14

25 7 2
                                    

Geçtiğimiz gün anneler günüydü ! Bu bölümü anneler gününe özel olarak yazıcam. Tabi ki bir fark olmayacak. Normal 14. bölüm olarak yazıyorum , ama tüm annelere hediye ediyorum. Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun. İyi okumalar . Not : Bölümlere her zaman Deniz'in ağzından başlıyorum. Eğer istisna bir durum olursa kimin ağzından olduğunu yazarım.

Artık bıkmıştım. 2. hastalık belirtimdi ama ölüme gittikçe daha çok yaklaştığımı hissettiğim için bıkmıştım. Diğer gün anneler günüydü. Şu zamana kadar annemle çok görüşmemiştik. Ben İstanbul'dayken de annemle pek görüşmezdik. Anneler gününü bile telefonla kutlardım.

Hastaydım. Ve ölebileceğim için annemi görmeden ölmek istemedim. Onu bir şekilde görmeliydim. Bu sefer anneler gününü daha farklı kutlamalıyım diye düşündüm. Hem belki bu bir kaçış olurdu...

Ben bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan Ryan'dı.

-Alo.
-Alo Deniz neredesin Allah aşkına ? Neden beklemedin ? Ve neden telefonunu açmıyorsun ?
-Ryan , gerçekten konuşucak halde değilim.
-Deniz aynamın önündeki parayı sen mi aldın ?
-Hayır. Ne parası ?
-Ameliyat paran. Yok ... Zarfın içindeydi . Gitmiş...
-Bilmiyorum Ryan ben biraz dinlenmek istiyorum kapatabilir miyim ?
-Sen neredesin Deniz ?
-Ryan lütfen... Hoşçakal.
-Peki...Hoşçakal.

Telefonu kapattığımda yeniden içimi o kötü his kaplamıştı. Yeniden hırsız olduğum duygusunu hissediyordum. Ayrıca kredi çekmiştim. Çok büyük bir paraydı. Nasıl ödeyeceğimi bilmiyordum. Bütün hayatım boyunca bir borca mahkum olacağım kesindi.

Bunları düşündükçe daha da kötü oluyordum. Ağlamaktan kendimi alamamıştım işte. "Neden her şey çok zor ? Neden bu iğrenç hastalığı yaşamak zorundayım? "

O anda aklıma geldi. Zaten bir kaç aya ölücektim. Borçlarımı ödememe gerek kalmayacaktı... "İyi bari...Ölmek bir işe yarıyacak." dedim kendi kendime. Üst kata çıkıp üzerime rahat bir şeyler giydim. Uzun süredir aynı elbise ileydim. Tam odadan çıkacakken aklıma bir fikir geldi. Tekrar odaya girip bavulumdaki bazı kıyafetleri küçük spor çantama koydum. Ve hızla yazlıktan çıktım.

Güneşin vuruşuyla parıldayan kumlar çok güzel gözüküyordu. Sahilin üstünden denize doğru yürüdüdüm ve denizin kıyıya attığı deniz kabuklarından güzel olanları topladım. Daha sonra aklıma bir fikir daha gelince rastgele toplamaya başladım. Baya bir deniz kabuğum olmuştu. Hepsi spor çantamın içindeydi.

Sahilden geri yürüyüp yazlığımın arkasına döndüm. Tekrar o dükkanın önündeydim. Selim'in eskiden çalıştığı dükkan. Sahi , artık niye çalışmıyordu Selim ? Kafa yormadım.

Bir süre dükkana baktıktan sonra başımı öne çevirip caddeden yürümeye başladım. O ilk geldiğimiz gün yürüdüğümüz yolun tamamını yürüyemezdim. Zaten hatırlamıyordum.

Bir faytona binip beni iskeleye bırakmasını rica ettim. İskeleye indiğimde vapur daha gelmemişti. Binmek içinde bir fiyat ödemem gerekiyordu. Hemen biletimi aldım ve beklemeye başladım. Bir süre sonra vapur yanaştığında benim gibi bir çok kişi ayağa kalktı. Herkes vapura binilecek yere doğru ilerlemeye başladı.

Vapurda balkonda oturuyordum. Adadan uzaklaştıkça daha da rahatlıyordum. O ada benim her şeyimi yakıp kül etmişti. Vapur başımı döndürmeye başlayınca gözlerimi sıkı sıkı kapattım ve , "Lütfen. Lütfen aynı şeyi yaşamiyim. Lütfen..." dedim.

Gözlerimi korka korka açtığımda başım çok hafif dönse de her şey normal gözüküyordu. Emin olmak için bir süre daha bekledim etrafıma bakarak. Sesler yankılanmıyordu ve başımın dönmesi de geçmişti. Derin bir 'oh' çekip başımı arkama yasladım.

PerdelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin