Hafif bir sonbahar sabahı yetimhanenin önünde bırakılmış bir çocuk!
Daha 1- 2 yaşlarında ya var ya yok! Esmer teni ,simsiyah gözleri, koyu kestane saçlarıyla tek başına, çaresiz ve hatta kimsesiz.
Bırakan kişi ise 35 - 36 yaşlarında bir adam, bir baba. Sorumluluk hak getire...
Hafif kumral saçları ,ela gözleri, açığa çalan teniyle umursamaz bir adam işte. . O adam kim biliyor musunuz?
Tahmin etmesi zor mu, yoksa kolay mı? Bilmem ama " O ADAM BENİM BABAM! ".Zor geliyor o adama baba demek bir hayli zor geliyor ama ne yapalım ki o gün beni orada tek başına bırakan ve ben orada hıçkırıklarla ağlarken halime acıyan bakışlarla beni tutsak eden bir adam, bir baba ve
" O ADAM BENİM BABAM! ".. ..Geride ise bir anne, 35 - 36 yaşlarında , belki üzgün, belki çaresiz, belki umutsuz !
Razı geliyor beni bırakıp gitmesine. ....Belki de en büyük hatasını orada yapıyor.O adamın beni bırakmasına razı olmak demek ,benim hayatımın kararması demek, kaderimin değişmesi demek, uğruna belki de herşeyimi verebileceğim hayatımın,hayallerimin, geleceğimin can çekişip ,beni içi boş bir kausa kilitleyip üstüne toprak atmak demek!
Ne garip bir köpek bile yavrusuna bu kadar sahip çıkarken benim babam ve annem sırf keyifleri uğruna beni yetimhanenin kapısının önüne bırakıp gittiler.
....Şu an ikisinin de yüzlerini hatırlamıyorum.
Aslına bakarsanız küçüklüğümle ilgili hatırladığım ilk şey
annem ve babamın arkasından günlerce ağlayışım,
acıyan bakışlar ve artık dönmelerini beklemeyi yavaş yavaş bıraktığım günler....Ben kimmiyim? "EYLÜL DEMİR ER.... Daha küçücük yaşta hayata 1 -0 yenik başlayan ''Eylül Demirer''.....
Filmin seyrine daldığımızda Eda yla koca bir paket mısırı nasıl bitirdiğimize hayret etmeden edemedim.
Film baya bi etkileyiciydi. Filmin getirdiği hüzünle kafamı yana çevirip Eda ne halde diye bakacağım sırada
onun benden daha etkilenmiş bi vaziyette olduğunu gördüm.Benimkiler bir kaç damlayla sınırlı kalırken Edanın ağlayışları sessiz iç çekişlere dönüşmüştü.
Ne yalan söyleyeyim kolay kolay ağlamayan ben bile bu kadar ağlamışsam sulu gözlü arkadaşıma bir şey diyemeyecektim.
Yavaş yavaş filmin sonlarına yaklaşmıştık sanırım. Bunu ağrıyan ve yavaş yavaş uyuşan bacaklarımdan anlayabiliyordum.
Usulca filmden kafamı kaldırınca bir çift göz hapsime girmişti.
Aslında film yerine onları izlesek te olurdu bence.Kızı iyice omzuna yaslamış, kız filmi izlerken o kızı izliyordu.
Niyetini anlamıştım, çocuğun derdi film izlemek falan değil yalnızca "romantizm" belliki...Kafamı bu kez de başka bir yana çevirdiğimde yaşlı bir çiftin usulca ağladığını , 40 50 yaşlarında olduğu belli adamın yanındaki kadının gözyaşlarını sildiğini gördüm. Açıkçası baya romantik ti önümde ki tablo.
Tam artık filmi izlemeyi bırakmış sıkılmış bir vaziyette son on dakikanın geçmesini ve filmin bitmesini beklerken yüreğim birden acıyla burkuldu.
Filmin başrol erkek oyuncusu,filmin bebek oyuncusuna:
" gidiyorum ,senin ilk sözcüğünü duyamadan, ilk adım atışını sayamadan, daha senin kalbine girecek olan adamı tanımadan gidiyorum.
Belki yanında olamıycam ama kalbim hep seninle olacak canım kızım, hoşçakal!
deyince artık kendimi tutamadım ve iki damla göz yaşı artık yerini hıçkırıklara bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİN ŞAH DAMARI (ZeyKer!)
Novela JuvenilUzun zaman oldu, yazmayalı. Çünki yazıcak iyi bir şey yok! Aslında herşey nasılda altüst oldu bi anda, engel olamadım. Mutluyken karanlığında hemen yanıbaşında olduğunu göremiyor insan , farkedemiyor. Uyanmaya çalıştığım bi rüyadayım şimdi. Yolumu...