3.5

220 15 0
                                    

"Hoşgeldin İpar!"

"Hoşbulduk Bulut!"

Ayakkabılarımı çıkarır çıkarmaz kapıyı bana açan Bulut'a sarıldım. Bir an için dengesini sağlayamayıp geriye doğru sendelemiş olsa da hemencecik toparlanmıştı. Ondan çekildiğimde sırtımdaki çantayı çıkarıp bir kenara koydum. Ardından üzerimdeki montu çıkarıp askıya astım. "Geleceğinden haberim yoktu, neden geldin?"

"Rüzgar Bey bana ders çalıştıracaklar da, onun için geldim. Paşamın ayağına kadar geliyoruz." Söylediklerimin ardından Bulut'un kahkahası duyuldu sonra da hemen arkasında beliren Rüzgar'a kaydı gözlerim. "Ben sana istersen ben de gelebilirim demiştim. Yalan yanlış şeyler söyleme millete." Omuzlarımı silktim.

"Muhabbetinize doyum olmaz ama ben gidiyorum İrem'i bekletmeyeyim daha fazla."

"Aşağıda mıydı? Gelirken görmedim."

"Allah Allah, kapının önündeyim demişti ama."

"Neyse, selam söyle. Görüşürüz." Bulut ile vedalaştıktan sonra en sonunda Rüzgar'a döndüm. Aramızdaki mesafeyi kapatarak ona sarıldım. Yaptığım aslında aptalcaydı ama çok içimden gelmişti. Saniyesinde belime dolanan kolları sayesinde de mutluluğum kat be kat artmıştı. Kollarından çıkıp hafifçe geriye çekildim. "Hoşgeldin."

"Hoşbulduk." Arkamı dönüp yerdeki çantamı aldım ve tekrardan Rüzgar'a döndüm. "Ee başlamıyor muyuz çalışmaya?" Gülümsedi.

"Geç odama ben geliyorum hemen." Başımı onaylarcasına sallayarak odasının yolunu tuttum.

Odasına varır varmaz çalışma masasına ilerledim tekerlekli sandalyesini hafifçe geriye doğru çekip oturdum ve çantamı da bir kenara bıraktım. Cebimden telefonumu çıkarıp anneme kısa bir bilgilendirme mesajı attım. Anneme mesaj attıktan sonra birkaç mesaja daha cevap verirken ayaklarımla yerden güç alarak oturduğum yerde kendimi döndürüyordum.

Dönerek bilmem kaçıncı turumu atarken sandalyenin sert bir şekilde durdurulmasıyla refleks olarak kollarım sandalyenin kenarlarına gitti, ancak tutunduğum sandalyenin demir yüzeyinin aksine bir çift eldi. Kafamı kaldırır kaldırmaz kesiştiğim yeşiller de ellerin sahibinin kim olduğunu açıklıyordu.

Ellerin sahibinin kim olduğunu düşünmem bile mantıksızdı, evde bizden başka kimse yoktu. Bunu salaklığıma değil, anlık korkuma yormayı yeğliyordum şu anda.

Rüzgar'ın yalnızca 4-5 uzağımdaki yüzü düşünmek istemeyeceğim şeyleri düşündürtüyordu bana. Yeşilleri şu ana kadar gördüğüm en koyu halindeydi, çok yoğun bakıyordu. Gözlerim dudaklarına kaymamak için oldukça büyük bir savaş verirken gözlerinin daha derinine bakmaya çalıştım. Belki beynimi gözlerinin daha derininde görebileceğim, Rüzgar'ın dudaklarından daha ilgi çekici bir şey ile kandırabilirdim.

"Başın dönmedi mi?" Kaşlarım çatıldı.

"Anlamadım?"

Hafifçe eğilip güldü. Bu durum fark ettirmeden daha da yakınlaşmamıza sebebiyet vermişti ancak kısa sürdü. Tekrardan kafasını kaldırdı ve gözlerime döndü. "Çok hızlı dönüyordun diyorum, durdurmasam belki de düşebilirdin. Başın dönmedi mi?"

Başımı sandalyeden çok sen döndürüyorsun bence.

"Başım mı? Yoo, hiç farkında değildim. Dönmedi yani." Kafasını anladım dercesine sallamıştı.

"Ellerini çekecek misin? Vaziyetimizden çok da rahatsız değilim ama bel fıtığı geçirmek üzereyim."

Ellerimi ışık hızıyla ellerinin üzerinden çekerken tüm vücudumun kıpkırmızı kesildiğini hissediyordum. Rüzgar'a bakmadan sandalyeyi masaya doğru çevirdim ve yere attığım çantamı uzanarak aldım. Çantamı kucağıma yerleştirip hafifçe kenara kayarak Rüzgar'ın da oturması için alan tanıdım. Rüzgar getirdiği sandalyeyi açtığım boşluğa yerleştirdi ve oturarak yanımdaki yerini aldı. Çantamın fermuarını açarak içinden getirdiğim kitap ve defterleri çıkardım.

Güzel Kokulum | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin