin. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmaya kalkma sakın. O numarayı deneyen herkes sonunda pes etmek zorunda kaldı."
"Diğerleri derken kimleri kastettiğinizi anlamadım. Konuyu biraz daha açmanız gerekecek. Burayı nasıl bulduğuma gelince, o soruya, bahsettiğiniz 'Hiçbir şey bilmiyorum' cevabını vermem gerekecek." dedi biraz da umursamaz bir ses tonuyla.
Bu sırada uzun koridorun sonuna gelmişler, kadın da karşılarında duran metal kapılı asansörün düğmesine basmıştı. Aaron geriye dönüp koridora şöyle bir göz attı. Az önce önündeki duvarı seyreden adam, sol taraftaki camların bir tanesinin önüne geçmiş, aynı ifadeyle dışarıyı seyrediyordu.
Dikkatini koridorda bulunan insanlardan çok, koridorun kendisine vermeye çalıştı. Zemin beyaz granitle döşenmiş, duvarlar, tavan, kısacası her yer beyaza boyanmıştı. Ancak içeride hastanelere özgü o garip koku yoktu sanki. Bir an, buranın bir deliler hastanesi olduğunu düşündü. Ancak bu düşünceyi hemen aklından atmaya çalıştı. Neden delilerin olduğu bir hastaneye kaldırılsın ki? Delirmiş olamazdı, öyle değil mi? İyi de bütün bu yaşadıklarının başka bir açıklaması olabilir miydi?
Az önce duvara bakan adam dışında herkes normal görünüyordu. Belki de duvarda bir şey fark etmişti? Sonradan da camın önüne geçip dışarıyı dalgın dalgın seyretmeye geçmiş olamaz mıydı? Ancak adamın baktığı duvar da geriye kalan her yer gibi bembeyazdı. Üzerinde bir gariplik olsa Aaron bunu fark ederdi çünkü adamın baktığı yere o da bakmış ancak hiçbir şey fark edememişti.
"Duymuyor musun beni? Gidiyoruz dedim." dedi yanındaki kadın, elini Aaron'ın gözünün önünde sallayarak. Birlikte asansöre bindiler. Asansörün kapıları kapanırken Aaron, dış taraftaki kapıların metal, iç taraftakilerin ise cam olduğunu fark etti. Yalnızca kapılar değil, asansörün tamamı camekândı. Tavandaki lambalar, asansörle birlikte asansörün bulunduğu yeri de aydınlatıyordu. Ancak etrafta görülmeye değer hiçbir şey yoktu. Asansör, basit, gri dört duvar arasındaydı, hepsi bu...
İyi de görülecek bir şey yoksa asansörü neden camekân yapsınlar ki? diye düşündü Aaron. Hemen ardından gözleri, kapıya doğru bakınca sol tarafta bulunan düğmelere ilişti. En az yüz tane düğme vardı... Düğmelerin üst tarafında kalan ekranda "30" yazıyordu.
Kadın kartlarının arasından bir tanesini seçip düğmelerin altındaki bir yere okuttu ve düğmelerin etrafındaki kırmızı ışıkların bir kısmı yeşile döndü. Ardından "-41" yazılı düğmeye bastı. Düğmenin etrafında mavi bir ışık yandı ve asansör aşağıya doğru hareket etmeye başladı.
Bu sırada, asansörün kaçıncı kata kadar inebildiğini merak eden Aaron, en alttaki düğmeye bakmak için hafifçe eğildi. Orta boylu biri, eğilmeden, alt tarafta kalan düğmeleri rahatlıkla görebilirdi ancak Aaron'ın boyu bunun için fazla uzundu. "-150" rakamını görünce tüyleri ürperdi. Binalarda birkaç kat aşağı inince bile binanın bütün yükü üzerindeymiş, bina üzerine yıkılacakmış gibi hissederdi.
Umarım atlatması kolay olur diye düşündü. Bu sırada, yanındaki kadının gülümsediğini fark etti.
"Ne o, yoksa yükseklik korkun mu var?" dedi kadın Aaron'a gülerek. Arkalarındaki muhafızlardan hafif bir gülüşme sesi geldi. Aaron, muhafızların burada olduklarını bile unutmuş olduğunu fark etti.
Şu dikkat eksikliği beni iyice sinir etmeye başladı diye düşündü. Bu arada asansör zemin katı geçmiş, yerin altına doğru ilerliyordu. Yaklaşık 10-15 saniye geçmesine rağmen gösterge hâlâ 0'ı gösteriyordu. Ancak Aaron, hareket ettiklerinden emindi çünkü asansörün dışındaki duvarda ara ara yukarı doğru hareket edermiş gibi görünen lambalar beliriyordu.
Tam kadına asansörün bu kadar yavaş inmesinin ve göstergenin hâlâ 0'ı göstermesinin sebebini soracaktı ki, bir anda asansörün dışındaki duvarın yerini kalın bir cam aldı ve beraberinde, arkasındaki muhteşem yer altı şehrinin manzarasını getirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siesta Teorisi
Science FictionSize, beyninizin derinliklerinde, kendi bilinçaltınızdan bile saklanan bir yer olduğunu söylesem... Karanlık bir yer... Bilinmeyen... Sizi, kendinizden koruyan bir yer... • • • Aniden bir kaldırımın ortasında uyansanız, ve uyandığınız yerin bulundu...