14. BÖLÜM

654 53 14
                                    

Selam canlarım, şu sıralar hem hastayım hem de memleketten annem geldi bu yüzden bölüm birazcık gecikti. 

Oy verip yorumlarda buluşalım olur mu? 

Keyifle okuyun?

Aklım fikrim sende, senin gelişinde,

seni ne zaman göreceğimde,

seni nasıl göreceğimde,

beni görür görmez ne diyeceğinde.

-NAZIM HİKMET-

"Tahir..." Arkamızda ki ses kulaklarımızı tırmalarken hızla Tahir'den ayrılıp arkamı döndüğümde Ozan abi ile Ebru bize doğru yürüyorlardı. Bir anda Tahir belimi sıkıca kavrayıp kendine doğru çekti. O an, Ebru'nun gözleriyle bakışlarımız kesişti. Gözlerindeki soru işareti, aklındaki düşünceleri açığa çıkarıyordu; Tahir'in belime sardığı koluna gözleri kayarken, kaşları çatılmış, suratı asık bir ifade içinde olduğunu fark ettim. Ama Tahir, beni kendine daha da çekince bedenlerimiz arasında bir gerilim oluştu.

"Markete geldik ama İsmail amca dükkânı erken kapamış," dedi Ozan abi, yanımıza yaklaşırken. Yüzündeki sıcak tebessüm, Ebru'ya yönelik olan bakışlarının aksine, bizim bu halimizi sorgulamıyordu. Tahir, Ozan abiye yönelerek, "Biz de İsmail amca," diyerek durumu geçiştirdi. Ebru ise bizi böyle görmenin rahatsızlığını sürdürüyordu. Tahir'in hayatında benim oluşumu bence anlamıştı ama konduramamıştı. Şimdi de böyle görünce anın şoku ve rahatsızlığı yüzüne yansımıştı.

"Önemli bir şeyse ben açayım dükkânı abi," dedim. Ebru tek başına olsaydı belki bunu yapmazdım ama Ozan abiye karşı bu durumu göz ardı etmem imkansızdı. "Yok yok, siz bakın keyfinize," diye yanıtladı "Öyle bir hava alalım dedik. Sigaramı evde unutmuşum, bir paket sigara alırım dedim ama çok da önemli değil, eve gidiyoruz zaten," dedi.

Ozan abi, gülümseyerek, "Tahir, buralardayım, birkaç gün görüşelim kardeşim," derken, Tahir'in yüzündeki sahte gülümseme, içindeki sıkıntıyı gizlemeye yetmedi. "Olur," diyerek onayladı ama yüzündeki asık ifade her şeyi anlatıyordu. Ozan abi, bu durumu sezmiş olacak ki, yüzünde beliren buruk bir tebessümle, "İyi geceler," dedi. Ebru'ya dönerek başını "Hadi," dercesine salladı. O an, Ebru'nun yüzünde beliren kıskançlık o kadar belirgindi.

"İyi geceler," diyerek yanımızdan geçerken, Tahir'in öfkesi o kadar dışa vurmuştu ki, bir cevap dahi vermeden elini belimden çekip hızla elimi tutup yürümeye başladık. Ama yürümekten çok, ben Tahir'in arkasında sürükleniyordum. Kalbim hızlı hızlı atarken, içimdeki karmaşa artıyordu.

Ana yola çıkınca, nefes nefese "Tahir..." dedim, öfkeyle duraksadığımda o da bir an için durdu. Yüzüme bakarken, ne yaptığını anlamaya çalıştığını görüyordum; gözleri, öfkesinin pençesinden kurtulamamış gibiydi. "Süveyda," dedi, sesindeki ton sert ama bir yandan da kırılgandı. Bir an elini bıraktım, bileğimi çektiğinde acımıştı; hissettiğim ağrı, aramızdaki gerilimi daha da artırdı. Bileğimi ovuştururken, gözü oraya kaydı. Sert tavrının aksine, şimdi daha yumuşak bir şekilde bileğimi tutarak, "Canını mı yaktım?" diye sordu.

Başımı salladım, çünkü canımı yakmıştı. O an, içimde bir şeyler kırıldı. Her Ebru'yu görüşümüzde böyle mi olacaktı? İçimde bir korku büyüyordu; bu aşkın kıskançlığı, beni zayıf düşürüyordu.

İçimdeki kargaşa öyle bir patlama noktasına gelmişti ki, dilimin ucuna gelen sözler bir türlü yüzeye çıkamıyordu. Gözlerim Tahir'in öfkeli bakışlarında kaybolmuşken, Ebru'nun varlığının yarattığı tahribatı düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. İki yanımda yükselen duygular bir yanda kargaşa, diğer yanda öfke.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin