yemek hazırdı ve çok güzel görünüyordu. servise hazırladıktan sonra önlüğü çıkardım ve mutfaktan çıktım. birkaç müşteri daha vardı ve hoseok onlarla ilgileniyordu. cam kenarındaki masaya ilerledim ve servisi yaptım.
sapık alfa oldukça şaşırmışa benziyordu. ellerimle ona japchae hazırlamamı beklemiyordu galiba; doğal olarak. karşısına oturdum ve genişçe gülümsedim.
"hadi! baksana tadına."
o da gülümsedi ve hemen çubuklara uzandı. ilk lokmasını aldıktan sonra gülümsemesi genişledi. yutkunduktan sonra konuşmaya başladı.
"çok güzel olmuş her zamanki gibi. ellerine sağlık."
"ne demek, afiyet olsun."
kollarımı bağladım ve iyice arkama yaslandım. o iştahla yemeği yerken hoseok bıkkın surat ifadesiyle yanımıza geldi. "off, çok sıkıcı. seni de işe aldım, haberin olsun. ne de olsa kimsenin geleceği falan yok."
işaret parmağıyla alfayı işaret etti ve konuştuktan sonra yanımızdan ayrıldı.
"sen mi? ne alaka ya?" sorduğum soruya karşılık gülümseyerek cevaplamıştı beni. hâlâ sağlıklı görünüyordu.
"garson arıyormuşsunuz. ben de işi almak istedim. n'olmuş yani?"
hoseok'u boğazlamamak için hiçbir sebebim kalmamıştı artık. hani o mandalina alfa için asmıştı o ilanı?
"senin gibi korkak bir alfanın bir işte çalışmak isteyeceğini düşünmek komik."
son lokmasını yutmuştu. yüzü düşmüştü ama umrumda değildi. doğruları söylüyordum ben.
"su getirebilir misin?" gözlerini benim dışımda her yerde gezdirerek konuşmuştu. utanmıştı belki de. şaşırtıcıydı son zamanlarda.
kalktım ve tezgahın arkasındaki dolaptan bir şişe su aldım. boş bir bardakla beraber masasına bıraktım. "teşekkürler." sadece başımı salladım ve tekrar kasanın başına geçtim.
bir süre sonra yüzünü yellemeye başlamıştı. şişeyi kafasına dikmiş ve bitirmişti. gözleri kızarmaya başlamıştı. "ne oluyor be ona?" hoseok sorduktan sonra hızla onun yanına gitmişti. ben ise karşımdaki müşteriyle ilgilenmeye devam etmiştim.
"namjoon! sana inanamıyorum!"
hoseok'un bağırmasıyla diğer müşterilerden özürler dileyerek onların yanına gitmiştim. "ne yapmışım da bağırıyorsun herkesin içinde?" sapık alfanın ağzını inceliyordu. sinirli suratıyla bana döndü.
"yemeğe mantar mı koymuştun? adamın alerjisi varken hem de!"
kaşlarımı havalandırdım ve şaşırmış gibi yaptım. "öyle mi yapmışım? hem ben nereden bilebilirdim ki? üzgünüm."
arkamı döndüm ve tekrar kasaya geçtim. bu sırada hoseok telefonla ilgileniyordu. panik bir kişiliği vardı. ambulans çağırırdı muhtemelen. sapık alfa ise büyüttüğü gözleriyle bana bakıyordu.
sırıtarak ona bakmaya devam ettim. o kadar da abartılacak bir şeyi yoktu. hiçbir zaman da olmamıştı. ilk gözlerini kaçıran o oldu.
eğer burada çalışmaya başlayacaksa bazı şeylere katlanması gerekiyordu; özellikle de bana.
sapık alfa.
**
seokjin
hoseok'un ambulansı çağırmasının ardından hastaneye gitmiştik. kendisi de benimle gelmişti. biraz endişelenmişti benim için sanırım ya da kafesinde birinin öldüğünün duyulmasını istemiyordu. bilmiyorum.
şimdi ise evime gelmiş ve koltukta uzanarak tavanı seyrediyordum.
namjoon benim için yemek yapınca oldukça sevinmiştim.
yıllar sonra beni görünce belki de aramızdaki buzlar erimiştir diye düşünmüştüm ama görülen o ki aramızda olan şey kocaman bir buz dağıydı.
gözlerimi kapattım ve şakaklarımı ovmaya başladım. sessizlikten çok hoşlanmazdım. aklıma eski anıları getirirdi. ayrıca ilk defa ailemin yanından ayrılıyordum; pek alışkın değildim.
bir süre sonra uykum gelmeye başlamıştı. tam uykuya dalmak üzereydim ki üst kattan sesler gelmeye başladı.
hadi ama! uyuyacaktım ne güzel. seslerin kesilmesini bekledim ama tam tersine sesler artmıştı. kahkahalar atılıyor, bağırışıyorlardı. hatta şarkı da açmışlardı; mükemmel.
daha fazla dayanamadım ve ayaklandığım gibi dairemden dışarı çıktım. bu kadar gürültüye alışık değildim. hızla yukarıya çıktım ve üst dairenin zilini çaldım.
bi'kaç saniye sonra kapıyı açan omegayla gülümsememe engel olamadım. üst dairemde mi yaşıyordu yani? çatık kaşlarına ve büzülen dudağına bakılırsa o pek memnun olmamıştı.
o dudaklara bakmadan duramazdım zaten.
"ciddi misin sen ya?! ne işin var kapımda? yeni komşu sen misin yoksa?! tanrım! başıma bunlar da mı gelecekti?!"
verdiği gereksiz tepkinin bitmesini bekliyordum. benim gibi bir komşusu vardı işte.
bir insan daha ne isterdi ki?
tam konuşmak üzereydim ki başka bi' feromonun kokusunu aldım. kokudan anladığım kadarıyla bir alfa feromonuydu. baskın bir feromon olduğu belliydi.
"bu kokunun olduğu bir yerde nasıl durabiliyorsun?"
yüzümü buruşturarak sormuştum ki o sırada içerden bir kaşında piercing olan, bir kolu tamamen dövmeyle kaplı ve baya kaslı bir alfa çıkmıştı. nereden mi anlamıştım? çünkü neredeyse çıplaktı!
altında sadece siyah bir eşofman vardı.
"kimmiş gelen namjoon-ah?"
geldiği gibi kolunu namjoon'un omzuna atmıştı. bu heriften hiç hoşlanmamıştım.
"sen önce kendi kokuna hâkim olmayı öğren!"
sinirlendiğim feromonlarımdan da belli oluyordu. ne yapabilirdim ki? bu manzara karşısında sinirlenmemem mümkün değildi.
"neyin oluyor bu dallama senin?"
başımla çıplak alfayı göstermiştim. başka dallama da yoktu zaten, kimi kastettiğimi anlayabilirdi.
"sanane."
"ne demek sanane? kim bu alfa?"
gittikçe sinirleniyorduk ve feromonlarımız birbirine karışıyordu.
"seni ilgilendir-
dallama sırıtmış ve omeganın yanağını okşamıştı.
"yatak arkadaşıyız."
**
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.