| 11. Bölüm |

1.5K 82 19
                                    

Lütfen yorum ve voteleri unutmayalım! Her türlü yoruma açığım canlarım ciğerlerim. Sizleri seviyorum. İyi okumalar! :*

Twitter Fan Sayfamız @tesadufunbylesi

Parodileri takip etmeyi unutmayın Twitterda!

Gökhan - @tbgokhan

Kübra - @tbkubraa

Sinem - @tbsinem

Ezgi - @Tb_Ezgi

Cenk - @tb_cenk

Mete - @tbmetee

Tunç - @tbtuncc

Ceylin - @tbceylin

Anıl - @tb_anil

Multimedia Anıl, dağılmışken.. GöKüb ve AnCey'in konuşmasından bir kare. ❤





Ne yapıp, yapmayacağımı bilmiyordum. Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. İçimde biriken acı artık bir insan kılığına girip, elinde ki hançerle kalbime çizikler çiziyordu. Gözlerimin içine baka baka, kalbime saplıyordu hançerini. Aşk, acının yanında daha masumdu. Aslında acı aşkın diğer yüzüydü. Tıpkı insanlar gibi iki yüzlüydü. İnsanlar da öyle değil miydi? Bize iyi yönlerini sunarlar ama aslında gözümüzü boyarlardı. Gerçek yüzlerini onlara bağlandığımız da farkederdik. İşte Aşk ve Acı da böyleydi. Aşk insanların bize sunduğu masum yüzleriydi. Acı ise ikinci yüzleri. Kendimi iyi hissettiğim yere gelmiştim, denize.. Deniz derdi olanların her zaman huzur bulduğu yer değil midir? Her pisliği yutup içinde tutan değil midir? Dalgalarıyla kötü enerjiyi elektrik süpürgesi misali içine yutup yok edendir deniz. O yüzden denize geldim. Beni dinleyip anlayana.

Bankın birine oturup etrafı seyrettim. Simit satan çocuk, bankta oturup birbirine bağıran genç bir çift, pazar alışverişi dönüş yolunda yorulup dinlenen teyze ve benim gibi canı sıkılanlar vardı, yani tahminimce öylelerdi. Sadece denizi seyrediyorlardı. Benim içimi yiyip kemiren bu acı neyin acısıydı?

Yeter artık anla. Seni umursamıyor. Sende umursama! Kendine gel.

İç sesim haklıydı. Bazen onu dinlemeyip takmasam da. Her seferinde haklıydı aslında. Çünkü o benim mantık yönümdü. Her şeyi bir kenara bırakıp etrafı seyretmeye devam ettim. Simit satan çocuğa baktım ağlamalarımın arasından. Üstü başı eski püsküydü. Belki evine ekmek parası götürmek için çalışıyordu veya kimsesizdi ve zorla yapıyordu bu işi. Belki de üvey annesi, babası var, şiddet uyguluyorlardı. Hayat bu kadar adi, işte. Kiminin parası var, değer bilmez, gözleri yüksektedir. Kiminin de sadece pişirmeye bir tencere çorbası olsun yeter. Diğer tarafa baktığımda ise o birbirine bağıran çift şimdi birbirlerine sarılmış oturuyorlardı. Ufak tefek bir şeydi işte, o kadar. Kim bilir ne için kırmışlardı birbirlerini. Bu pis kirli dünya bizi yeterince yutuyordu. Değer miydi ki bu kadar kalp kırmaya?

Değmezdi, ama biz insanoğlu yapıyorduk işte. Kalp kırmak kadar güzel yaptığımız birşey yoktu. Bazen hırsla, sinirle edilen sözler acının bize kustuğu zehirdi. Acaba kalbin kemiği yok diye, kırılmaz diye mi düşünmüşlerdi? Bunları düşünürken kendi kalbimin ne kadar paramparça olduğunu anladım. O kadar yük vardı ki sırtında, artık o da yorulmuştu. Kaldıramıyordu, gücü kalmamıştı. Anlıyordum, onu. Diğer tarafa kafamı çevirdiğim de pazar alışverişi dönüş yolunda yorulup dinlenen teyze takıldı gözüme. Kim bilir o da bu yaşa kadar kaç kez kırılmıştı. Hayat o'na kim bilir neler yaşatmıştı. Aslında hayat denen şey bir tiyatro sahnesi ve bizler o sahnenin başrol karakterleriyiz. Rolümüze göre oynuyoruz, rolümüz bittiğinde de o sahneden ayrılıyoruz. Benim anlamadığım, ben bu tiyatro oyununda neden hep ağlayan kızı oynuyorum? Neden hüzün dolu karakter bana denk geldi?

Tesadüfün BöylesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin