KKD36

1.1K 169 39
                                    




Dünya durdu. Ben durum. Ellerim titredi, sanki İzmir, birden daha da soğudu. Yutkunmaya çalıştım, yapamadım. Dudaklarımı araladım, kapattım. Bir şey demek istedim. Arkamı dönüp, Atlas'ın boynuna atlamak istedim. Yapamadım. Gözlerim kapandı. Bana yaklaştığını duydum.

"Sahra çok endişelenmiş, onunla konuşur musun?" Arkam ona dönüktü. Telefonu uzattığı eline baktım, saçlarım rüzgarla yüzümü örttü. Titreyen elimle, telefonu tuttuğu eline değdim. Gözlerim kapandı. Isındım. O an, buz kesen İzmir'e inat, sıcacık hissettim.

Telefonu kulağıma götürdüm.

"Seni öldüreceğim!" diye bağırdı Sahra. "Neden kapalı telefonun?!"

"Şarjım," diyebildim konuşabildiğinde.

"İyi misin?" dedi endişeyle.

"Evet," dedim.

"Atlas seni eve getirsin, evde bekliyorum." Gözlerimi kapattım. "Taksiyle gel. Sakın yürüme, hava çok soğuk. Hasta olacaksın."

"Tamam," dedim ve telefonu kapattığımda, Atlas'a uzattım. Bakışlarını yüzümde hissediyordum.

"Uzunsun," dedi keyifli sesiyle. "Yüzünü tam göremememe rağmen çok güzelsin de. Sesin de güzel. Nasıl bir sevap işlemiş olabilirim ben?"

Güldüm. Ağlamak istiyordum ama güldüm.

"Bakmayacağım sana," diye mırıldandı. "Biraz yanımda oturur musun?"

Yutkunmaya çalıştım. Başımı salladım.

"Kahve alacağım," dedi. "Şu ileriden. Beni bekler misin?"

"Hıhı," gibi bir ses döküldü dudaklarımdan.

"Bekle beni!" dedi heyecanla, gitmemden korkarmış gibi. O uzaklaştığında, yavaşça kalktığım yere oturdum. Bostanlı sahilinde, zamanında sevgilimin göğsünde, hiç üşümeden oturduğum yerdeydim. Ahşap, boydan boya yerleştirilmiş oturma alanında çok kişi yoktu. Etrafı izledim. Zaman durdu, dünya durdu, ben durdum. Bekledim. Ben onu çok beklemiştim, biraz daha bekleyebilirdim. Elim, duracakmış gibi atan kalbimin üzerine kapandı.

"Dayan," dedim ağlar gibi. "Yalvarırım dayan. Ona son kez sarılamadan duramazsın. Bunu bana borçlusun!"

Sanki kalbim, bana inat daha da hızlı attı. Vücudum kasıldı. Elim çantama gitti. Kullanmak istemesem de, ilaç kullanmam gerekiyordu. Pembe küçük ilacı dudaklarımın arasına yuvarladım. Sakinleştirici etkisi de vardı, başka türlü Atlas'ın yanında duramazdım. Dayanamazdım.

"Geldim," dedi nefes nefese. Ona baktığımda, şapkam yüzümü örtüyordu. Karanlıktı hem. Gülümsüyordu.

"Ekstra shot, yağsız sütlü latte," dedi bardağımı bana uzatırken. Büyük boy almıştı. Sevdiğim gibi. "Umarım seviyorsundur," dedi. "Ben latte sevmezdim lisede, onu hatırlıyorum. Ama şu an sevdiğime göre sen alıştırmış olmalısın." Yanıma oturduğunda, rüzgar onun kokusunu bana getirdi. Büyük bardağı ellerimin arasına aldım. Ben de ona kadar büyük bardakta içmeyi sevmiyordum. Onunla daha çok konuşabilmek için, kahve saatimiz uzun olsun diye büyük bardakta içmeye alışmıştım.

"Sevdiğim her şeyi sen bana sevdirmişsin gibi hissediyorum," dedi. "Ben galiba seni çok seviyorum." Geçmiş zaman eki kullanmaması, ilaç içmeme rağmen kalbimi daha da hızlı attırmıştı.

"Ben kendimi seninle sevdim," dedim çekinmeden. Sesimi tanımasından korkmadan. "Sana da kendini sevdirebilmiş olmam beni mutlu eder."

Güldü. Başını eğdi. Gözlerinin kısıldığını görmedim ama biliyordum. Onu çok iyi tanıyordum.

"Anılarımda kızıl kahve saçları olan bir kadın var. Onu hatırladığım an, kalbimin atışları değişiyor. Belki yüzü gözlerimin önüne gelmiyor ama kalbim onu tanıyor. Biliyorum. Sensin o."

Kahvemden bir yudum aldım.

"Beni BOSPA'ya götürebilecek tek insan sensin."

Kahkaha attım. Durdu, gülüşümü izledi.

"Çok eğlendik ama o gün," dedim.

"Taşıdığım çantaları hatırlıyorum sadece!" dedi yapmacık bir sinirle.

"Batu'nun biz sutyen seçerken kafasına geçirdiğini hatırlamıyor olamazsın."

"Yaşlı bir teyzeden dayak yediğini hatırlıyorum."

Güldüm. "Yedi," dedim. "Gerizekalı," dedik aynı anda.

"Çeyizimizi mi diziyordun?" dedi şakacı bir tonla.

"Kırmızı yeşil koltuk seçmeye gittik oradan sonra!"

"Saçmalama!" dedi heyecanla. "Sen kırmızı yeşil koltuk aldıracak mıydın bana?!" Ona baktım. Korkmadan, çekinmeden. Yüzümü tanımasından korkmadan.

"Sen.." dedi kaşları çatılırken. "Sen."

Başımı salladım. "Ben," diye fısıldadım.

"Fikrini ne değiştirdi?" dedi yüzü ciddileşirken. "Karşıma çıkmamak için kararlıydın."

"Benim vaktim yok," diye fısıldadım. "Ben seni çok bekledim Atlas, daha bekleyecek gücüm yok."

"Benden vazgeçecek misin?" dedi, bu onu üzmüş gibi.

Gülümsedim. "Kendimden vazgeçerim, senden yine vazgeçmem."

"Serhat Amcanın silahı masaya koymasının sebebi sendin, değil mi? Kızgın bana, hatırlamıyorum diye."

Omuz silktim. "Baba işte," diye mırıldandım.

Gözlerime baktı doya doya. Baktı. Hatırlamak istedi. Yapamadı. Bu onu üzmüş gibiydi. Titrek bir iç çektim.

"Demek beni kırmızı yeşil koltuğu kabul edecek kadar seviyordun," dedi ortamdaki kasvetli havayı dağıtmak ister gibi.

Güldüm. "Hala seviyorum," dedim. "Hatırlamayan sensin, bende değişen bir şey olmadı."

Bakışları kısıldı. "Özür dilerim," diye fısıldadı.

"Dileme," dedim. "Hiçbir şey senin suçun değildi."

"O kaza neden oldu?" dedi öfkeli sesiyle. "Anlamıyorum. Yemin ederim anlamıyorum."

Gözlerimdeki yaşları tutamadım. Elim kalbime gitti, doğrulmaya çalıştım. Ayaklanıp bana yardım etmeye çalışsa da onu durdurdum. Karşısına geçtim. Gözlerine baktım doya doya. Dudaklarımı araladım. "Benim yüzümden," dedim tüm cesaretimle. "Bana yetişmeye çalışıyordun. Annenin acısını tekrar yaşattım sana. Ben yaptım bunu." Kelimeler dilime, göğsüme batıyordu. Kanatıyor, kanatıyor, çok acıtıyordu.

Bostanlı terasında, güzel anılar biriktirdiğimiz her bir anı arkamda bıraktım, sevgilimi arkamda bıraktım, tüm gerçekleri yüzüne çarptım. Ben sadece son kez, gözlerine bakabilmek istedim. Bekledim. Adımı hatırlasın istedim, bana bağırsın, kızsın istedim. Yapmadı. Yapamadı. Onu orada bırakıp, ölü gibi duran bedenimi, zorla eve sürükledim.

Onsuz uyuyamazdım ben, şimdi onsuz uyudum soğuk yatağımda; ilaçlarla. O yokken ilaçlara mahkumdum, o geldiğinde, bırakacağım ilk şey ilaçlar olacaktı. Bu beni öldürecek olsa da.

KIRIK KALP DURAĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin