8. BÖLÜM

744 63 14
                                        

Selamlar😍 up uzun bir bölümle geldim size🥳
Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen eksik etmeyin.
Destekleriniz benim için çok önemli.
Hepinizi öpüyorum.😘
Keyifle okuyun.🫶

Sevmeyene karınca yük,

Sevene filler karınca.

Dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca...

Şems- Tebrizi

"Yenilmek... meğer ne büyük bir erdemmiş. Bunu öğrendim. Ruhu ateşle yoğururmuş, insana kendi küllerinden yeniden doğmayı öğretirmiş. Ama yenik düşmek... Koca dağların ardına saklanmış, gözyaşının en saf halini bulurmuş insan. Öylesine duru, öylesine berrak ki... Sanki bir derenin akışında kaybolurmuşsun gibi. Ama o derenin suları, yalnızca benim değil, onun da iziyle doluymuş.

İki gönül bir olunca, yenilmek bile bir başka tat taşırmış meğer. Sanki o eski kervansarayların kapıları ardına kadar açılır, içeri dolan güneş ışığı ruhu aydınlatırmış. Anadolu'nun toprakları, dağların arasında yankılanan o eski türkülerde olduğu gibi; acının, sevincin, aşkın ve ayrılığın içinde kaybolur, yeniden bulurmuş insan kendini. Bir yürek, diğerine karıştığı o an... yenilgiler zaferlerden daha kıymetli oluverirmiş.

"Yenilmek bazen kazanmanın en güzel yolu olurmuş. Sevdiğinle omuz omuza verdiğinde, hiçbir yenilgi insanı kedere boğmazmış. İki gönül, iki rüzgâr gibi birbirine dolanırsa, o an anlarsın ki, yenilmek de aşktandır. Yeter ki iki gönül bir olsun. Yeter ki her yenilgi, her düşüş bir aşka dönüşsün." Derdi babaannem hep. Şimdi, o sözlerini daha derinden, daha bir içimde hissediyorum.

İki gönül, iki rüzgâr gibi birbirine dolandığında, bizim yenilmemizde aşktandır. O aşk ki, yenilginin bile içinde bir zafer barındırır. O yüzden, yenilmek de bir erdemdir; yeter ki ikimizin gönlü bir olsun, yeter ki her yenilgimiz bir aşka dönüşsün...

***** 

Üsküdar'dan Kağıthane'ye yarım saat süren yolculuğumuz nihayet son buldu. Lüks bir sitenin demir kapısından geçip, özel otoparkına girdik. Arabanın motoru sustuğunda, İstanbul'un Ankara'ya kıyasla daha kavurucu, daha ağır havası yeniden yüzüme çarptı. Nefes aldıkça ciğerlerime dolan bu yakıcı hava, sanki tüm hücrelerimi birer birer sarhoş ediyordu. Başımda yankılanan keskin ağrıyı yok sayarak etrafıma baktım. Burası, gösterişin ve soğuk mermerin adeta el ele verip minik bir şehir kurduğu, seçkin insanların dünyasıydı.

Tahir, bagajdan çantalarımızı indirirken Gökçe ile ben onun her hareketini sessizce izliyorduk. Abim benim çantamı, Tahir ise Gökçe'nin minik bavulunu eline aldığında, bir an için onların bu ağır ve kasıtlı hareketlerini anlamaya çalıştım. Tahir bagajı kapattı, abim arabayı kilitlerken biz çoktan lüks binanın kapısından içeri girmiştik. Asansöre doğru yürürken abimin arkamızdan gelen aceleci adımlarını duydum. İçimde tarif edemediğim bir huzursuzluk belirdi; sanki abim bir şeylerin farkına varacakmış gibi bir his kapladı ruhumu. Belki de bu tamamen aklımın bana bir oyunu, belki de kalbimin çırpınışıydı. Abim yanıma gelip göz kırptı, kolunu omzuma doladı ve birlikte asansöre bindik.

Asansöre geçtiğimizde ve Tahir'in hemen sağında durduğumda omuzlarımız birbirine değdi. O an, içimde patlayan fırtına koptu; kalbim düzensiz bir davul gibi vururken, yüzüme dolan sıcak kanın alev alev yandığını hissettim. Nefesim birbirine karıştı, dünya o daracık asansör kabininde küçülüp yok oldu. "Aşk" dedikleri bu muydu? Ruhun hem yanıp hem serinlediği, insanın hem ağlayıp hem güldüğü o delice duygu seli... Tahir'in varlığı, zihnimde bir kasırga gibi dönüp dolaşıyor, tüm düşüncelerimi darmadağın ediyordu. Onun kokusu, sesi, bakışı... Sanki tüm evren onun etrafında dönüyor, beni de peşinden sürüklüyordu.

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin