Woo dersten çıktığında eve dönecekti, zil çaldı ve ders bitti.
Çantasını toparladı ve john ile vedalaştı. "Yarın görüşürüz!"
Eve metro ile dönüyordu woo her gün, bugünde metroya binmek için durağa gidecekti. Kulağında kulaklıklarıyla hızlı hızlı ilerliyordu metro durağına. Kartını bastı ve beklemeye başladı. Woo her yere geç kalma korkusuyla yaşadığı için bir saatine bakıyor bir de metronun durağa yaklaşacağı yolun başına bakıyordu. Yaklaşık 3-4 dakika bekledikten sonra metro gelmişti.
İnsanların inmesini bekledi ve tenha metronun içine attı kendini. İlk kez burayı bu kadar tenha görüyordu sanırım. Biraz daha ilerledi metronun içine. Onun en sevdiği yer 2. vagondaki 7. koltuktu. Çünkü tek reklam panosu asılı olmayan cam oradaydı ve woo cam kenarı dışında hiç bir yere oturmayı sevmezdi.
Woo favori yerinin boş olduğunu gördüğünde sevinmişti. Hemen oturdu. Güzel güzel ilerlerken jungwoo sırtında bir el hissetti. Hemen arkasını döndüğünde bu kişinin doyoung olduğunu gördü, bi an için rahatlamıştı.
Doyoung her zamanki tavşan gülüşüyle woo'ya bakıyordu, woo bir kaç saniyeliğine lisedeki doyoung'u anımsamıştı. Biraz içinde üzüntü vardı aslında, her ne kadar obezite, diyabet, anksiyete bozukluğu gibi şeyleri geçirmiş olsada -ve bu negatif şeyler onun görünüşünü çok değiştirmiş olasa- yinede tanımaması üzmüştü. Veya woo, doyoung'un onu tanımadığınu sanıyordu. İşte bilmediği kısım buydu.
Doyoung'da aslında woo'yu tanımıştı. İlk geldiğinde yardım istediği ilk kişinin woo olmasına şaşırmamalı.
Fakat sıkıntı şuydu; doyoung'da tanınmadığını sanıyordu, YANİ İKİSİDE BİRBİRLERİNİNİN BİRBİRLERİNİ TANIMADIĞINI SANIYOR (bu cümleyi nasıl okuyabiliceksiniz çok merak etsemde türkçe böyle bir dil arkadaşlar)
Metroya dönelim.
Doyoung gülümseyen yüzüyle öylece duruyordu. Woo kulaklıklarını bir çırpıda çıkardı. "Selam!" dedi woo. "Selam, sende mi metroyla dönüyorsun" dedi doyoung.
"Evet, evimin yakınında durak var"
"Ve bende metroyla döneceğim artık" dedi doyoung, gülerken gözleri kısılmıştı.
"Otursana" dedi woo yanındaki boş koltuğu gösterirken. Doyoung hemen oturdu. Omzuna taktığı postacı çantasını karıştırmaya başlamıştı. "Heh! buldum." dedi çantadan bir defter çıkartınca.
Defter Woo'nundu. Üstünde Kim Jungwoo yazıyordu. "Bu senin sanırım, sıramın altında buldum"
Woo günlerdir bu defteri arıyordu, çünkü içinde bir sürü ders notu ve projeleri vardı. Defteri görünce woo şükür eder bir surat yapmıştı.
"Çok teşekkür ederim, günlerdir arıyordum"
"Okuldaki eski kitapların konulduğu odadan sıra almıştım oturmak için ve altından çıktı. İçindekiler özeldir diye açmadım kötü hissetme sakın, insanların özel hayatlarına saygım vardır en azından." dedi ve sırıttı.
"İçinde sadece dersle ilgili şeyler vardı ama sağol, bir daha kaybetmem umarım" dedi ayağa kalkarken, şimdi inecekti woo. Arkasından doyoung kalktı. "Sende mi bu durakta iniyorsun?" dedi woo.
"Evet, ailemden ayrı eve çıktım buralarda. Sende mi burdasın?"
Woo ve doyoung metrodan indi ve konuşmaya devam ettiler. "Şu köşedeki apartmanda oturuyorum, sen ne taraftasın?"
"Sen şaka falan mı yapıyorsun?" dedi doyoung.
"Bir sorun mu var?"
"Ben o apartmanın 3. katına taşındım, aynı binalarda oturuyoruz" dedi doyoung gözleri parlarken.
"Sanırım john bana ritüel yaptı" diyerek geçirdi woo içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
letter to ur future self - dowoo, johnten
Teen Fictionyazilim okuyan cocuk ile mimarciligin birlesimi aslinda pek de cok uzaklarda degilmis sanirim, herkesin dedikodusu olan mimarci, yazilimcinin apartmanına taşınınca asıl isler basladi. cok utanc veya cok cesaret, acil acilabilirsen. doyoung x jungw...