Merhabalar sizi Süveyda ve Tahir'le tanıştırayım efendim. Umarım çok sever ve keyifle okursunuz. Oy vermeyi unutmayın. Düşünceleriniz benim için çok kıymetli sizi yorumlarınızla burada bekliyor olacağım. Keyifli okumlar.
Seni düşünmek ne güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden. En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana. Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum...Nazım Hikmet Ran
Süveyda, kızım hadi git sen eve; ben kapatırım dükkânı," diye babamın sesiyle irkilip başımı veresiye defterinden kaldırdım. Dükkânın ortasında elinde tuttuğu çayıyla duran babama baktım. "Sen çık babacım. Ben kapatırım dükkânı, birkaç işim daha var," dedim ve yeniden bilgisayara yöneldim. Mahalle bakkalı olmak, müşterilere veresiye vermek demekti. Eskiden olduğu gibi hala bizim mahallemizde babam bu yardımlaşma geleneğini sürdürüyordu. Babamın boş vakitlerinde okey oynadığı, modası geçmiş bilgisayardan Excel'de bir tablo oluşturmuştum. Veresiye defterindeki tüm borçları can sıkıntısından aktarıp düzenli bir tablo yapmıştım. Babamın bu tabloya hiç bakmayacağını bilsem de sırf zaman geçirmek için uğraşmıştım. "Kızım, uğraşma şu veresiye defterimle; ben bilgisayardan falan anlamam, bak kolay işimi daha da zorlaştırma benim," diyerek isyan ederken gözlerimi devirdim. "Babacım, seni uğraştıracak bir şey yapmıyorum ki, o iş bende, sen merak etme," dedim sevimli bir göz kırparak.
*******
Ankara Üniversitesinden medya ve iletişim bölümünden mezun olmuştum. Güzel hayallerim vardı; büyük projelerde çalışmak, kameraların arkasında hikayelere can vermek, kendi sesimi duyurmak gibi... Ancak ülkenin ekonomik darboğazında tüm o hayaller, sisli bir sabahın içinde kaybolmuş gibiydi. Sanki önümde görünmeyen bir duvar vardı ve bu duvara her çarptığımda bir parçam daha eksiliyordu. İş bulamıyordum, o büyük projelerse sanki hayal bile edemeyeceğim kadar uzak bir ülkede kalmıştı.
Sonunda kendimi, babamın küçük marketinde avuturken buldum. Günlerim; raflar arasında dolanmak, veresiye defterini düzenlemek ve arada bir gelen müşterilerle ufak tefek sohbetler etmekle geçiyordu. Kitaplara sığınmıştım; onların karakterleriyle dertleşip onların aşklarına, hayal kırıklıklarına ortak oluyordum. Belki bir tür kaçıştı, evet. Kendi hayatımda bulamadığım heyecanı o kitapların sayfalarında buluyor, ama sayfaları kapattığımda aynı sıkıntı üzerime çöküyordu.
Her fırsatta annemin yanına gidip bir kahve eşliğinde iki kelam etmek istiyordum. Ama nerde! Annem, sanki kendi hayatının yerine başkalarının dramını yaşamayı tercih edercesine, Müge Anlı ve Esra Erol'un kadın programlarına dalmıştı. O programların dünyasına öyle bir gömülüyordu ki, evin içinde var mıyım yok muyum umurunda bile olmuyordu. El âlemin dertleriyle dolu o ekrandan başını bir an olsun kaldırıp da beni dinlese, belki ben de biraz rahatlayacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
General FictionYerimden doğrulup ona doğru yaklaşırken parmakları parmaklarımı daha sıkı kavrayıp hızlı bir hamleyle beni kendine doğru çektiği o an... "O senin bana dert bildiğini ben hiçbir dermana değişmem Süveyda. Bütün derdim sen ol yeter ki, ben o derdi se...