Yaşanan şeylere inanamıyordum ama gerçekten de evimde bir şeytan vardı.
Ben onu gerginlikle izlerken o oldukça rahat bir şekilde salonu geziyor, biblolara minik parmaklarını dokundurduktan sonra da şaşkın gözlerle parmak uçlarına bakıyordu.
Biraz, sevimli bir görüntüydü.
"Evet, gelelim neden burada olduğuma. Baban kayıp."
"Babamın kim olduğunu zaten bilmiyordum, bir de bilmediğim bir adamın bulunmasına yardım mı edeceğim? Ayrıca, benim babamdan size ne?"
"Sana laf anlatılmakla uğraşılmaz, daha sabırlı biri lazım. Ben gidiyorum."
Bir şey dememe izin vermeden birden gözlerimin önünde yok olduğunda parmaklarımı saçlarıma geçirip kahkahalarla güldüm.
"Deliriyorum, Tanrım, yemin ederim deliriyorum sanırım. Ne sikim dönüyor, kiliseye falan mı gitmem lazım benim, bunun işareti mi bu? Şunlardan kurtulayım, evi kutsal suyla yıkamayanın içine şeytan girsin."
"İçine sadece tek bir şekilde girebiliriz, bu da fazlasıyla ateşli ve yüksek cinsel tansiyonlu bir olay olur."
Duyduğum erkeksi ve kalın sesle çığlık atıp kahve masama çarptım. Karşımdaki varlık kaşlarını çatarak bana bakıp dudaklarını birbirine bastırdığında derin gamzeleri ilk dikkatimi çeken şeylerdi. Saçları Janesis'inkilerden kısaydı, mullet kesim denilen kesim tarzındaydı ve pembe - gri karışımı bir renkteydi. İlk yanıma gelen şeytan gibi kül kokuyordu ve kıvılcımlar saçıyordu etrafa. Ama bu adamdan aldığım enerji çok daha yoğundu, Janesis'in üstü olduğunu hissedebiliyordum.
İkincisi ise karşıma çıkan her erkeğin dünya, hatta evren dışı bir güzelliğe sahip olmasıydı.
"Sen kimsin? Neler oluyor amına koyayım?! Eşek şakası falan mı yapıyorsunuz?!"
Bağırıp biraz daha geri gittiğimden masanın üzerine oturdum ve öyle izlemeye başladım yakışıklı yüzünü.
Hemen adapte oluyordum, onların birer şeytan olması beni zerre kadar rahatsız etmiyordu.
"İçinde var, bir yerlerden biliyorsun ve şaşırmıyorsun. Bedenin tepki veriyor ama ruhunu hissedebiliyorum, dingin, sadece heyecanlanıyorsun."
"Arkeologum ben! Tabii ki de bir yerlerden bileceğim! Ayrıca dinine sadık bir hristiyanım! Ne olduğunuzun pek âlâ farkındayım! Heyecan falan da duymuyorum, aksine, altıma sıçacak kadar korku doluyum!"
Karşımdaki adam güzel sesiyle kahkaha attı ve siyah kanatlarını katlayıp koltuğuma oturdu.
"Dinine sadık bir hristiyan? Hayatında kaç kez kiliseye gittin söylesene?"
Ağzımı açıp kapamaya başladım, ne diyeceğimi bilememiştim. Pek gittiğim söylenrmezdi ama tabii ki de ona bunu söylemeyecektim.
"Sayamayacağım kadar çok."
"Bak Taehyung, buraya sana laf yetiştirmeye gelmedim. Baban kayıp ve onu bulmamız gerek."
"Noldu? Cehennemden ruh mu kaçtı yoksa? Kerberos'u güzel müziklerle uyutup cehennem kapısını mı açtılar?"
Yüzüme düz bir ifadeyle baktığında dudaklarımın arasından tek bir kelime firar etti.
"Hasiktir."
°°°
"Seninle cehenneme gelmemi mi teklif ediyorsun?! Tanrım, günahlarımın bedeli mi bu benim?"