"Sağdan dönüyoruz!" dedi yolu tarif ederken. Ten, doyoung'un çok küçüklüğünden beri arkadaşıydı.
O sırada john, ten'in kanayan kafasını tutuyor ambulansın gelmesini bekliyordu. "Zihnini açık tut, benimle kal!" dedi ten'in dikkatini dağıtmaya çalışırken. Ten, john'un elini sıkı sıkı tuttu. "Çok canım acıyor" dedi yorgun sesiyle. Sesi çıkmıyordu bile acıdan. Doyoung vardığında john biraz olsun rahatlamıştı.
Doyoung uyduruk bir yere arabayı parkedip hemen yanlarına atıldı. Yere çöktü. "Ten. Ten? Ten iyi misin!"
Ten zorda olsa kafa salladı, john'un kollarında ambulans bekliyordu. "Ten bisikletle geçerken balkonumdaydım, bir araba gelip sertçe çarptı ve kaçtı. Gece karanlığında bulamadıkta. Ambulansı aradık geleceklerini söylediler" dedi titreyen sesli john. "Yardım ettiğin için sağol" dedi doyoung, john'a. Woo, doyoung, john; üçüde ten'in zihnini açık tutmaya çalışıyorlardı.
Siren sesleri uzaktan duyulmaya başlamıştı. John bir oh çekti. Doyoung ve woo hemen ayağa kalktılar, karanlık havada ambulansa elleriyle burada olduklarına dair işaretler yaptılar. Ambulans tam önlerinde durdu ve bir kaç sağlık personeli indi. Ten'i sedyeye yatırdıklarında bir personel sordu. "Kim geliyor yanında? Bir kişi gelme hakkı var"
John hemen atıldı. "Ben geleceğim" dedi arabanın arkasına atlayıp. "Arkalarından gidelim" dedi woo. Doyoung hemen yolun ortasındaki bisikleti kaldırıp kenara parketti ve ikili arabalarına ilerledi.
O sırada john, ten'in elini tutmuş ona bir şeyler demeye çalışıyordu. "J-Johnny, kolum acıyor, çok fazla" cümle bile kurmakta zorlanıyordu acıdan. John kolunu acıtmamaya çalışarak tuttu. "Neyi oluyorsunuz?" dedi sağlık personeli john'a, form doldurması gerekiyordu. "Arkadaşıyım"
Bir kaç soru daha sorup imza attırmıştı. Hastaneye vardıklarında personel kapıyı açtı ve ten'i indirdiler. John her daim yanındaydı. John arkasına baktığında doyoung ve woo'nun da geldiğini görmüştü. Ten'i acile aldıklarında doyoung, woo ve john'a dışarıda beklemeleri gerektiğini söylediler. John bundan hoşnut olmasada kabul etmek zorundaydı.
"Nasıl oldu" dedi doyoung. "Kolu acıyor, kolunun üstüne düştü kesin, kolu çok acıyor" dedi telaş içinde. "Sakin ol, sen görmeseydin daha da kötü olabilirdi, sakin ol" dedi woo en yakın arkadaşını sararak. "Jungwoo haklı, daha da kötüsü olabilirdi. Emin ol düzelicek, küçükken zaten çok fazla sağlık problemi atlattı, emin ol bundan da sağ salim çıkar" dedi doyoung.
"Ne oldu ki eskiden" dedi john. "Vitaminsizdi, hep serumlarla besleniyordu üstelik sonra da demir eksikliği olduğu öğrenildi, ondan sonra en ağır darbe abisinin kanserden ölmesi oldu, o yüzden onun yanında hastalıklar hakkında konuşmayı doğru bulmuyoruz."
Bu sözler john'a ağır çarpmıştı. "Abisi kaç yaşındayken öldü?"
"14, tam liseye geçiyorduk ve çok ağır geçiriyordu abisi, ten hariç herkes biliyordu 3 hafta ömrü kaldığını, sonra öldü ve ten 1-2 yıl ne okula gitti ne de bir aktiviteye katıldı, artık bir şekilde bize uyum sağladı ama yinede çok narindir"
Bir doktor çıktı içeriden. "Aranızdan bir tanenizi içeriye alma hakkım var, 2 dakikanız var düşünün hemşire seçtiğiniz kişiyi içeri alıcak"
Woo ve john, doyoung'a baktı. "Sen git, en iyi arkadaşın o" dedi john. "Evet ama olayın en başından beri onun yanında olan sensin, istersen seni yollayalım, hem o da seni görmek ister böyle bir durumda"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
letter to ur future self - dowoo, johnten
Teen Fictionyazilim okuyan cocuk ile mimarciligin birlesimi aslinda pek de cok uzaklarda degilmis sanirim, herkesin dedikodusu olan mimarci, yazilimcinin apartmanına taşınınca asıl isler basladi. cok utanc veya cok cesaret, acil acilabilirsen. doyoung x jungw...