12. Bölüm

544 47 5
                                    

Selamlarrrrrr.😍

Biz geldik hem de en uzun bölümle. 😉

Umarım sıkılmadan okursunuz.😍

Oy ve yorum yapmazsanız küsüyormuşum size. 😂

Bölüm sonu yorumlarınızı bekliyorum.🫶

Keyifle okuyun. 🙋‍♀️

Görsellerin telif hakkı var lütfen almayın.🧡

Sen ol, son ol sonsuz ol!

İlk aşkımsın! Sonran yok öncen kayıp.

Olmadı değil, oldu başkaları ama senden sonra hepsi yok oldu...

-Ahmet Batman

İçimde biriken telaşın kıvılcımlarıyla geceyi yara yara ilerliyorduk. Yol, karanlık bir battaniye gibi üzerime serilmiş, sanki nefes alırken bile bir ağırlık hissediyordum. Arabanın içinde sessizlik; öyle bir sessizlik ki, tüm kelimeler boğazıma dizilmiş, dışarı çıkmak için tetikte bekliyordu. Tahir sabah tüm duygularını öyle şeffaf dökmüştü ki, kalbimde onunla ilgili ne varsa bir nebze rahatlamıştı. Ama... içimde hâlâ çözülmemiş bir düğüm vardı. O düğümün adı Ebru'ydu. Onun bizim mahallede oluşu bile şu an içimi sıkıyordu.

Tam dalıp gitmişken Gökçe'nin hafif bir dürtmesiyle irkildim. Koluma dokunmuş, telefon ekranını yüzüme doğru uzatırken

Böyle durumlarda sessizlik bile daha gürültülü olur ya hani, işte öyle bir an dı benim için.

"Bak." Dedi, bakışlarında o mahcup ifadesiyle. Gökçe'nin gözleri bazen en mahrem düşüncelerime kadar süzülebilirdi, ama asla yargılamazdı. Anlardı sadece. Dostluğumuzun hep böyle bir tarafı vardı; sessizce anlaşılır, ama hiçbir şey dile dökülmezdi.

Ekrandaki fotoğrafa gözüm kaydığında mideme kocaman bir taş oturdu. Ebru. Mahalledeki çocuklarla fotoğraf çekilmiş, yüzünde o eski, hep bir adım önde olmayı seven ifadesi. Demet'in ortaokula giden kız kardeşi Beyza da fotoğrafı hikâyesine koymuş: "Yeni edebiyat hocamız." Birkaç kelime, ama bana ağır gelen bir darbeydi bu.

Ebru... O yılların köşesine saklanmış, ama şimdi aniden karşıma dikilmiş anı gibi. Fotoğrafa dikkatle baktım. Zaman onu törpülememiş, aksine parlatmış gibiydi. Evrim geçirmiş dedikleri şey bu olmalıydı. Güzelleşmekle kalmamış, adeta bambaşka birine dönüşmüş. Bir başkasının odasında bulup da haksız yere kıskandığın pahalı bir parfüm gibi... Çekici, gösterişli, fazla kusursuz. O an fark ettim ki, onun o eski, çocukluk hali bile bana bu kadar huzursuzluk vermemişti. Ama şimdi... Şimdi işler daha karmaşıktı.

Ebru'nun burada olması... sanki geçmişin tozunu üstüme serpiyordu. Onun bu kadar yakın olması, yıllar boyunca unuttuğumu sandığım tüm o küçük kıskançlıkları yeniden hortlatıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. Tahir'e bir şey diyemezdim çünkü tekrar aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önüne koymanın bize faydası değil zararı olurdu.

Babaannem. "İnsanın kafasına yerleşen kurt, bazen tek bir kelimeyle gitmez." Derdi doğruydu.

"Bak bana," dedi Gökçe, hafif bir sesle, ama bu seste dostlukla yoğrulmuş bir sıcaklık vardı. Üzülme der gibi.

Başımı ona çevirdim, gülümsedim ama o gülümsemenin altı öyle doluydu ki, tarif etmek bile zordu. Birine içini dökmeden anlaşılmanın verdiği rahatlıkla, ama her şeyi söylemeye cesaret edememenin yükü arasında sıkışıp kalmak gibiydi...

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin