Bölüm 26 | Hayatıma Merhaba De

60 15 0
                                    

Cihan, çoktan boşalan kahve kupasını ellerinin arasında öylece döndürdüğünde onu bu anıların içerisinden çıkarmanın biraz zor olacağını anladım. Elimi gözlerinin önünde sallayarak onu yeniden dünyamıza getirmeye çalıştım.

"Cihan?" dedim başımı endişeyle eğerek. Cihan bir anda gözlerini kırpıştırdı ve bu büyülü geçmişten sıyrıldı.

"Öyle işte... Bilge'nin o yemek davetinden sonra altı arkadaş, Sarıkule Anadolu Lisesinde gururla göğsümüzü kabartarak dolandık durduk senelerce. Aramızdan birine bir şey olsa diğer herkes ona kanat olurdu."

"Bir şey daha sorabilir miyim?" dedim merakla gözlerim kolyesinde takılı kaldığında. Cihan onay verircesine gözlerini kırpıştırdı.

"Kolyen. Çok orijinal duruyor da... Bir anlamı var mı?" Cihan'ın parmakları yılan motifinin üzerinde dolandı. Kolyenin ucundaki gümüş parçayı tutup gözlerinin önüne getirdi. Zaten siyah ipi o kadar uzundu ki bunu yapması zor olmadı. Yüzünden buruk bir gülümseme geçtiğinde kolyeyi bıraktı.

"Ekibin bana hediyesiydi. Yılan Cihan derlerdi bana. Aramızda bir espriydi. Hediye ettiklerinden beri boynumdan hiç çıkarmadım." Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Dokuz yıl. Liseye başladıklarından bu yana geçen koskoca dokuz yıl. Bunca süre hala arkadaşlarının verdiği kolyeyi takması beni şaşırtmıştı. Sahiden de arkadaşlarını ailesi yerine koymuş olmalıydı.

"Onlara çok değer veriyorsun değil mi Cihan?" dediğimde dişlerini sıktığını fark ettim. Gözlem yapmada fena sayılmazdım. Bu yüzden Cihan'ın yüzündeki ifade değişikliğinden eskiden verdiği değerin şu anda verdiği değerle ölçüşemeyeceğini anlamam uzun sürmedi. O yılların etkisi zamanla azalmış olmalıydı.

"Evet, veriyordum. Veriyorum. Herkes verir." gibi bir şeyler söyleyerek cümlesini toparlamaya çalıştı. Daha fazla soru sorup onu sıkmak istemeyerek gülümsedim.

"Hikaye için çok teşekkür ederim, Cihan. Bunlara kitapta yer vereceğimden emin olabilirsin." Bu söylediğim üzerine Cihan biraz daha yumuşayarak başını salladı ve gülümsememe karşılık verdi. Tam üzerimdeki battaniyeyi çekerek içeri girmek üzere ayağa kalkıyordum ki yoldan gelen araba sesiyle ikimiz de dikkatimizi o yöne çevirdik. Karanlığın içerisinde farları yanıp sönen araca bakmaya çalışarak doğruldum. Cihan benden daha çevik davranarak hızlı adımlarla arabaya doğru yürüdü. Arabadan iki kişinin indiğini görsem de tam olarak yüzlerini seçemedim.

"Cihan'ım!" Ege'nin neşeli sesini duyunca gecenin bu saatinde gelmiş olmalarına şaşırarak ayağa kalktım. Oysa Kadir, yarın geleceklerini söylemişti. Cihan, Ege'nin bir anda üzerine yığılırcasına sarılışına karşılık verdi. Ege, arkadaşlarının yanında bambaşka biriydi. Çok daha sıcak ve neşeli birine dönüyordu.

"Hoş geldin." dedi Cihan biraz kırgın, biraz benim kadar şaşkın ve biraz da soğuk bir sesle. Ege, Cihan'dan ayrıldıktan sonra eliyle Arya'yı gösterdi.

"Amerika'dan bir konuk getirdim bize." dedi kocaman gülümsemesiyle. Arya biraz çekingen bir tavırla kollarını birleştirdi ve Cihan'a ufak bir baş selamı vermekle yetindi. Arya'nın Ege kadar samimi bir tepki vermemesine hayret ederek onları izlemeye devam ettim.

"Sen de hoş geldin, Arya." dedi Cihan tavırlarından ödün vermeyerek. Cihan ikisini de eve davet edince Ege, önden yürüyerek verandaya doğru ilerlemeye başladı. Üzerimdeki battaniyeyi katlayarak sandalyeye bıraktım ve arkamı dönerek boşta kalan bardakları alıp alelacele içeriye girmeyi denedim. Fakat her zamanki gibi Ege, kaçmama izin vermeden beni durdurdu.

"Vera? Sen uyumadın mı?" Arkamı dönüp onlara kaçamak bir bakış atarak gülümsedim.

"Hoş geldiniz, yarın geleceğinizi sanıyordum." Elimdeki bardakları bir anda çekip alan Cihan'a baktım.

SafderunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin