9

170 15 1
                                    



jeongguk, jimin'in kolunun altında oturuyor ve elindeki meyve suyu bardağına boş bakışlar atıyordu. jimin'i okuldaki kafelerden birinde görmüştü, arkadaşlarıyla oturuyor ve yüzü gülüyordu. son zamanlarda kendisinin yanında hiç güldüğünü hatırlamıyordu, bu yüzden onu hiç görmemiş gibi çekip gidecekti. ta ki arkadaşlarından biri kendisine seslenene kadar. şimdi onların arasında oturuyor, hiç anlamadığı bölümün hiç anlamadığı sınavının çıkmış sorularını tartışmalarını dinliyordu sessizce.

"sıkıldıysan gidebiliriz?"

jimin aniden kulağına yaklaşıp bunu söylediğinde ne kadar yakın olduklarını bildiği hâlde başını çevirip ona baktı. jimin'in sıcak nefesleri yüzüne çarpıyordu. birkaç saniyeliğine aklı bulandı.

"ne dedin?"

jimin güldü. "sıkıldıysan gidebiliriz diyorum."

"senin için önemli değil mi? sınavlar yaklaşıyor."

"onlardan daha sonra da soruları alabilirim."

jeongguk masadakilere baktı, sonra jimin'in kulağına yaklaşıp "o zaman gidelim, hyung." diye mırıldandı. tam bir kedi gibiydi o an ve hyung demesi jimin'i afallatmıştı. jeongguk nadiren ona bu şekilde seslenirdi. geri çekildi, kucağında duran çantasını omzuna atarken jimin'in arkadaşlarıyla vedalaşmasını bekledi.

kafeden çıktıklarında jimin "ne yapmak istiyorsun?" diye sorduğunda jeongguk omuz silkti ve "bara gidelim," dedi.

"ne? bu saatte?"

"içmenin saati mi var?"

"son zamanlarda çok fazla içiyorsun zaten jeongguk, başka bir şey yapalım."

"ebeveynim değilsin jimin, beni sürekli kontrol altında tutmak zorunda da değilsin."

"senin sorunun ne?" jimin onu kolundan tutup çekti ve kendisine bakmasını sağladı. kaşları çatıktı, jeongguk'un ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu.

"bir sorunum yok. sadece-" jeongguk derin bir nefes aldı. "beni bu kadar düşünme. senin de bir hayatın var."

"benim için bir sorumluluk olduğunu mu düşünüyorsun?"

"böyle düşünenin sen olduğunu söylüyorum." jeongguk kolunu onun elinden çekti. "en son ne zaman birileriyle takıldın?"

"bu da nereden çıktı şimdi?"

bu kez kolu tutulan jimin'di. jeongguk onu sakin bir köşeye çekti, biraz kör noktaydı. sırtını duvara yasladı, kollarını göğsünde kavuşturdu. "birkaç aydır benimle ilgilenip duruyorsun. başına bela oluyorum. evet, son zamanlarda dağıttım ve bundan ben de memnun değilim ama biliyorsun, sürekli terk edilmekten bıktım usandım. hepsinin de suçlusu benim. şimdi de sen bakıcımmışsın gibi davranıyorsun, bir gün benimle uğraşmaktan sıkılıp-"

"seninle ilgili hiçbir şeyden sıkılmam." jimin daha anlayışlı bir ses tonuyla ona yaklaştı. kaşları artık çatık değildi. "kendini suçlu hissetme. elinde olmayan şeylerdi hepsi.'

"elimde olmayan şeyler miydi?" jeongguk alayla güldü. "soobin beni terk etti ve nedeni-"

"kendinde değildin."

"olabilirdim! ilaçları kullansaydım siktiğimin motorunda hız yapmayıp kazaya neden olmazdım. bacağı kırıldı jimin, o bir sporcu. ölmedi belki ama onun hayatını mahvettim ben."

"jeongguk..." jimin onun nefesinin sıklaştığını fark edince ona doğru bir adım attı ancak jeongguk elini kaldırıp onu durdurdu.

"işte. yine benimle uğraşıyorsun. bunu yapmak zorunda değilsin, neden bunu yapıyorsun?"

"çünkü sen benim arkadaşımsın. şimdi olmayıp da ne zaman olacağım yanında ha?" jimin onun buz kesmiş ellerini tuttu. "jeongguk, aklından neler geçiyor bilmiyorum ama bir kez olsun seni bırakıp gitmeyi düşünmedim. sen benim için bir uğraş olmadın hiçbir zaman, senin yanında olmaktan mutluyum."

jeongguk dudaklarını birbirine bastırdı, gözlerini sıkı sıkı kapattı. istemediği, doğru olmayan şeyler düşünüyordu. mesela jimin'i kendine tutsak ettiğini, kendisine acıdığı için yanında kaldığını düşünüyordu. onu bırakmak istemiyordu ama ona daha fazla eziyet edemezdi.

"kendime iyi bakacağım." dedi jeongguk sonunda. gözlerini açtı ve jimin'e baktı. nasıl göründüğünü bilmiyordu ama berbat göründüğüne emindi. "ilaçlarımı almaya devam edeceğim, uyku düzenime ve beslenmeme dikkat edeceğim- bunları benim yerime yapmak zorunda hiçbir zaman olmadın. biliyorum, benim için endişeleniyorsun ama dünyan sadece benden ibaret değil. istediğin şeyleri sırf benim yüzümden yapamıyorsun-"

"senin yüzünden yapamadığım şey ne?" jimin hayretle söylendi. jeongguk'u anlayamıyordu. ağzından çıkan şeyler jeongguk'un söyleyebileceği türden şeyler değildi, o jimin'i her zaman yanında tutmak isterdi ama şimdi resmen beni bırak ve hayatını yaşa demeye getiriyordu. bu da neyin nesiydi?

"taehyung'a karşı bir şeyler hissediyorsun değil mi?" jeongguk gülerek söyledi. "benden önce ya da benden sonra bilemem, sadece ondan hoşlandığını itiraf et."

"jeongguk delirdin mi sen? ne saçmalıyorsun?"

"öyleyse onu niye öptün?" jeongguk, jimin'in dudaklarına baktı. yüzü acıyla buruştu. jimin ona gelip taehyung'un onu öptüğünü söylediğinde ne kadar sakin karşılamış olsa da ikisinin öpüştüğü gerçeği midesini bulandırmıştı ve bunun nedeninin sadece taehyung olduğunu düşünüyordu. hâlâ da öyle düşünüyordu ama şu an jimin'in dudaklarına bakıyor ve nefesinin kesildiğini hissediyordu. "arada ben vardım, bana rağmen onu öpüyorsan bir şeyler hissediyor olman gerekiyor."

"jeongguk, hayır." jimin başını iki yana salladı. "böyle bir şey yok-"

"benim için mi?" jeongguk onu duymuyordu bile. "benim yüzümden mi? neden? tanrı'm! jimin neden bir kez olsun kendi isteklerini düşünmüyorsun?" jeongguk onu sinirle itti. "bunu bana söylemeliydin!"

"ondan hoşlanmıyorum aptal!" şimdi öfkeli olan sadece jeongguk değildi. "bunu nereden çıkarıyorsun?"

"ona karşılık verdin mi vermedin mi?" jimin çenesini sıktı. jeongguk cevabını almıştı. "öyleyse neden yalanlıyorsun?" jeongguk pes etmiş bir şekilde omuzlarını düşürdü. "benim için değilse, ondan hoşlanmıyorsan neden öpüyorsun jimin?"

"bilmiyorum." jimin sağ elini saçlarına geçirdi. "bilmiyorum o an neden öyle bir şey yaptım bilmiyorum ama ondan hoşlanmıyorum, jeongguk. bana inanman gerekiyor."

jeongguk onun inatla inkar etmesine karşı başını iki yana sallayıp güldü. "kendini kandırmaya devam et. seni tanıyorum. bir gün öncesinde bana ondan nefret ettiğini söylüyorsun, sonra onu öpüyorsun. bu senin yapacağın türden bir şey değil. ondan hoşlanıyorsan, hoşlanıyorsundur ve sırf bunu dile getiren ilk benim diye kendini geri çekmemeliydin. benim için yaptığın fedakarlıklar bana yük oluyor, anlamıyor musun? daha fazlasının altında kalırım, bu yüzden-" derin bir nefes aldı. "bu yüzden birbirimizin hayatından çıksak daha iyi olur."

"ne?" jimin şokla jeongguk'a baktı. "ne söylediğinin farkında mısın sen?"

"farkındayım. bunu istememin nedeni taehyung'u öpmen değil, hatta umarım daha çok öpersin," alayla güldü, kendi hâline acıyordu. "kör müydüm yoksa görmezden mi geldim bilmiyorum ama bu sayede fark ettim. senin de bir hayatın var, buzdolabımın boşalıp boşalmadığı kontrol etmek zorunda değilsin, ilaçlarım için alarm kurmak zorunda değilsin, umrunda değilmiş gibi davranıyorsun ama içip içmediğimi öğrenmek için kutulara baktığını biliyorum. daha fazla bunu yapmanı istemiyorum." hangi ara yere bıraktığını bilmediği çantasını yerden aldı ve omzuna geçirirken jimin'e bakmamaya özen gösterdi. "benim için endişelenme. daha fazla çocukluk yapmayacağım. kendime, senin bana baktığından daha iyi bakacağıma emin olabilirsin."

jeongguk, jimin'in yanından geçip giderken jimin hiçbir şey söylemedi. duyduğu şeyleri sindirmesi zordu ve bu noktaya nasıl geldiklerini bir türlü anlamıyordu. jeongguk, busan'dan jimin'in peşine takılmış bir çocuktu ve çoğu zamanlarını birlikte geçirirlerdi. şimdi nasıl basit bir şeymiş kendisini arkada bırakıp gidebiliyordu? üstelik daha dün beni bırakma, yanımda olduğun sürece iyi olacağım demişti. arkasına dönüp baktı. jeongguk çoktan gözden kaybolmuştu.

3rOKen | taeminggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin