°°°°°°

171 14 48
                                    

Balkondan ayrılıp bahçede turlamaya karar verdiğimde saat 5 e yaklaşıyordu. Birazdan gün doğacaktı. Kendime bir kahve alsam iyi olurdu. Çalışanlar daha gelmemişti. Zaten mutfakta da kahve makinesi vardı kendim rahatça yapardım.

Bu saate kadar yıldızları izlemiş ve sakin bir gece geçirmiştim. Günümün de sakin geçmesini dilerdim.

Mutfaktan kendime oldukça yoğun bir kahve alıp bahçeye çıkmıştım. Bahçe çok sade ve genişti. Dışarıda kapıda bekleyen korumalar duruyordu. Aklıma gelen fikirle İçeri girdim ve korumalara kahve yaptım. En azından evin çevresinde bekleyenlere yetecek kadar.

Yeliz'i yanıma sessizce çağırdım. Ona nedense çok kanım kaynıyordu. Eşinden şiddet görmüştü zamanında. Çocuğunu düşürmüştü. Ama artık iyiydi. Ona destek olmuştum epey bir süre. Beklenenden daha kısa sürede ayağa kalkmış ve hayata yeniden tutunmuştu.

Bahçede kahvemi yudumlarken Yeliz'e kafamla tezgahı işaret ettim. Kahveleri gördü ve demek istediğimi anladı. Bana teşekkür edercesine bakarken kafamı  salladım.

Bizim için uykusuz kalıyorlardı. Her ne kadar para veriyor olsam da vicdanım el vermiyordu.

Güneşin doğmak üzere olduğu turunculaşan gökten belliydi. Hava çok tazeydi. Keşke erken kalkmış olsaydım, yani gece uyuyabilseydim ama nerde.

Güneş doğmuş, saat 8 olmuştu. Ben manzara dalmışken zamanın nasıl geçtiğini unutmuştum tabi.

Gözümü kapatmış kuş cıvıltılarını dinlerken geceliğin üstünden omzuma çarpan sıcak bir nefes hissettim. Bedeni neredeyse bedenime yaslanmıştı.

Leya: Ne o, sabah sigara içmiyor musun?

Yağız: Sabahın -Sağ elimin baş parmağını çıplak boynumun sağ tarafından aşağı doğru bir yol çizerek indirdi- taze kokusunu tercih ederim.

Leya: Ya, öyle demek.

Arkamı döndüm. Karşımda beyaz bir t-shirt ve siyah bir eşofman giymiş Yağız duruyordu.

Leya: Akşama hazırlan, Artan Zarifoğlu bir davet düzenleyecek. Biz de orada olacağız.

Tehditkar bakışlarım ve emir veren sesim her zamanki gibi çıksa da Yağıza karşı yumuşamıştım. Omzuna çarparak İçeri girdim ve üstümü değiştirmeye gittim. Günlük kıyafet giyme zamanıydı.

:3

Lacivert elbisemin iplerini düzelttim. Göğüs dekoltesi derin değildi ama sırtı oldukça açıktı. Ayaklarıma kadar ulaşan biraz kabarık ve yırtmaçlı bir elbiseydi.
Yıtmaç iddialı denecek kadar yukarıda duruyordu. Elbisenin rengi olabildiği kadar koyu bir lacivertdi.

Küçük beyaz bir çanta aldım. Bantlı topuklu ayakkabılarımla aynı renkti. Beyaz pek kullanmasam da bugün güzel olmuştu. Beyazın anlamı bana uygun değildi. Ben masum veya saf değildim. Temiz hiç değildim. Kan vardı ellerimde. Bunu artık üzülmeden söyleyebilmek bir başarıydı.

Kanlı bir başarı.

Aşağı inip birkaç dakika Yağız'ı bekledim. O da geldiğinde çıkmaya hazırdık. O da benim kıyafetmin renginde bir takım ve beyaz gömlek giymişti. Bilinçaltı denen şeyin etkisinin farkındaydı.

Kolunu bana uzattığında koluna girdim. Centilmen görünüyordu. Ama sadece görünüyordu. O asla centilmen değildi. Olmasın da zaten. Böyle gayet iyi.

Arabaya bindik. Şoför bizi bırakıp arabayı başka yere götürdü.

Gölge: bir şov yapmak ister misin Perde?

Elini bana uzattı.

Perde: istemez miyim gölge. Kralını yapalım.

İçeri girince bakışlar bize ve birleşmiş ellerimize döndü. Onlar için felaket bizim için zaferdi.  İnsanların bakışları kesinlikle bana gaz veriyordu. Gözlerindeki saf korkuyu hissetmek beni motive ediyordu.

Korkudan beslenen iki insan,
Kana bulanmış elleri birleşik
Ve tek beden gibilerdi.

Korku hiç bu kadar cazip olmamıştı.

İnsanlar önlerine bakar gibi yapmaya çalışsa da becerememişti kimse. Perde ve Gölge' yi böylesine yakın görmek onlar için kıyamet demekti.

Haklılardı

Kıyamet geliyordu.

Biz beraber öndeki masaların yanına girmiş ve tanıdıklara selam vermeye başlamıştık. Gözlerim kalabalıkta Artan'ı aradı. Sonuçta bu onun davetiydi.

Yağız bana baktı ve gözleriyle sağ tarafı işaret etti. Artan oradaydı. Her ne kadar Yağız artık elimi tutmuyor olsa da yakınımda varlığını hissettirecek şekilde duruyordu.

Leya: Merhaba Artan bey.

Artan: Merhaba Perde. Bakıyorum da Perdelerin örttüğü karanlıkta bir gölge bulmuşsun.

Bu aşırı mükemmel (!) esprisinin üzerine öldürücü bakışlarımdan birini ona göndermiştim.

Leya: Artan Bey 10 saniye içinde yapabileceklerimi teker teker detaylarıyla listelememi ister misiniz?

Bu sefer gülme sırası ben ve Yağızdaydı. Espriydi ama ciddi bir espriydi.
Öldürücü olanından.

Leya: espri yapma seansınız bittiyse davetiniz için teşekkür ederiz.

"Teşekkür ederiz" cümlesi ağzımdan iğrenir gibi çıkmıştı. Artan bize -aslında direkt bana bakıyordu- beğeni ile baktı.

Artan: Çok güzelsin perde.

Bir şey dememe fırsat kalmadan Yağız söze atladı.

Yağız: Ben de kendisini çok beğeniyorum. Beğenilmeyecek gibi değil, öyle değil mi.

Gülümsedi ve kadehi sorarcasına tuttu. Ama asla bir soru değildi bu.

Elini sırtıma koydu. Baş parmağı yine rahat durmamış ve orayı biraz okşamıştı. Az önce yaptığı şey gerçekten hoşum gitmişti itiraf etmeliyim.

Normalde başka biri olsa kıskanır ve karşıdakine karşı kin besler. Ama Yağız zaten olan bir şeyi, gerçeği söylediğini karşı tarafa söylemiş ve elini sırtıma koymuştu. "o güzel ve senin değil benim yanımda" mesajı.

Etkilendim Gölge.
Çok etkilendim.

Artan dayanamayıp yanımızdan ayrıldığında herkesten uzakta kalabalığı izliyorduk.

Yağızın eli artık sırtımda olmasa da bedeni arkamdaydı. Biraz yaklaşıp kulağına fısıldadım.

Leya: Beğenilmeyecek gibi değilim ha.

Yağız: Evet değilsin.

Leya: Sen de beğendin yani.

Yağız bana daha da yaklaştı.

Yağız: İleride "keşke sadece beğenmiş olsaydı" diyeceğin kadar.

Güldüm, alaycı bir gülüşü bu.

Leya: Ben pişman olmam Gölge, ben pişman ederim.





Hop kestik.

787 kelime iyi bence.

E bunlar yürüyen libido.

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Galp❤️



Perde Ve Gölge • LYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin