Taner'in yemeği tatmaya başladığını fark eden Ege, büyük bir gururla ellerini birleştirdi ve yüzündeki ifadeden yemeği beğenip beğenmediğini anlamaya çalıştı. Taner'i yorum yapması için iteleyen kişi elbette ben oldum. Hafifçe kolunu dürttüğümde ağzına büyük bir et parçası attı.
"Yemeği nasıl buldun, Taner?" Taner üzerindeki takımın ceketini çıkardı ve gömleğinin kollarını kıvırdı. Yemeği daha rahat yemenin bir yolunu arıyor gibiydi.
"Cafe de paris sosu öyle mi? En sevdiğim soslardan biri. Yalnız bunun kıvamını tutturmak zordur, kim yaptı bu yemeği?" Benim yapma ihtimalimin sıfır olduğunu bildiği için bakışlarını direkt olarak Ege'ye yöneltti.
"Afiyet olsun, ben hazırladım. Vera'yla birlikte." dedi Ege eliyle beni göstererek. Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Tahta kaşıkla sosu karıştırmak, sosun hazırlanmasını sağlayan en önemli görev olmalıydı. Bundan sonra bu yetenekle her şeyi başarabilirdim. Benim atmamak için zor tuttuğum kahkahayı Taner attı. İnanamayarak bir bana bir de Ege'ye baktı.
"Vera mı? Vera ve sos yapmak? Vera ve mutfak?" dedi Ege başka bir dilde konuşuyormuş gibi açıklama yaparak. Çatalının ucunu tekrar tatmak isteyerek etin üzerindeki sosa batırdı.
"Bu yemeği uzun süredir yapıyorum ama tadar tatmaz sosun ismini söyleyen ilk kişi olabilirsin. Mutfakla aran iyi sanırım?" dedi Ege, içeceğinden bir yudum aldığı sırada.
"Bonfileye en çok yakışan soslardan biri sonuçta, okulda sıkça yaptığımız bir sos."
Ege'nin kafasının karıştığını görünce gülümsedim. Soru sorarcasına bakan gözlerini Taner'e dikerek elindeki çatal bıçağı tabağına bıraktı.
"Okul?" dedi Menekşe, Ege'nin aklındaki soruyu sorarak.
"Gastronomi okuyorum da..." dedi Taner gayet mütevazı bir tavırla. Gülümseyerek salata tabağına uzandı ve tabağına biraz daha salata koydu. Ege'nin gözleri bir anda beni habersiz yakalayınca, yaramazlık yapmış küçük bir çocuğun vereceği tepkiyi vererek gözlerimi ardına kadar açıp bir şey yapmadım dercesine ellerimi havaya kaldırdım. Ege sinirle öksürmeye başladı. Masadaki sürahiden ona soğuk bir su doldurup uzattım. Bardağı geri çevirmeden aldı ve gözlerini devirerek suyu bir dikişte içti.
"Ben... Bilseydim, daha çok özenirdim." dedi Taner'e açıklama yapmaya çalışarak. Bu açıklamasıyla ağzımdan gülmeye benzer tuhaf bir ses çıktı. Menekşe de Ege'nin mahcup tavrından sonra alttan alta gülmeye başlamıştı.
"Ege mükemmeliyetçidir. Şimdi senin gibi mutfakta çalışan birinin karşısında eleştirilecek olmak sinirini bozuyor." Menekşe'nin Ege ile ilgili yaptığı tespit ve bunu açıkça dile getirmesi hoşuma gitmişti.
"Ne alakası var, canım? Sadece işi bilenin karşısında daha güzel bir yemek sunmak isterdim. Vera söyleseydi..." Taner şaşkınlıkla masanın etrafında dönen sohbeti dinliyordu. Onun Ege'ye ne kadar hayranlık duyduğunu bilselerdi bu yorumlar o kadar boş gelirdi ki... Ege, Taner'in önüne kuru ekmek koysa dahi kuru ekmeğin ne kadar lezzetli olduğunu yüz farklı yolla anlatabilirdi. Kuru ekmeği sunuş şekline bayıldım, Ege Köksal. Hayır yani ekmeği tabağa öyle güzel koymuşsun ki ekmek gel beni ye diyor... Buna benzer yorumlar duyma ihtimalimiz çok yüksek olurdu. İçimden geçirdiğim bu düşüncelerin aksine Taner öyle bir şey söyledi ki ciddi olup olmadığını ben bile anlayamadım.
"Yalnız körinin tadı biraz yoğun kaçmış. Mükemmel bir tada ulaşmak istiyorsan kullandığın baharatların dengesi eşit olmalı."
"Dikkate alacağım. Bir çay kaşığı koymuştum ama fazla mı gelmiş?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
RomanceNarin Durukan'ın gizemli ölümü ve o geceye dair bilinmeyenleri çözmek adına yola çıkan Vera Toksöz'un tek dileği yalnızca bu gerçek hikayeyi kaleme almaktı. Fakat hikayenin önemli kahramanlarından Ege Köksal'ın anlattıkları karşısında kendini Narin...