Bölüm 40 | Yeni Bir Dost

62 12 0
                                    

Ege Köksal

Hapiste geçirdiği ilk haftanın ardından:

Başımı yaslamış olduğum demir başlık, canımı acıtmaya başlayınca neredeyse tül kadar incelmiş, zamanla da kokmaya başlayan yastığımı biraz daha yükseltip ensemdeki ağrıyı yumuşatmaya çalıştım. Kollarımı göğsümde birleştirmiş, yatağımda uzanırken burada geçen bir haftada, yayları eskimiş yatağıma, küf kokulu duvarlarına rağmen sabun kokusunun verdiği rahatlamayla aldığım duşa ve hatta hemen yan ranzamda yatan Kasım ağabeyin horlama sesleri eşliğinde geçirdiğim yarım uykulara ne kadar çabuk alıştığımı fark ettim. Geçmişimde yaşadığım zorluklar sanırım artık acı eşiğimi yükseltmişti. Adaptasyon sürecim hızla başlamış olsa da, elbette buraya bağlanacak kadar gözümü karartmamıştım. Ben de buradaki herkes gibi bir an önce dışarı çıkmayı ümit ediyordum. Sadece burada geçireceğim süreyi düşünerek iç sıkmak yerine, günlerimi bir şekilde değerlendirmeye çalışıyordum.

Çoğunlukla düşünüyordum. Çünkü burada yapacağım aktiviteler sınırlıydı. Yatağımda uzanıp Vera'yı, tanıştığımız günü ve daha nice detayları düşünüp gözlerimi kapatıyor ve bazen hayallere dalıyordum. Düşünmekten ve hayal kurmaktan kalan sürede ise diğer mahkûmların buraya düşme hikâyelerini dinliyor ve onlarla sohbet ediyordum. Bu insanlarla henüz tanıştığım için özel hayatlarına burnumu sokmaktan kaçıyordum. Burada öğrendiğim taze bilgilerden biri de buydu. Ne fazla soru sorup konuşmalıydım ne de fazla içime kapanıp sessizliğimi korumalıydım. Bu bir hafta içerisinde ayarlamaya çalıştığım bu denge başarılı olmuş olmalıydı ki günler fazlasıyla birbirine benzeyerek geçip giderken hiçbir sıkıntıyla karşılaşmamıştım.

Şimdi ise elimdeki küçük not defterine yazdıklarımı okuyor ve kendi kendime gülümsüyordum. Bu karmaşık yazılar, Vera ile geçirdiğim günlere ait tarihler ve o günleri her düşündüğümde aklıma gelen detaylarla doluydu. Bu defteri, üç gün önce tanıştığım bir mahkûm, üst yatak ile alt yatağı ayıran ranzanın tahtasına bir şeyler karaladığımı görünce hediye etmişti. Yazdığım cümlelerden birini okudum: Stüdyomu ziyarete geldiği gün. Karanlıktan korktuğu o kadar belliydi ki sıkıntı ve endişeyle elini sıkıyordu. Bunu fark edince ona fotoğrafı durulama işlemini yapabileceğini söyledim. O kırmızı ışığın altında bile yanaklarının heyecanla kızardığını ve gözlerinin parladığını görebiliyordum :)

Yeni bir şeyler yazmak için temiz bir sayfa açmıştım ki hemen üst ranzamda yatan Topal, aşağıya atlayınca dikkatim dağıldı. Aslında gerçek ismi bu değildi. Fakat ayağındaki sakatlıktan dolayı ona buradaki memurlar dâhil herkes Topal diye sesleniyordu. Kendini tanıttığı insanlara karşı da bu şekilde ifade etmişti. Bu çirkin lakaptan hoşlanmayarak ona adını sorduğumda gerçek adını artık kendisinin dahi hatırlamadığını ve sormamam gerektiğini istemişti. Gerçek adını da kimliğini de yıllar öncesinde kaybetmişti. Ne ayağındaki sakatlığın sebebini konuşmak ne de adının sorulmasını istiyordu. Topal adı ona daha küçüklüğünde verilmiş bir isimdi. Her ne kadar ona böyle seslenecek olmak hoşuma gitmese de kendi isteğine karşı gelmedim. Ayağının durumundan dolayı ona yatak değiştirmeyi de teklif etmiştim fakat aşağıda yatmanın onu sıktığını söylemesiyle bu teklifim de kabul edilmeden geri çevrildi.

Tatlı bir adamdı Topal. Benim derin düşüncelerde olduğumu fark etmiş, depresyona girmemi önlemek isteyerek de harekete geçip benimle uzunca sohbet eden ilk isim olmuştu. Ben buraya geldikten tam bir gün sonra başka bir cezaevinden sayıca fazlalık sebebiyle buraya getirilmişti. Ufak yüzündeki sevecen gülümsemeyi daha ilk günden fark etmiştim. Gülerken gözleri o kadar kısılıyordu ki zaten kısık olan gözleri iyice kayboluyordu. Yine aynı şekilde gülümseyerek yatağıma yanaştı ve elimdeki deftere hafifçe vurarak kapanmasını sağladı.

SafderunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin