Araf

588 48 64
                                    

Wattpad'in benimle zoru ne???

Bu bölüm hakkında gerçekten o kadar üzgünüm ki... 2000 kelimeyi o kadar içime sine sine yazdım, bölüm beklediğinizin bilinciyle gecenin bir yarısı buraya girdim ve tek oturuşta yazdım yazdım ertesi gün tamamlarım umuduyla bölümü kaydedip çıktım. Sonra sabah kontrol ettim yazım yanlışlarını falan işlerim yüzünden yine tamamlayamadım. Uyumadan önce giriyim bölümü bitirip yayınlayayım dedim bir de baktım ki silinmiş. Aradım durdum belki diğer bölümlerin arasına karışmıştır ya da farklı bir başlığın altında yazmışımdır diye ama yok.

Gerçekten çok üzüldüm, wattpad'dan hıncımı alamayacağımın bilinciyle kedime sarıldım dert yandım :')

Neyse, evren sanki yazmamam için uğraşıyor ve ben kendimi yine burada buluyorum. En azından silinen onca cümlenin hatırına satır arası yorumlarınızı bol tutun olur mu?

Silinen bölüm kadar içime sinmeyeceğini bildiğim halde yeniden yazıp yayınlayacağım. Keşke böyle olmasaydı. Yazarınızın bol bol yoruma ihtiyacı var.

Yüzlerce kişi okuyup iki kişi yorum yapınca ne kadar kötü hissettiğimi tahmin bile edemezsiniz.

İçimi döktüğüme göre bölüme geçebiliriz. Keyifli okumalar 💜

*****

Elleri kapüşonlu hırkasının cebinde, bakışları yavaş adımlarla yürüdüğü kaldırım yollarındaydı. İşlek bir caddede tek başına sessiz sakin yürüyor, yanından ya da direkt içinden öylece geçip giden insanların onu fark etmesini umutsuzca bekliyordu.

Ruh gibiydi, sesini kimse duymuyor, bedenini kimse görmüyor ve öylece hayatlarına devam ediyorlardı. Jimin ne olduğunu bilmiyordu. Neden böyle olduğunu, neden koca dünyada yapayalnız olduğunu bilmiyordu.

Söylediği şeylerin hiçbiri mecazi değildi. Jimin gerçekten ruh gibiydi. İnsanlar içinden geçip gidiyor onu fark etmiyordu bile.

Nasıl bu hale geldiğini ve kim olduğunu hatırlamasa bile hayatının son anlarını hatırlıyordu. Ne kadar acı içinde olduğunu ve kendisini öldürecek o hamleyi yapmadan önce nasıl hıçkırarak ağladığını... Jimin intihar etmişti. Fakat ruhu ne cenneti ne de cehennemi hak ediyordu belli ki.

Her gün Tanrı'ya yalvarıyordu, kendisini neden yanına almadığını, intihar ettiği halde neden bu dünyada sürüklenmeye devam ettiğini ve yapayalnız olduğunu sorup duruyor ve hiçbir cevap alamıyordu. Çok mu kötüydü ya da ölmeyi bile hak etmeyecek kadar iğrenç şeyler mi yapmıştı yaşamı boyunca? Neden ölmeyi bile doğru dürüst beceremeyen, Tanrı'nın yanına bile ait olmayan biri gibi öylece sürükleniyordu?

Karşıdan karşıya geçmek üzere olan insanların arasına girip biraz da olsa onlar gibi hissetmek için yeşil ışığın yanmasını beklemeye başladı. Arada böyle normal şeyler yapmaya ihtiyaç duyuyordu. Bakışlarını yanında duran ve utangaç bakışlarla birbirini izleyip sohbet eden çifte çevirdi. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştuğunda sırtında hissettiği sert darbeyle beraber içinden koşarak geçip giden genç adamın arkasından bakakaldı. O kadar hızlı koşuyorduki o hissetmese bile Jimin onun sert vücudunun darbesini vücudunda hissetmişti.

Çatık kaşları ile yola atlayan çocuğun arkasından bakarken sağ taraftan hızla gelen arabayı fark ettiğinde yüzünü korku dolu bir ifade kapladı. Ne olduğunu anlamadığı bir şekilde hiçbir işe yaramayacağını bildiği halde korkuyla çocuğun peşinden koşarken buldu kendini. Geniş yolda çocuğa doğru elini uzatıp sırtından sertçe ittiğinde ne olduğunu anlamadan çocuk yere düşmüş ve hızla gelen araba Jimin'in içinden geçip gittikten sonra sert bir frenle durmuştu. Diğer arabalarda onun gibi durduğunda çevredeki insanlar koşarak yere düşen gencin yanına gelmişlerdi. Fakat genç adamın bakışları az önce bedeninden araba geçen çocuktaydı. Algıları tamamen kapanmıştı. Az önce ölecek olmasının korkusuyla beraber gördüğü olağanüstü bu şey tepki vermesini zorlaştırıyordu.

One Shots Series -{Jikook}-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin